Güncel HaberlerMakaleler

MUSTAFA PEKÖZ: REZA ZARRAB’DAN BARAN KORKMAZ’A KİRLİ İŞLER İMPARATORLUĞU


Türkiye’nin politik tarihine baktığımızda özellikle iktidar merkezinde olan ilişkilerin kısa sürede kirli ağlarla örülmeye başlandığını görürüz. İktidarın güç zehirlenmesi yarattığı söylense de esas sorun iktidarı kişisel çıkarlar için kullanılmasıdır. Özellikle Türkiye toplumunda gündelik yaşamda sıklıkla duyduğumuz ve artık ata sözü haline gelen ‘devletin malı deniz yemeyen domuz’ cümlesi devlet ilişkilerindeki kirlenmişliğin özetini sunuyor. Yolsuzluk ve rüşvet olaylarının iktidar için artık gündelik yaşamın bir parçası haline gelmesine rağmen iki olay uluslararası ilişkilerde önemli sonuçlar doğurdu ve doğuracak.

Birinci olay Reza ZARRAB, ikinci olay ise Sezgin Baran KORKMAZ’dir. ZARRAB olayı çok tartışıldı.  KORKMAZ olayı ise daha yeni tartışılmaya başlanıyor. Her iki olayın bir kısım ortak yönleri var. İki olayın özelliği uluslararası ekonomik yasaların ihlal edilerek kara-para aklanmasıdır. Her ikisinde de muhatap ABD’dir. ZARRAB, ABD mahkemelerinde yargılandı ve verdiği bilgiler iki ülke arasında aslında kamuoyuna yansıtılmayan ve halen devam eden bir krize yol açtı. KORKMAZ ise ABD talebi üzerine Avusturya’dan tutuklandı ve büyük bir sürpriz olmadığı taktirde ABD mahkemelerinde yargılanacak. ZARRAP, sanıktı anlaşarak tanıklığı yükseltildi ve tahliye oldu. KORKMAZ ne yapacak bilinmiyor ama genel eğilim ZARRAB yolunda ilerleyeceğidir.  Her ikisinin de, Cumhurbaşkanıyla, bakanlarla, AKP Merkez Yürütmesinde olanlarla ya da Saray’da görevli olanlarla yakınlığı belirten fotoğrafların basında sıklıkla yer almasıdır.

 AKP’nin hayırlı iş adamı Reza ZARRAB, ABD’ye Gitti ve Etkin Pişmanlıktan yararlandı.

 Birkaç yıl önce aslen İranlı olup Türk vatandaşlığına geçen ve şarkıcı Ebru Gündeş ile evlenen, AKP iktidarı medyası tarafında Türkiye ekonomisine önemli  katkılar yaptığı iddiasıyla hayır sever iş adamı olarak gösterilen ve cumhurbaşkanı dahil olmak üzere AKP’nin en üst düzey yöneticileriyle görüşen, bakanlara açıktan rüşvet veren, medyanın vaz geçilmezlerinden biri olan, yine AKP iktidarının bilgisi ve onayıyla Halk Bankası üzerinden ABD’nin İran ambargosunu delen Reza ZARRAB diye biri vardı. Milyon dolarlar dağıtmıştı. Bazılarının kişisel banka hesaplarına yatırılan veya ayakkabı kutularından gönderilen milyon dolarlar, milyon dolarlık değerinde hediye edilen saatlerle gündem olan ZARRAB, Türkiye’nin en kıymetli iş adamı olarak lanse edildi, ödüller aldı.  Bir bakanın ‘önüne yatarım’ yani önünde paspas olurum diyecek kadar önemsenen, iktidar tarafından toz kondurulmayan bu kişi, ABD mahkemeleri tarafından aranmasına rağmen CİA ile anlaşarak soluğu Washington’da aldı. Türkiye’de devleti yöneten üst düzey politikacılar aleyhine açılan davalarda ‘tanık’ oldu. Özellikle ABD ambargosunun delinmesi için kurulan sistemin nasıl işletildiğini, kimlerin sorumluluk aldığını, hangi bakanların buna aktif destek verdiğini bütün detaylarıyla açıkladı. Böylelikle sanık sıfatından tanık sıfatına geçti yaptığı anlaşma gereği kısa bir süre cezaevinde kaldı ve serbest bırakıldı.

Verdiği çok kapsamlı bilgilerle Türkiye’de bir kısım politikacılar, bürokratlar hakkında davalar açıldı. Halk Bankası genel Başkan Yardımcısı Mehmet Atilla HAKAN ziyaret için gittiği ABD’de tutuklandı yapılan duruşmada suçlu görüldü ve 32 ceza aldı. Ayrıca Halk Bankasına yönelik “ABD’nin İran’a yönelik ambargoyu ihlal etme’ davası devam ediyor aynı zamanda Türkiye’de en üst düzeyde devlet yöneticilerinin de yargılanma konusu olacağı ikinci bir iddianame hazırlandı ve bekletiliyor.

Bu tür davalar uluslararası ilişkilerde çıkarlar ve yeni politik dengelerin oluşturulmasında baskı aracı olarak kullanılır. Bu nedenle önümüzdeki birkaç ayda Halk Bankası davası, büyük bir olasılıkla ‘yüklü bir para cezasıyla’ sonuçlanır. Belirlenen para cezası da cumhurbaşkanının söylediği gibi ‘söke söke’ alınır. Ancak esas tehlikeli olan ise hazırlanıp dolapta bekletilen ikinci iddianamedir. Çünkü iddianamede devletin üst düzey yöneticilerine dair iddialar ve bunların uluslararası hesaplarına ve mal varlıklarına el konulması talebi bulunuyor. Hiç şüphesiz ki söz konusu iddiaların ne kadar doğru ve gerçekçi olduğunu söylemek zor. Mahkeme süreci başlamadan iddialar üzerine doğrudan yorum yapmak pek mümkün değil ama politik ilişkilere ve çıkarlara göre mahkemeye sunulacak ikinci iddianamenin hem Türkiye’nin bozulan ve önemli sıkıntılar oluşturan uluslararası ilişkilerine ciddi bir darbe vuracak hem de Türkiye’nin iç politik ilişkilerinde özellikle AKP iktidarını çok ciddi olarak zorlayacaktır.

Sezgin Baran KORKMAZ da ABD Yolunda

KORKMAZ’ın ismi öncelikli olarak Peker’in İçişlere Bakanı Soylu ile ilgili yayınladığı videolardan gündeme geldi. Peker “Soylu’nun KORKMAZ’ı 4 Aralık’ta İçişleri Bakanlığına çağırdığı, hakkında bir soruşturmanın olduğu ve yurtdışına çıkması için uyardığı, KORKMAZ’ın da 5 Aralık’ta yurtdışına çıktığı” iddiasının   hem muhalefet hem de medyada önemli bir yakın buldu. KORKMAZ için iki önemli nokta var. Birincisi KORKMAZ’ın ABD Hazinesini dolandırmak iddiasıyla hakkında açılan bir davanın varlığıdır. Hem ABD basınında hem de Türkiye’de sıklıkla konuşulduğu gibi ABD’de bir cemaatin liderliğini yapan Jacob ve Isaiah KINGSTON kardeşlerin bio-enerji üretimi için 800 milyon civarında teşvik aldıkları ancak bunu çok önemli bir kısmını Türkiye’ye gönderdiği daha sonra yeniden ABD’ye aktararak akladığı iddiası ABD mahkemelerinin gündeminde bulunuyor. KİNSGTON kardeşler ve Türkiye’ye daha rahat giriş çıkış yapabilmesi için Türk Vatandaşı olan Lev Aslan Dermen (Levon Termendzhyan) hakkında ABD’de yargılanma yapıldı. KİNGSTON kardeşler mahkeme ile anlaşarak sanık olmaktan tanıklığa terfii ettiler denebilir.

KORKMAZ hakkında iki iddianame bulunuyor. Bunların birincisi KİNSGTON kardeşlerin yargılandığı iddianamedir. İkincisi ise KİNGSTON kardeşlerin tanık olarak dinlenildiği doğrudan KORKMAZ hakkında hazırlanan iddianamedir. Bu iddianamenin özeti : ‘Kara para aklamak için komplo kurmak, resmi makamlara yalan ifade ve beyanda bulunmak, Banka havalesi yoluyla dolandırıcılık yapmak’ gibi iddialara dayanıyor. KİNGSTON, kendilerinin almış olduğu paraların KORKMAZ üzerinden Türkiye’ye gönderildiği ve KORKMAZ’ın bu paraların büyük bir kısmının kendilerine göndermediğini iddia etmeleridir. ABD’nin KORKMAZ’a ait olduğu tespit ettikleri mal varlıklarının listesini Ankara’ya göndererek ‘tedbir kararı konulması’ istediği açıklandı. Ancak KORKMAZ’ın mal varlıklarına herhangi bir tedbir konulmadığı ve elden çıkartılmaya başlandığına dair medyada çıkan haberler, ABD ile yeni bir krizin habercisi olacağını söylemek yanlış olmaz.

ABD talebi üzerine tutuklanan KORKMAZ, ABD’ye götürülürse neler gibi sorunlar yaşanır. KORKMAZ’ın kurmuş olduğu şirketler aracılığıyla Türkiye’ye getirttiği paranın 1 milyar doların üzerinde olduğu iddiası sıklıkla konuşuluyor. ABD’nin derdi de 500 milyon dolar değil. Verilmek istenen birkaç temel husus var. Hiç kimsenin ABD’nin çıkarlarına karşı bir işlem yapamayacağı, ABD’ye ait olan paranın nerede olursa olsun peşinin kovalanacağı, bu sürece dahil olanların mutlaka yargılanacağı, ayrıca gerektiğinde bu kişilerle anlaşmaların yapılabileceği mesajını veriyor.

 KORKMAZ’ın ABD’ye istenmesinin önemli nedenlerinden biri de buradan elde edeceği bilgilerle Türkiye üzerinde politik bir baskı oluşturmak ve uluslararası alanda çok daha ciddi düzeyde zorlamaktır.

KORKMAZ’ın ABD’ye iadesi durumunda ne gibi sorularla karşılaşacağız:

Soru: KİNGSTON kardeşlerle olan ilişkilerinin boyutunun yeniden tescil edilmesine dair sorgulama,

Soru: KİNSGTON kardeşlerin gönderdiği paraların Türkiye’de hangi şirketler üzerinde yapıldığı ve ne gibi yatırımların yapıldığı veya şirketlerin satın alındığına dair kapsamlı bilgiler,

Soru: Bütün bu işlemler yapılırken Türkiye’de devlet yöneticilerinin rolünün ne olduğu, kimin ne kadar sorumluluk aldığı,

Soru: KİNGSTON kardeşlerin cumhurbaşkanı başta olmak üzere devletin üst düzeyindeki yönetici ve bürokratlarla nasıl tanıştırıldıkları ve aralarında nasıl bir bağın olduğu,

Soru: Satın alınan şirketlerin arka plan ortaklarının kimler olduğu,

Soru: Türkiye’de hangi devlet yöneticine, bürokratına, bakanına yani kimlere rüşvet verildiği,

Soru: Kamuoyunda KORKMAZ’ın  kendi söylemline göre bir milyar dolardan fazla para transferi yaptığı iddiası var. ABD dışında başka hangi ülkelerden Türkiye’ye para transferi yaptığı ve kendisinin ya da başkalarının rolünün öğrenilmesi,

Soru: KORMAZ’a ait olan ‘Digor’ isimli uçağın özellikle uluslararası rotalarının belirlenmesi. Bu uçağın Türkiye-Venezuela-Moskova üçgeninde 45 kez uçmasının arka planının sorgulanması,

Soru; Venezuela’ya yapılan uçuşların gerekçesi son derece önemli olacaktır. Venezuela, ABD ambargosuna tabi olan bir ülke. Venezuela’ya 42 kez gittiği iddia ediliyor. Çok sayıda uçuş, iki ülke arasında ne gibi bir ilişki için kullanıldı. Örneğin Altın, dolar taşınmasında kullanıldı mı?  Yani ABD’nin ambargosu ikinci kez delindi mi?

Soru: ABD’nin yaptırım listesinde olan Venezuela yöneticileri, Digor uçağıyla seyahat ettiler mi? Örneğin Karkas-Moskova arasındaki yolculuklarda ABD yasağına tabi olan kişiler taşındı mı? Örneğin ABD tarafından uyuşturucu kaçakçılığından kara listeye alınan Venezuela eski Devlet Başkan Yardımcısı Tareck Al Aissami bu uçak ile nereye yolculuk yaptı? 

Soru: Peker’in iddialarından birinin de Venezuela’nın son yıllarda uyuşturucu trafiğinde kullanılan bir ülke olduğu dikkate alındığında, bu uçak uyuşturucu trafiğinde kullanıldı mı? 

Soru: Örneğin Bin Ali Yıldırım’ın oğlu Berkam YILDIRM bu uçakla Venezuela’ya uçtu mu? Ya da uluslararası yolculukta bu uçağı kimler kullandı? 

Daha çok soru gündeme gelecek. Demek ki ABD’nin derdi 300-500 milyon dolar olmayıp çok daha derin ve planlı bir amacı bulunuyor. Bu nedenle BARAN KORKMAZ, büyük bir sürpriz olmadığı taktirde ABD yolcusudur. Türkiye’nin de ABD’den sonra KORKMAZ’ı istemiş olmasının hiçbir önemi ve rolü bulunmuyor. 

Ankara sürecin böyle işleyeceğini hesaplamadı. Sorunun sadece Türkiye içinde kalacağını hesapladı. Hatta KORKMAZ’ın  200 milyon dolar civarındaki mallarına bir biçimiyle el koyma hesapları da yapıldığı. Bu nedenle yurtdışına gönderilmesinin uygun olacağı görüldü.  Türkiye’nin uluslararası ilişkiler açısında, KORKMAZ’ın vereceği bilgeler dikkate alındığından ZARRAB’ın verdiklerinden daha ciddi  sorunlarla  karşı karşıya kalacağını söylemek yanlış olmayacaktır.

 AKP medyası için KORKMAZ: Türkiye’nin ikinci hayır severi iş insanıydı

 AKP medyasında boy gösteren KORKMAZ, yoksulluktan, Kadıköy’de ayakkabı boyacılığından hayır iş insanına yükseltildi. Kamuoyuna öyle bir sunuldu ki insanlar hayran hayran bakıyordu. Hatta bir umut gibi oldu. Boyacılıktan milyon dolarları yöneten iş insanına yükselmişse ‘ben neden olmayayım’ algısı gelişti. Ama bu algı operasyonu kısa sürdü ve bakıldı ki işin rengi; Dolandırıcılık. Peki, KORKMAZ’I güçlü ‘hayır sever bir iş insanı’ olarak tanıtanlar, bunun böyle olmadığını bilmiyorlar mıydı? Elbet ki çok iyi biliyorlardı. ZARRAB gibi KORKMAZ da devletin tepe yerlerinden bulunan bürokratlardan politikacılara kadar çok kişinin desteğini alarak büyüdürler. Ancak ZARRAB gibi KORKMAZ içinde yolun sonu göründü.  KORKMAZ da ZARRAB gibi kendisini kurtaracak ve ABD yargısı ile anlaşacak.

 İç politikada KORKMAZ, AKP için çok daha sorunlara yol açacaktır.

Dün KORKMAZ’A her şekilde destek verenler bugün medyadaki fotoğraflarını sildirmenin yollarını arıyor. Ancak böyle bir çabanın hiçbir önemi ve etkisi olmayacak. KORKMAZ olayı ZARRAB meselesinden farklı AKP iktidarının iç dengelerini çok daha ciddi oranda sarsacaktır. ZARRAB döneminde gündeme gelen 17-25 Aralık Soruşturması, 15 Temmuz 2016 tarihindeki Gülen cemaatinin darbe girişimiyle bütünüyle etkisizleştirildi. Darbecilerle karşı ortak mücadele nedeniyle 17-25 Aralık süreci fiilen kapandı ve hatta AKP, politik pozisyonunu güçlendirmek için kullandı. 

KORKMAZ için durum tamamen farklıdır. ZARRAB’ın AKP içerisindeki ilişkiler sınırlıydı. Cumhurbaşkanı, Bakanlar veya birkaç üst düzey bürokrat üzerinden yürüyordu. KORKMAZ ise tersine dikey-yatay bütün ilişki ağlarını sarmalamış. Cumhurbaşkanından Bakanlara, Mafyadan Gazetecilere kadar çok geniş bir kesimle doğrudan ilişki kurmuş. Örneğin son birkaç günün bilgilerine bakıldığında Digor uçağını Süleyman Soylu, Mehmet Ağar, Egemen Bağış, AKP’nin ve Saray’ın üst düzey yöneticisi olan Korkmaz Karaca ise arabasını kullanmış, ayrıca otelleri de yol geçen hanı olmuş. KORKMAZ bütün bu ilişki ağını tek başına yürütmesi olmadığını herkesin bilebileceği bir durumudur.

 Cumhurbaşkanına oldukça yakın olduğunu söyleyen KORKMAZ’ın ilişki ağları deşifre oldukça AKP’nin iç dinamiklerinden belirgin bir kırılmanın yaşanması kaçınılmazdır. Peker’in iddiaları nedeniyle sessizliğini devam ettiren AKP’nin KORKMAZ ile bunu sürdürmesi oldukça zor görünüyor. 

  Cumhurbaşkanı iç politikada birilerinin politik geleceğini sonlandırarak bir denge sağlayabilir. Ancak KORKMAZ, ABD’ye iade edilirse işin rengi değişir ve tahmin edilenden çok daha ciddi sorunların gündeme gelmesi kaçınılmaz olur.