13 yıl sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bağdat’a ve Erbil’e yaptığı ziyaret, hem ülke içinde izleyeceği siyasetin yönünü belirlemede hem de bölgesel ilişkiler bakımından önem arz ediyor. Bu görüşmenin içeriği Dışişleri Bakanı Fidan, Savunma Bakanı Güler ve MİT Başkanı Kalın’ın yapmış oldukları görüşmede çerçevesi belirlenmişti. Bunlar üç başlık altında toplanmıştı : Güvenlik Konuları, Su Sorunu ve Ticari ilişkiler. Bunların hepsi kendi içerisinde oldukça önemli olup çok sayıda alt başlıkları bulunuyor. Ancak Türkiye için öncelikli olarak ön plana çıkan Güvenlik meselesinde Irak Kürdistan Bölgesi Sınırları içerisinde PKK’ye yönelik yapılması planlanan kara operasyonudur. Özellikle arka plan politik-diplomatik ilişkilerde bu sorun oldukça fazla konuşulacak.
Ziyaretin İç Politikadaki Yansıması
Cumhurbaşkanı Bağdat-Erbil ziyareti ile Türkiye’nin iş politikada izleyeceği güvenlik stratejisi arasında doğurdan bir ilişki bulunuyor. Devletin iç politikada sürdürdüğü çatışma ve kutuplaşma merkezi politikasında PKK’nin askeri gücünün tasfiyesi üzerine kurulduğu ve bugüne kadar belirgin bir sonuç alamadığı için içte güven sorununa dönüştüğü biliniyor. İktidar, PKK’nin askeri olarak tasfiye edildiğine dair yaptığı açıklamaların içte politik bir etki yaratamadığı ve yeni bir oparasyonla iç politikada etkinlik alanını kurmaya çalıştığı biliniyor.
İktidarın izlediği ekonomik politikanın sonuçları, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde çok net olarak görüldü. Cumhur İttifakının ciddi oy kaybına uğradığını Cumhurbaşkanının da kabul ettiği bir realitedir. İktidar mevcut ekonomik krizi güvenlikli politikalarla aşmaya ve toplumu bu yönde kontrol etmeye çalıştığı daha önceki seçim dönemlerinde görüldü. Bugün de Ankara’nın gündeminde Kandil dahil olmak üzere PKK’nın askeri olarak konumlandığı alanlara karşı eş zamanlı kara ve hava harekatı var. Özellikle PKK’nin üst düzey kadrolarını hedeflemesini de içeren askeri operasyonla sonuç elde etmeyi, bunun da Türkiye’nin iç politikasında yeniden bir etkinlik alanı olarak kullanmayı düşünüyor. Bu tür politikaların ne kadar başarılı olup olmayacağından bağımsız olarak söz konusu belirlenen savaş politikasının uygulanabilmesi için öncelikli olarak hem Bağdat ve Erbil’in hem ikna edilmesi hem de doğrudan operasyon sürecine dahil edilmesi gerekiyor.
Daha önce Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve MİT Başkanı’nın Bağdat’a yapmış oldukları ziyarette PKk’nin ‘yasa dışı’ bir örgüt olarak tanınması sağlandı. Ancak ne Bağdat ne Hewler, PKK’yi doğrudan ‘terörist’ ilan etmediler. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bağdat ziyaretinin ne gibi sonuçlar ortaya çıkacağına dair bir kısım analizler yapılabilir
PKK’ye yönelik olası bir askeri operasyonda akla gelen bazı sorular
Birincisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan Bağdat ziyaretinde PKK’yi açıktan terörist ilan ettirebilir mi?
İkincisi, Ankara’nın Güney Kürdistan sınırları içerisinde buna Süleymaniye dahil olmak üzere olası bir kara operasyonu için izin alabilir mi?
Üçüncüsü, Onay alınması dahilinde bölgeye yönelik başlatacağı olası bir ara operasyonunun sınırları ve süresi ne olabilir?
Dördüncüsü, Kara operasyonuna izin verildiğinde Kandil bölgesi bu operasyon sınırları içerisinde olacak mı?
Beşincisi, Olası bir operasyonda Bağdat askeri birlikleri veya Peşmerge güçleri doğrudan operasyona dahil olacaklar mı? Ya da sadece lojistik destek mi sunacaklar ?
Altıncısı, Süleymaniy’de mutlak bir güç olan Kürdistan Yurtseverler Birliği(YNK) sürece dahil edilecek mi ? Edilmediği taktirde Ankara nasıl bir politika izleyecek ?
Yedincisi, Bütün bu olasılıklar mümkün olsa dahi Ankara’nın askeri operasyonda sonuç alma şansı ne kadardır?
Türkiye’nin kara operasyon talebine Bağdat ve Hewler’in tek başına karar vermez dahası veremez
Bölgede Hamas-İsrail savaşı, İran-İsrail çatışması devam ederken Ankara ile Kandil arasında olası yeni çatışma bölge ilişkilerini etkilemesi kaçınılmazdır. Çünkü Ankara’nın Irak Kürdistan Bölge Yönetimi(IKBY) sınırları içerisinde PKK’ye yönelik başlatacak olası bir kara ve hava harekatı planlamasının kapsamı dikkate alındığından çatışmanın genişletme olasılığını ortaya koyuyor. Bu bir bakıma bölgede yeni bir krizin ortaya çıkmasını tetikleyecektir. Bu nedenle bölge ülkelerinin bir biçimi ile onayı alınmadan böyle bir operasyonun başlaması son derece zor görünüyor.
İran, Türkiye’nin arka bahçesi olarak gördüğü Irak’ın içişlerine bu düzeyde müdahale etmesine hiç bir zaman sıcak bakmadı ve stratejik olarak karşı olduğu biliniyor. İran-İsrail gerilimi nedeniyle, Ankara’nın olası ile bir operasyonuna bir noktaya kadar onay verebilir. Bunun ön koşulu da Ankara’nın sınırları ve zamanı belirlenmiş bir operasyon sözünü vererek sonradan kalıcı olmayacak şekilde çekilmesidir. İran hiç bir şekilde Ankara’nın askeri birliklerinin IKBY bölgesi dahil Irak’ın iç topraklarında kalıcı bir güç olarak kalmasına onay vermez.
Irak üzerindeki politik etki alanı artan Suudi Arabistan’ın da Türkiye’nin kalıcı bir şekilde bölgede bulunmasına hiçbir şekilde sıcak bakmayacağı bilinen bir durum. S.Arabistan’ın Ankara’nın ısrarlı operasyon talebine karşılık, sınırları ve süresi belirlenmiş bir operasyon için Bağdat’ı dolaylı olarak ikna edebilir.
Türkiye’nin tek başına IKBY sınırları içerisinde yapacağı operasyon kendisi açısından ciddi riskler oluşturacağını biliyor. Hem askeri olarak fazla kayıp yaşamamak hem de operasyona uluslararası bir meşrutiyet kazandırmak için Bağdat ve Hewler askeri güçlerini de operasyona dahil etmek istediği açık. Bağdat’ın ve Hewler’in Türkiye’nin yanında askeri güçleriyle olası bir operasyona katılmaları henüz belirginleşmiş değildir. Bunun başka önemli sorunlar doğuracağı biliniyor. Ayrıca Ancak şu anki veriler dikkate alındığında Kürdistan Yurtseverler Birliği(YNK)’nin sürecin dışında kalacağı ve Ankara’ya özellikle lojistik bir destek vermeyeceği görülüyor.
ABD’nin askeri operasyona doğrudan ve dolaylı bir destek vermesi henüz netleşmiş değil. Bağdat ve Hewler’in bu operasyona gönüllü ve istekli bir şekilde sürece dahil olmayacağını söyleyebiliriz. Ancak esas belirleyici unsurun ABD’nin nasıl bir tutum alacağıdır. 9 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington’a yapacağı ziyarette bu operasyon masaya yatırılacaktır. Ankara’nın, ABD’nin onayını almadan böyle bir operasyona girmesi zor olacaktır. Bu nedenle Washington’un ikna edilmesi gerekiyor. ABD’nin masaya koyacağı en önemli kart Kuzeydoğu Suriye’ye yönelik hiçbir şekilde operasyon yapılmaması ve bu konuda açıktan bir garanti vermesidir. ABD’nin Kuzeydoğu Suriye’ye hava savunma sistemlerini yerleştirmiş olması İran’a bağlı gruplara karşı olduğu kadar Türkiye’ye bir uyarı olduğu, bölgeye yönelik bir operasyon olduğu koşullarda cevap verileceği mesajını içeriyor. Eğer Ankara, Kuzeydoğu Suriye politikasında bir değişikliğe giderse Washington’un Ankara’ya PKK’ya yönelik olası operasyon için sınırları belirlenecek biçimde dolaylı bir onay vereceği söylenebilir.
Ankara’nın operasyon için acelesi var mı ?
Ankara’nın doğrudan ya da dolaylı operasyon için bir onay alsa dahi bu operasyonun hemen başlayacağı anlamına gelmiyor. Çünkü operasyonun boyutu, zamanlaması, kapsamı oldukça önemlidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önce belirttiği ‘teröristan’ olarak tanımladığı bölgede kalıcı güçler oluşturmasına hiç kimsenin onay vermeyeceği açıktır. Bu nedenle Türkiye’nin koşullu izin alacağı bir operasyonda az kayıpla etkili sonuç alınarak çıkması gerekiyor. Peki bu mümkün müdür? PKK’nin askeri güç durumu hakkında kimsenin yeterli bir bilgisi bulunmuyor. Türk Ordu birliklerine nazaran PKK’nin bölge coğrafyasına daha fazla hakim olduğu tahmin ediliyor. Geçmiş operasyonlarda görüleceği üzere çatışmaların uzaması Türk ordusunu çok daha kayıp vermesine yol açacağı, bunun da Türkiye içerisinde iktidarın aleyhine döneceği söylenebilir.
Türkiye’nin ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya olduğu fiilen IMF programının uygulandığı bir dönemde savaşa yapılan harcamaların ciddi oranda artması ekonomik programı olumsuz yönde etkileyeceği kapılı kapılar arkasında konuşuluyor. Ayrıca hem bölge ülkelerinin hem de uluslararası güçlerin belki de Türkiye’ye verecekleri en son şanstır. Ankara bu bu askeri operasyondan sonuç almadığı takdirde artık Kürt sorunu çözmeye ilişkin başka yolları denemek zorunda kalacağı konusun da tahmin edilen bir durumdur.
Bağdat, Ankara’nın operasyonlarını belirli şartlarda izin vererek, Saddam’dan bu yana yeniden Kürdistan/Türkiye sınır bölgelerine askeri güç konuşlandırma fırsatını yakalayacaktır. Bu hem Ankara’nın hem de Tahran’ın da istediği bir durumdur. IKYB açısından çok daha fazla sorunların gündeme geleceği açıktır. Erdoğan’ın Hewler ziyareti ve Peşmerge’nin dolaylı veya aktif destek vermesinin KDP Yönetimi için geçici bir etki alanı yaratsa da özellikle Haziran seçimlerindeki yansıması çok daha sert olacaktır ve Hewler’deki iktidar gücünü kaybetmesiyle sonuçlanabilir.
13 yıl sonra yapılacak ziyareti ekonomik-politik ve diplomatik bakımdan belirli bir etki alanı yaratacaktır. Ancak masada duran stratejik sorunların çözümünde beklenilen gelişmeyi sağlaması zor görünüyor. Örneğin, Türkiye’nin Irak sınırları içerisinde bulundurduğu birliklerinin çekilmesi, Dicle-Fırat Nehirlerinden akacak su oranı, IKBY’deki petrol’ün taşınması, Ankara’nın ödeyeceği borç gibi sorunların kısa sürede çözülmesi beklenmiyor. Bu nedenle Erdoğan’ın Bağdat ve Hewler ziyareti çok önemli başlıkları kapsamış olsa da ön plana çıkan olası bir kara harekatının boyutları olacağı açıktır. Hewler Yönetimi Ankara’ya çok fazla güveniyor. Ancak ne Bağdat ne Riyad ne Tahran ve ne de YNK Ankara’ya ciddi bir güvenleri yok. Bu nedenle masada duran sorunların çözümü için çok daha fazla zamana ihtiyaç var.
Ankara çok kapsamlı sorunlar içerisinde PKK’ye yönelik bir kara operasyonunu ön plana çıkartması, içte ve bölge ilişkilerinde beklenen sonucu almasını zorlaştıracaktır. PKK’ye karşı yapılacak operasyon uzarsa ve beklenilen sonucu alamazsa, iktidar özellikle içte politik olarak çok daha fazla kaybedecektir. Geçmiş kara operasyonları deneylerinde görüldüğü gibi stratejik sonuçların alınmayacağını söylemek için derin bir askeri uzman olamaya gerek yok.
Ankara stratejik düşünüyorsa, bölgede politik olarak yeniden bir güç olmak istiyorsa, sorunu içte aramalı ve çözümü de demokratik alanın genişleterek bulmalı. AKP, siyasetin yeniden inşası için yönünü, askeri operasyonlara değil demokratikleşmeye çevirmelidir. AKP yeniden böyle güçlenebilir. Aksi taktirde ‘güneşin sıcaklığında buz dağının eriyip okyanusa savrulması’ kaçınılmaz hale gelir.