Güncel HaberlerMakaleler

FEYZİ ÇELİK: HAMAS İÇİN ZOR ANLAR


HAMAS’ın çaresizliği bütün açıklığına rağmen Erdoğan’ın paçası sarılması ile kendisini gösteriyor. Mursi’ye gaz verip sonradan onu kaderiyle baş başa bırakanın Erdoğan olduğunu bilmemesi mümkün değildir. Kürecik ve benzeri kulaklarda elde edilen istihbari bilginin ABD ve NATO üzerinden ABD için stratejik önemde olan İsrail’in güvenliği için kullanılacağı biliniyor. Türk MSB Bakanlığı, “Kürecik’te elde edilen istihbaratın müttefikler dışında hiç bir kimse ile paylaşılmıyor” diyerek adeta itiraf ediyor. Ekonomi ile ilgili AKP’nin üst düzey yöneticisi “katliam ayrı ticaret ayrı” diyerek elini açık ediyor. Açıkça bu kadarı ifade ediliyorsa Türkiye-İsrail ilişkilerinin gerçek boyutunun ne olduğu tahmin edilebilir. Hal böyle iken HAMAS’ın üst düzey yöneticilerinin CB Erdoğan tarafından kabul edilmesi olayı üzerinde düşünmeyi gerektiriyor.

Erdoğan’ın eleştiri oklarını İsrail’e değil de Netenyahu’ya yönelttiği biliniyor. Ona göre, Netenyahu giderse Filistin meselesi hal olacak. Aslında öyle olmadığını kendisi de biliyor. Hatırlayacak olursak Mısır’ın öncülüğünde Katar üzerinden Ramazan ayı boyunca ilan edilecek bir ateşkesten söz ediliyordu. HAMAS’ın “işgal devam ettiği müddetçe rehinelerin teslimi mümkün değil” itirazı ile ateşkes sağlanmadı. O günden bu güne kadar binlerce Gazzeli ölmeye devam etti. Gazze işgali daha da genişleyerek sıra son nokta olan Refah’a geldi. Bu arada İsrail, HAMAS’a destek sağladığını iddia ettiği İran’a büyük kayıplar verdirdi. İran’ın İsrail’e misillemesi etkisiz kaldı. Bu aşamadan sonra HAMAS siyasi kanadının Katar’daki üslenmesi zora girmiş olabilir. HAMAS hem kendisine bir üs bulmak hem de bir şekilde ateşkes ortamını sağlamak için Erdoğan’ın kapısını çalmış olabilir. Kuşkusuz Erdoğan bu görüşmeyi sırf kendisi için bir gösteriş haline getirebilir. Çünkü kısa bir süre önce seçimlerde ağır bir yenilgi alarak ana muhalefet partisi CHP’nin gerisine düştü. HAMAS, hamlesi ile Gazze ile ticaret gibi nedenlerle kaybettiği kamuoyu yeniden kazanmak çabası içinde olabilir.

Konuya dönecek olursak, Erdoğan’ın HAMAS liderleriyle görüştüğü saatlerde Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan, Mısır Dış İşleri Bakanı Şükrî ile görüşüyordu. Bu da sonuç alınmayan Katar’ın rolünün Erdoğan’a verildiğini işaret edebilir. Ortada yeni bir plan olabilir. İran misillemesinde ABD ve diğer Batılı devletlerin desteğinin tam olduğunu anlayan İsrail’in operasyonel olarak durmayacağı gerçeğini Erdoğan ve Sisi de anlamış durumda. Türkiye ve Mısır’ın ortak noktası her iki ülke yaşanan yüksek enflasyon ve dövizi acil ihtiyaç duymasıdır. Bu ortak nokta her iki ülkenin elini kolunu bağlamaktadır. Büyük ihtimalle boşaltılacak Refah kentinden olası göçenlere yer aranacaktır. Göçmenlere ev sahibi olacak ülkeler bu iki ülke olabilir. Eğer böyle olursa İsrail, kendisi için büyük bir sorun haline gelen Gazze’yi tamamen işgal ederek rahatlayabilir. Bu aşamadan sonra HAMAS’ın rehineleri saklama ve güvenliğini sağlama olanağı ortadan kalkabilir. HAMAS, henüz bir karar vermiş değildir. Yeni bir direniş hamlesine de girebilir. Ancak giderek izole edildiği gerçeğini de ıskalayamaz. Kaderi Sisi ve Erdoğan gibi pragmatist liderlerin eline verirseniz sonucun böyle olacağı da kaçınılmazdır. Çünkü Erdoğan uzun bir süreden beri Körfez ve dolayısıyla Mısır ile ilişkisini iyileştirmek istiyordu. Bu iyileşme İsrail’in rolü dışında değildir. 

Kimisi şunu da söyleyebilir: “İşte büyük lider Erdoğan İsrail ve ABD’ye meydan okuyor”. Bu söylemin boş bir propaganda olduğunu söyleyenler Erdoğan’ın yıllarca beklediği ABD ziyaretinde neler konuşulacağını bilirler. Yine Dış İşleri, Milli Savunma ile Maliye ve Hazine Bakanlarının kabinenin diğer bakanlarına Erdoğan nezdinde diğer bakanlara nazaran daha  “özerk” olduklarını da not edelim. Erdoğan, ” siz benim çıkışlarıma aldırmayın, bana para musluklarını açın” demiş olabilir.

Kuşkusuz Soğuk Savaş döneminde Doğu Avrupa’da sıkışan Sovyetler Birliği için nefes borusu Akdeniz’e açılmaktı. Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya katılımı sağlanarak, Sovyetler Birliği önüne büyük bir set çekildi. Bu seti oluşturan ülkelerden Türkiye’nin konumu Yunanistan’dan farklıdır. Türkiye, geçmişte Batı karşısında gerçek bir aktör rolü oynayan, Doğu-Batı çatışmasında yer alan Osmanlı İmparatorluğunun yaşadığı topraklarda yer alıyordu. Nüfusunun büyük çoğunluğu da Müslüman olduğu dikkate alındığında Türkiye’nin rolünün Batı yanlısı ideolojik boyutu olduğunu da görmek lazımdır. Batı, Türkiye’yi bu yönüyle İslam Dünyasının Sovyetler Birliği ve Sosyalizmle ilişki kurmasını engellemek istemiştir. Kurtuluş Savaşı ve emperyalizmle mücadele sloganlarıyla süslendirilen Türkiye’nin konumu “Truva atı” konumudur. Türkiye’nin bu konumu 1960 Askeri darbesi, 1971 Muhtırası, 12 Eylül Askeri darbesi, 28 Şubat 1997 dahil olmak üzere AKP hükümeti döneminde de değişmemiştir. İsrail’in tanınması ve finans kapitalin en büyük kaynağı olan Körfez sermayesinin Kapitalist dönüşümde yerini alışında Türkiye’nin işlevi de gözden uzak tutulmamalıdır. Bütün bu hususlar iktidarda Erdoğan olsa bile Türkiye’nin bir kez daha “Truva Atı” rolünü oynayacağını göstererek HAMAS’ın çaresizliğinden hareketle İsrail’e yarayabilecek sonuçların elde edilmesine katkı sunacaktır.

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir