Güncel HaberlerMakaleler

DR.MUSTAFA PEKÖZ: KOMİSYONUN İMRALI’YA GİTME KARARI VE ÖCALAN’IN HEDEFE KONULMASI


Komisyonda İmralı’ya gitme kararı alındı ve heyet bugün Öcalan ile görüşüp döndü. Görüşme kayıtlarını Meclis ve Komisyon Başkanı Kurtulmuş’a teslim ettiler. Görüşmenin içeriğini yakında öğreniriz. Ancak Kürt sorunun demokratik siyaset içerisinde çözümüne ilişkin yapılan tartışmalar ve bugüne gelen aşama sürecin evrimi ve gelişim bakımdan farklı fikirlerin ortaya çıkmasına yol açmış bulunuyor.

İsterse adına ‘Demokratik Çözüm’ diyebilirsiniz isterse ‘Terörsüz Türkiye’ olarak tanımlayabilirsiniz sonuçta Türkiye’nin 100 yıldır karşı karşıya olduğu soruna dair bir arayış var. Hangi biçimde tanımladığınıza bakmaksızın sorunun muhatapları bulunmaktadır. Bunun bir tarafı Kürt politika hareketi adına Öcalan diğer tarafı ise doğrudan devlettir. Eğer taraflar yok ise sorunun kendisi de yok demektir. Sorun var olduğu için taraflar bulunmaktadır. Doğal olarak sorunun çözümüne dair tarafların ne söylediği, çözüme dair ileri sürdükleri tezlerinin ve görüşlerinin ne olduğunun konuşulması ve tartışılması gerekir.

Artık kamuoyunun çok net olarak bildiği üzere Öcalan ile devlet arasında yapılan görüşmelerin neticesinde Kürt tarafı geniş bir heyetle Öcalan ile kapsamlı bir görüşme gerçekleştirmişti.  Heyet, 27 Şubat 2025 tarihinde, Öcalan’ın görüşleri kamuoyu ile paylaşılmıştı

Taraflar arasında yapılan görüşmelerde heyetler olarak sürdürülmektedir. Kürt tarafını Öcalan liderliğinde ve aynı cezaevinde bulunan arkadaşlarının da yer aldığı fiilen bir heyet olarak yürütüyor.  Devlet tarafını da bürokratlardan oluştuğu anlaşılan 3 kişilik bir heyetin temsil ettiği bilinmektedir. İmralı’da görüşmelerde bulunan devlet heyeti, Öcalan ile yapılan görüşmelerde alınan ortak bazı kararları MİT Başkanlığı üzerinden siyasi otoriteye sunuyor. Öcalan’ın sıklıkla vurguladığı ve eleştirisi konusu yaptığı Devlet Heyeti ile alınan bir kısım ortak kararların siyası otorite tarafından hayata geçirilmemesi kamuoyunda tartışılmakta ve eleştiri konusu olmaya devam etmektedir.

Yapılan görüşmelerin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşınması ve topluma mal edilmesi için de Öcalan tarafından gündeme getirilen ‘Komisyon’ önerisi, devlet bürokrasi tarafından kabul görmüş ve siyasi otorite tarafından da hayata geçirilmiştir.  Yani parlamentonun bünyesinde oluşturulan komisyonun fikir babası Öcalan’dır.

Öcalan ileri sürdüğü tezlerin doğruluğundan veya yanlışlığından bağımsız olarak politik, örgütsel ve toplumsal olarak Kürt tarafının temsil yetkisine sahiptir. Yani daha genel olarak Kürtler adına Öcalan masada bulunuyor. Sıklıkla şu yanlış soru sorulmaktadır: ‘Öcalan bütün Kürtleri temsil etmiyor sadece bir kısmını temsil ettiği için Kürtlerin adına konuşamaz.’ İlk bakışta makul bir değerlendirme gibi görünen bu bakış açısı bütünüyle yanlıştır. Çünkü bu tür durumlarda politik temsiliyetin varlığı esastır ve belirleyicidir. Dünyanın hiçbir yerinde temsili oranı %100-80 gibi sayısal rakamlar üzerinden yürütülmez. Hiçbir iktidar uluslararası ilişkilerde devleti temsil ederken  %100’ü üzerinden bir temsil yetkisi olmaz. İktidar olmuş bir parti bazen %35 ile siyasi otoriteyi temsil eden ve iktidar gücünü elinde toplayarak iç politikada ve uluslararası ilişkilerde devlet adına konuşur. Aldığı her karar devlet için bağlayıcıdır. Bu nedenle Öcalan’ın politik olarak Kürtleri temsil etmesinde hiçbir yanlışlık yoktur. Sonuçta hareket halindeki politik güç ve iradeyi temsil edebiliyor. Bu nedenle Öcalan’ın Kürtler adına temsil gücü solmadığına dair yapılan itirazlar gerçekçi ve objektif değildir.

Öcalan, Kürtlerin içerisinde çıkmış ve son 50 yıllık tarihsel ve politik sürece damgasını vurmuş ve ortaya çıkan bölgesel ve güç ilişkilerinde ciddi bir inisiyatif almış bir politika hareketin lideri olarak yargılandı. Bu nedenle Öcalan’ın politik olarak Kürt toplumu adına, devletle müzakkere masasına oturması, dayandığı toplumsal gücüyle ilişkilidir.

Bu reel durumdan yola çıkarak: ‘25 milyon Kürt eşittir bir Öcalan’ anlamına gelmediğinin ve Öcalan’ın da böyle bir yaklaşıma sahip olmayacağını söylemek yanlış olmaz. Bu nedenle Öcalan’ın özgürlüğü ile Kürt sorunun çözümü arasındaki politik arka plan ilişkisinin doğru anlaşılması gerekir. Öcalan’ın ‘Kürt sorunu çözülmeden benim bireysel özgürlüğümün bir önemi yoktur’ tespiti de bu bakış açısına dayanmaktadır. Tıpkı Güney Afrika’da Mandela’nın özgürleşmesi ile köleleştirilmiş siyahi Güney Afrika halkının politik toplumsal taleplerinin kabulü arasındaki ilişki gibidir. Öcalan şöyle deseydi: “Benim özgürlüğüm önceliklidir önce beni serbest bırakın sonrasını konuşuruz.” Bu yanlış bir politik önerme olurdu. Öcalan’ın yayınlanan görüşme notlarında: ‘benim özgürlüğüm üzerindeki pazarlığı ön plana çıkartmayın, sorunun kendisini çözmeye odaklanmalıyız. Umut Hakkı öncelikli olarak benim için savunacak bir şey değildir. Bunu evrensel bir ilke olarak bugün ve gelecekte cezaevlerinde bulunan bütün politik tutsaklar için savunmalıyız.’

Komisyonda yer almak ama İmralı’ya gitmemek

‘Milli Birlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’ mecliste bulunan politik partilerin ezici bir çoğunluğunun katılım ile kuruldu. Komisyonun işlevi ve görev çok net: Kürt sorunun demokratik siyaseti içerisinde çözümünü sağlamak için bir yol haritasını belirlemektir. Ama aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesini engelleyen bütün ve politik değişimlerin önünü açmaktır. Komisyon bütün toplumsal dinamikler dâhil olmak üzere devlet kurumlarıyla ve Öcalan ile görüşüp bir yol haritası hazırlayacak. Bu nedenle Komisyon bugüne kadar MİT Başkanı, Dışişleri, İçişleri ve Savunma Bakanları ile görüştü. TBMM eski başkanları dâhil olmak üzere toplumun farklı sosyal kesimleri ve kurumları ile görüşerek onların düşüncelerini aldı. Komisyonun tarihsel işlevinin tamamlayıp bir rapora dönüştürebilmesi için Öcalan ile de görüşmesi gerekiyordu. Bu görüşme de sonunda gerçekleşti.

Ancak komisyon içerisinde seçilecek bir heyetin İmralı’ya gidip gitmemesi aslında Kürt soruna ilişkin temel yaklaşıma dair yeni bir saflaşmayı yarattı. Öncelikli olarak Kürt Politik Hareketi adına masada olan Öcalan var. Bu gerçeklik kabul görüyor mu? Görüyor. Bu muhataplık devlet tarafından resmileştirilmiş mi? Resmileştirilmiş. Öcalan’ın önerisiyle Komisyon kurulmuş mu? Kurulmuş. Parlamentoda bulunan siyasi partilerin % 90 bu komisyonda yer alıyor mu? Alıyor. Öcalan’ın dinlenmesi konusunda komisyon hem fikir mi? Hem fikir.

Sorun nedir; Kaba bir deyimle Öcalan’ın ayağına gitmek.  Peki: Devlet, İmralı adasına gidip Öcalan ile görüşüyorsa, bunu Devlet, Öcalan’ın ayağına gitti ve gitmeye devam ediyor olarak mı değerlendirmek gerekir. Sığ ve politik öngörüden yoksun olan birileri tam da böyle yorumlar. Politik vizyona sahip olanlar ise bu tür basit yorumlara takılmaz, sorunun çözümüne odaklanır yani stratejik düşünür. Adaya giden heyet, Öcalan ile yapılan görüşme tutanakları açıklandığında Öcalan’ın ne kadar yapıcı ve çözüm odaklı olduğu çok daha net olarak görülecektir.

CHP, Neden İmralı’ya gitmeme kararı aldı

CHP diyor ki: Devlet, Öcalan ile görüşüyor. Bu realiteyi kabul ediyor.  Peki devlet Öcalan ile görüştüğüne göre, CHP’nin görüşmeme kibri nereden geliyor. Çünkü CHP kendisini devlet kuran ve bu nedenle her şeyde söz sahibi olan bir güç olarak görüyor. CHP, bu çıkışıyla aslında Öcalan’ı çözümün bir aktörü olarak görmüyor. Devletin Öcalan ile masaya oturmasını, görüşmesini de kabul etmiyor. Ama bunu politik çıkarları için yüksek bir sesle dile getiremiyor. Kürtleri temsil eden legal siyasetle olan ilişkisinin partinin anlık çıkarına ve kazanmasına dayanan taktiksel olduğu anlaşılıyor. Öcalan gerçeğini kabul etmek ve Kürt sorunun çözümüne dair bir strateji oluşturmak yerine CHP Genel Merkezi,  parti içerisinde dokunulmaz bir güç olan ulusalcı-milliyetçi ve ordu geleneğini temsil eden derin devletin Ergenekoncu gücüne teslim oldu. 19 Mart 2025 tarihinden bu yana CHP Başkanlığından liderliğe doğru ilerleyen, İmamoğlu’nun dahi bunu tescil ettiği Özgür Özel’in yükselen liderliği yara aldı.

Öcalan’ı stratejik düşman olarak gören ve bütün güçleriyle Öcalan’a saldıran bu ekip, medya gücünü de çok yoğun olarak kullanmaya başladı. Başını Sözcü Tv ve Sözcü Gazetesinin çektiği bu grup, özellikle de solda görünün liberal ‘aydınların’ bir kesimini de yanına alarak CHP’nin İmralı’ya gitmemesinin gerekçelerini açıklayıp haklı olduklarını göstermeye çalışıyorlar. Çünkü bunların tamamı, Kürtlerin sadece kültürel, etnik ve toplumsal tasfiyesini değil aynı zamanda fiziki tasfiyesini de istemektedirler. İmralı’ya gitmeme üzerinden Öcalan’ı doğrudan hedef tahtasına oturtulması ve bunun liberal aydınlar tarafından desteklenmesi, Kürt sorunun çözümüne karşı cepheden bir saldırıdır. Eğer Öcalan denklem dışına atılırsa, liderlik düzeyinde Kürtlerin politik muhataplığı ortadan kalkar ve hedeflerine daha kolay varacaklarını hesaplıyorlar. Ancak unuttukları husus ise Kürtlerin bölgesel bir güç haline gelmiş olmasıdır.

CHP’nin Komisyonun İmralı Heyetine katılmaması, yeni bir politik saflaşmayı dayatıyor

Bu saflaşma fiilen Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı olarak şekillendi. İmralı’ya gidilmesi gerektiğini ve heyete temsilci vereceklerini sıklıkla dile getiren Ana Gol Grubu dahi Öcalan ile doğrudan görüşüme sürecine dahil olmayacaklarını açıklaması saflaşmanın boyutları bakımından bize bir fikir veriyor.

Buradan Kürt Politik Hareketinin temsilini sağlayan Dem Parti fiilen AKP-MHP ile aynı safta yer aldı. İmralı’ya heyetin gönderilmesi üzerinden ortaya çıkan saflaşmanın yarattığı ciddi kırılganlık aşılmazsa, Türkiye’nin önümüzdeki politik denklemini düşündüğümüzden çok daha ciddi bir şekilde etkileyecek ve yön verecektir. 

Çok net olarak belirtebiliriz ki, başta CHP olmak üzere İmralı’ya giden heyete temsilci vermeyenlerin AK Parti ve MHP için önemli bir manevra alanı yarattılar. Önümüzdeki süreçte özellikle iktidarın Kürt seçmenine yönelik başlatılacak propagandanın etkisini küçümseyenler ciddi bir yanılgı içerisine gireceklerdir. Basit bir deyimle CHP’nin ve Ana Yolu Grubu’nun İmralı’ya giden heyete temsilci verilmemesinin Kürt toplumu ve seçmeni üzerinde olumsuz yönden ciddi bir etki yaratmayacağını düşünmeleri, politik öngörüden yoksun olduklarını gösteriyor. En somut örneği 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023’te yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürt Politik Hareketinin Kılıçdaroğlu’nu desteklemesi sonucunda CHP’nin en yüksek oy aldı 10 ilin 8’nin Kürt illeri olması, Kürt seçmenin politik tercihini neye ve kime göre yaptığını gösteriyor.

CHP, İmralı için almış olduğu yanlış kararı aşacak daha güçlü bir politika geliştirmek zorundadır

CHP, İmralı’ya heyet gönderilmesine temsilci vermeme kararı almasının sanıldığı gibi AKP’yi politik ve toplumsal olarak zorda bırakmayacaktır. Ancak aynı durum Dem Partisi için geçerli değil. Dem Parti tabanının CHP’ye yönelik psikolojik tepkisinin artacağı tahmin edilen bir durumdur. CHP, uzun bir süredir Kürtleri olumlu bir şekilde etkilemeye başladı. Bu olumlu yaklaşım, CHP’nin İmralı kararıyla bu süreç yeniden tersine dönmeye başladı. Bu bakımdan CHP’nin Kürt sorununun çözümüne çok daha güçlü ve inandırıcı mesajlar vermesi gerekir.  Bunun anlık çıkarlar ve taktiksel değil stratejik bir değişim olarak göstermelidir. Aksi taktirde CHP,  iktidar olma şansını yeniden kaybeder.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir