AnalizGüncel Haberler

KÜRESAM ANALİZ: TUNUS’TAKİ GELİŞMELERİ DOĞRU OKUMAK


Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, anayasanın kendisine vermiş olduğu yetkiyi kullanarak hem Başbakan Hişam El Meşişi’yi görevden aldı hem de ülkenin içinde bulunduğu olağan koşullar nedeniyle’ meclisin yetkilerini 30 gün süreyle dondurdu ve ‘milletvekillerin dokunulmazlığını’ askıya aldığını uluslararası kamuoyuna açıkladı.  Said, “Tunus’un içinde bulunduğu yağma, yangın ve durum karşısında ülkeyi kurtarmak için olağanüstü önlemler alması gerektiğini” belirtti. 

 

Said açıklamasında “Mermi atana güvenlik güçleri de mermiyle yanıt verecek” ifadelerini kullandı. Özellikle İslamcı gruplardan gelebilecek olası protestolara karşı ordunun daha aktif olarak sokakta müdahale edeceği uyarısını yaptı. Said’in Anayasanın 80.maddesini kullanarak almış olduğu kararın politik arka planı düşünülenden daha derin ve kapsamlıdır. Cumhurbaşkanı Said’in böyle bir kararı almış olmasının Kuzey Afrika-Ortadoğu/Körfez’in bölgesel politik dengelerinin önemli bir etkisi bulunuyor. Ayrıca AB merkezli Fransa’nın onayı olmadan böylesi bir kararın alması da oldukça zor görünüyor. Bu nedenle Said’in böyle bir karar alması çok yönlü politik denklemin bir parçası olup arka planın çok yönlü irdelenmesinden yarar var.

 

Tunus’un Jeo-politik Yapısı

Tunus, Kuzey Afrika‘nın Akdeniz‘e sınırı olan bir ülkedir. Kategorik olarak Arap dünyası içerisinde görülmektedir. Batı’da Cezayir’e 965 km, Doğu’da 495 km sınırı bulunan bir Tunus Magrip ülkelerinden en küçük olanıdır.  Avrupa’ya da uzaklığı da 140 km’dir.   

Tunus’un yüzölçümü 263 610 km2 olup 2020 yılı verilerine göre nüfusu 11,6 milyondur. 2020 yılının tahmini verilerine göre GSYİH 127,3 milyar dolar olup kişi başına düşen milli gelir ise yaklaşık 10.594 dolardır.

Tunus’ta halkın yaklaşık %98’i kendisini Müslüman‘dır ve Arapça konuşur. Ülkenin güneyinde yaşayanlar Berberice konuşur. Bu kesim Müslüman nüfusun %1’i kadardır. Ülkedeki yabancılar genellikle Fransızlardan veya İtalyanlardan oluşuyor.

Arap Baharının Merkezi Tunus

 Ortadoğu’daki birçok ülkesinde ortaya çıkan ‘Arap Baharı ya da Yasemin Devrimi’ olarak bilinen toplumsal ayaklanmanın fitili, ‘Kasım 2010’da meyve sebze satıcısı olan işsiz bir üniversite mezununun, satış arabasına polisin el koymasını’ protesto etmek için ‘kendisini yakmasıyla’ ateşlendi. Tunus’un bütün şehirlerini kapsayan protesto hareketlerinin gerekçeleri   içerisinde özellikle: «İşsizlik, gıda enflasyonu, siyasi yozlaşma, ifade özgürlüğü ve kötü yaşam koşulları» ön plana çıktı. Protestoların bütün ülkeyi kapsayarak milyonların katıldığı toplumsal bir harekete dönüşmesiyle ülkeyi 23 yıl yöneten ve iktidar gücünü tek elde merkezileştiren Zeynel Abidin Bin Ali’nin başkanlığı bıraktı hatta 14 Ocak 2011’de ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Arap Baharının politik yansımaları Tunus’ta kendisini hissettirdi. Zeynel Abdin döneminin kapanmasıyla yeni bir anayasanın hazırlanması, çok partili döneme geçiş ve seçimlerin yapılmasına karar verildi. 

Arap Baharına Küresel Güçlerin Müdahalesi

 ‘Arap Baharında’ sokak hareketlerinde gündeme getirilen toplumsal-politik taleplerin nispeten uygulandığı ülke olarak Tunus ön plana çıksa da ne Tunus’ta ne de Bahariyen’de Mısır’da, Libya’da, Suriye’de geleneksel anlamda toplumsal değişimi sağlayan devrimler olmadı. Tunus’ta Zeynel Abidin, Mısır’da Mübarek iktidarı değişti, sistem olduğu gibi kaldı. Libya’ya küresel güçlerin müdahalesiyle Libya’da Kaddafi iktidarı yıkıldı ve halen iç savaş devam ediyor. Suriye’de bütün müdahalelere rağmen Esad, Suriye’nin büyük bir bölümünü kontrol ediyor. Öyle ki ‘Arap Baharı’ küresel güçlerin Arap dünyasına müdahalenin bir gerekçesi haline getirildi. Tunus ve Mısır’da sadece sistem içiresindeki yaşama geçirilen reformlardan bahsetmemiz pek ala mümkün.

Tunus’ta Kurucu Meclisin Seçilmesi ve Yeni Dönemin Başlaması

Tunus’ta, 217 üyelik Kurucu Meclis’in oluşturulması için düzenlenen ilk serbest seçimler dün 23 Ekim 2011 yılında, 217 üyelik Kurucu Meclis seçimi yapıldı. Dönemin Yüksek Seçim Kurumu (BYSK) Genel Sekreteri Boubaker Bethabet,  “seçime katılma oranın % 90’nın üstünde olduğunu” açıkladı. Seçime 80 parti katıldı.  En geniş seçmen tabanına sahip olan İslamcı parti En Nahda (Yeniden Doğuş) kazandı. Siyasi yasaklı ve Sürgüne gönderilmiş olan  İslamcı bir parti olan Raşid Gannuşi parti liderliğine getirildi. Tunus’un politik geleceğini belirlemede etkin olacak olan  Gannuşi seçimden bir gün sonra Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi’ni (AKP) siyasal bir model olarak örnek alacağını açıkladı. Böylelikle AKP ile En Nahda/Yeniden Doğuş Partisi arasında ideolojik benzerlik oluştu. Aynı şekilde seçimlerde nispeten yüksek oy alması beklenen diğer partiler ise Cumhuriyetçi Parti Kongresi’nin (CPK), İlerici Demokratik Parti (İDP) ve İş ve Özgürlük İçin Demokratik Forumu (İÖİDF).

En 23 Ekim 2011 tarihinde ilk seçimi kazanan İslamcı En Nahda hareketi, rejimin yapısal olarak değiştirilmesini gündeme getirdi.  İslamcı bir rejime geçilmesi için şeriat hükümlerinin anayasa konulması için kararlar almak istedi. En Nahda’nın bu yöneliklerine karşı‘Tunus halkı, İslamcıların yapısal değişiklik girişimlerine karşı yoğun sokak gösterileri’ düzenledi. Şeriat hükümlerini anayasaya aktarma kararı alındığında da büyük bir dirençle karşılaştı. Bu süreç politik krizin ve suikastların artmasına yol açtı. Örneğin “2013’te ülkenin solcu liderlerinden Şükrü Belayi’nin öldürülmesi üzerine hükûmet düştü ve En Ahda başbakanlığın kendisinde kalması şartıyla bir teknokratlar hükûmeti kurmayı kabul etti. Temmuz 2013’te yine muhalif bir lider olan Muhammed Brahmi’nin öldürülmesi üzerine bu hükûmet de düştü ve En Nahda iktidarı teknokrat hükûmete devretmek durumunda kaldı.”

  26 Ekim 2014 seçimlerinde Nida %37.6 ile ilk sırayı alarak hükûmet kurma yetkisini alırken, En Nahda %27.8’de kaldı. Ardından ikinci turu 21 Aralık 2014 tarihinde yapılan ve En Nahda’nın aday çıkartmadığı Cumhurbaşkanlığı seçimini yine ‘laik’ kesimlerin ortak adayı olan Nida Tunus Partisinden El Bacı Kaid el Sebsi %55.7 ile kazandı ve 25 Temmuz 2019 tarihinde yaşamını yetirdi.

Muhafazakâr kimliğiyle bilinen bağımsız aday Anayasa hukukçusu Kays Said, ilk turda 18,4 oy alırken rakibi iş adamı Nebil Karvi % 15,6 oy aldı. Eylül 2019 tarihinde yapılan ikinci turda ise Said oyların %70’ini alarak cumhurbaşkanı seçildi. Anayasanın 80.maddesini gerekçe göstererek Başbakanı görevden alan, parlamento yetkilerini iptal eden Cumhurbaşkanı Said, ikinci turda İslamcı En Nahda hareketi tarafından da desteklendi.

Said’in kararında İslamcı güçlerin politik gücünün tasfiye edilmesi hamlesidir.

Tunus Cumhurbaşkanı Said Anayasa hukukçusudur. Bu nedenle aldığı kararın hukuki olmaktan çok politik olduğunu en iyi bilen kendisidir. Öncelikli olarak bunun doğrudan iktidarı ele geçirmek için planlanmış bir darbe olmadığını, Anayasanın kendisine verdiği yetkiyi kullandığını hukuki olarak söyleyebiliriz. Ancak meselenin özü bu değil. Peki neden böyle bir karara yöneldi. Bu karar sadece Tunus’un iç politik ilişkilerine bir dizayn vermekle ilgisi yok. Öncelikli olarak küresel ve bölgesel güçlerin Ortadoğu stratejisinde yaptıkları değişikliklerle ilişkilidir. 

Birincisi, Ortadoğu dahası Körfez ülkelerindeki rejimlerin kendi iç dinamikleriyle aşamalı olarak değişmesi süreci başladı. Suudi Arabistan’dan Katar’a kadar mevcut şeriat rejimler kendi iç dinamikleriyle bir değişim süreci başlattı. Önümüzdeki 15 yıl içerisindeki değişimler çok daha belirgin hale gelecektir. Bunun sekteye uğramaması için özellikle ‘Radikal İslamcı Örgütlerin’ toplumsal ve politik etki alanlarının minimum düzeye indirilmesi olarak gerçekleşecek. Bunun öncelikli olarak iktidarda olan ya da belirgin bir sosyal tabanı olan ‘Radikal İslamcı Örgütlerin’ tasfiyesi ya da etkisizleştirilmesi için adımların atılmasına karar verilmesinde Tunus model olarak seçildi. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Said’in Tunus’ta almış olduğu kararın önemli destekçileri Körfez Arap ülkeleri bulunuyor.

İkincisi, Fransa üzerinden AB’nin bölgesel politikalarıyla ilişkilidir. Mağrep ülkeleri olarak bilinen Cezayir, Fas, Tunus ve hatta Libya AB’nin Kuzey Afrika stratejisi bakımından son derece önemlidir. AB için Libya’nın jeo stratejik önemi neyse Tunus’un da aynı olduğunu söyleyebiliriz. Ak deniz hattı içerisinde Tunus ile Avrupa arasındaki mesafe 140 km’dir. Bunun Akdeniz stratejisinin önemi kadar Göçmen politikası bakımından da son derece önemli bir bölgeyi oluşturuyor. Ayrıca AB’inde bulunan Arap kökenli göçmenlerin % 80’ni  üç Mağrep ülkesinden geliyor. Böylelikle Tunus’taki politik gelişmeler doğrudan AB’nin politika ilgi alanını oluşturuyor. Libya’da veya Tunus’ta ‘İslamcı gelenekten gelen partilerin iktidar olması dikkatle takip edildiği gibi bu güçlerin etkisizleştirilmesi doğrudan ve dolaylı olarak desteklenir. Bu nedenle cumhurbaşkanı Said’in almış olduğu karar AB tarafından eleştirilmedi tersine diplomatik-politik bakımdan  dolaylı olarak destek verildi. Avrupa Birliği (AB) Komisyon sözcüsü: “Tunus’taki tüm aktörleri Anayasa’ya, kurumlarına ve hukukun üstünlüğüne saygı duymaya çağırıyoruz. Ayrıca ülkenin istikrarını korumak için sakin olmaya ve şiddete başvurmaktan kaçınmaya da çağırıyoruz.” Fransa’nın politik tutumu son derece belirleyici olacağı açıktır. Özellikle Fransa’da 7-8 milyon civarında Müslümanın bulunması ve bunlar içerisinde Radikal İslamcı grupların taban bulma arayışları Fransa için devlet güvenliği olarak değerlendirilir. Bu nedenle  Tunus’ta başlayan yeni süreç AB ve Fransa tarafından adı konulmayan bir memnuiyetle karşılandı denebilir.

 

Meclis Başkanı ve İslamcı lider Gannuşi’un taraflarını sokağa çıkma çağrısı beklenilen etkiyi göstermedi.

 

Said’in almış olduğu karar Tunus Meclis Başkanı ve Nahda Hareketi Lideri Raşid el Gannuşi tarafından ‘bir darbe’ olarak görüldü. Gannuşi “Cumhurbaşkanını bu kararları geri almaya çağırıyoruz çünkü bu kararlar halkı karanlığa sürüklüyor… Cumhurbaşkanı’nın yasal bir dayanağı olmayan kararları, bir darbedir, anayasayla yorumlamak yanlıştır. Halkı demokrasiyi yeniden tesis etmek için barışçıl mücadeleye çağırıyoruz.  15 Temmuz 2016 tarihinde Gülen Cemaati merkezli darbe girişimine karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halkı sokağa çağırmasını örnek alarak bir çıkış yaptı. Ancak, bu çıkış beklenilen etkiyi göstermediği gibi bir çok bölgede taraflar arasında çatışmaya dönüşme eğilimleri de ortaya çıktı. Meclis Başkanı Gannuşi’nin ve diğer İslamcı Partilerin yaptığı açıklamaların yeterli düzeyde etkili olmasının birkaç nedeni bulunuyor. Birincisi, Cumhurbaşkanı Said tarafından alınan bu kararın önemli bir toplumsal karşılığının olmasıdır. İkincisi, Mevcut hükümetin karşı karşıya olduğu ve bütünüyle bir krize dönüşen ekonomik-politik sorunların gündelik yaşamı çok ciddi oranda etkilemesidir. Üçüncüsü, Askeri ve polis gibi silahlı kurumların Said’in talimatlarına tam uygun olarak hareket etmesidir. Dahası Said, bu kararı almadan önce ordu komutanlarıyla görüşüp onların tam desteğini arkasına aldı.

 

Ankara’nın Tutumu Nasıl Algılanmalıdır

 

AKP iktidarı, Cumhurbaşkanı Said’in alıp uygulamaya koyduğu kararı darbe olarak niteledi. Özellikle AKP’nin ideolojik kardeş partisi olarak bilinen ve AKP’yi bir çok noktada örnek alan En Nahda Partisi de cumhurbaşkanı kararına karşı açık tutum aldı. Bu edenle AKP yetkilileri de Tunus’taki gelişmeleri ‘darbe’ olarak tanımladı.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop: “Tunus’ta yaşananlar endişe vericidir; seçilmiş parlamentoyu ve milletvekillerini görev yapmaktan men eden kararlar anayasal düzene karşı darbedir. Askeri/bürokratik darbe her yerde gayrimeşrudur; Tunus’ta da gayrimeşrudur. Tunus halkı anayasal düzene ve hukuka sahip çıkacaktır.”  

 

 AKP Sözcüsü Ömer Çelik de  “Dost ve kardeş ülke Tunus’ta seçilmiş parlamentonun askıya alınması ve hükümetin görevden el çektirilmesi, siyasi meşruiyete yönelik bir darbedir. Tunus Cumhurbaşkanının meşru olmayan bu girişiminin anayasal zemini bulunmamaktadır.”

 

Buradaki sorun şu: AKP; Mısır’da Sisi darbesine karşı tutum aldı ve politik-diplomatik ilişkiler bitme noktasına geldi. Böylelikle Körfez ve Doğu Akdeniz bölgesinde Mısır’ın etki alanı çok daha fazla arttı tersine Türkiye’nin etki alanı bir o kadar azaldı. Şu sıralar Mısır ile yeniden ilişki kurmak isterken Tunus’taki gelişmelere karşı açık bir tutum alabilecek mi? Bu son derece zor görünüyor. Ne diplomatik ne de politik ilişkileri gerecek bir yönelim içerisine giremez. Aynı şekilde Tunus’taki gelişme Ankara’nın özellikle Libya politikasına da yeni bir darbe olacağı açıktır. Çünkü Ankara, Libya politikasında Tunus’u yanına alarak etki alanını devam ettirmeye çalışıyordu. Tunus ile çatışmak Ak Deniz’de bir bakıma sıfırlanmak anlamına geleceği biliniyor. Bu nedenle Tunus’taki gelişmeleri ‘darbe’ olarak tanımlamak dışında hiçbir adım atılmayacağı gibi bunun Ankara’ya yansıması da olacaktır.

 

Sonuç: Muhafazakar kimliğiyle bilinen Anayasa hukukçu Tunus cumhurbaşkanı Said’in Anayasanın 80.maddesini gerekçe göstererek Başbakanı görevden alarak, meclisin yetkilerini 30 gün süreyle kendisinden toplaması, ve milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırmak gibi bir süreci başlatması sadece  ülkenin içinde bulunduğu ‘olağanüstü koşullar nedeniyle’ değil esasen Akdeniz ve Körfez bölgesini kapsayan stratejik değişimin bir parçasıdır.  Bu değişimin önümüzdeki etkileri çok daha derinden hissedilecek.