Tahran’da düzenlenen 3’lü Astana zirvesinde “ABD’ye Suriye’den çekil çağrısı çıkması, Türkiye’nin Rojava’ya girişine destek verilmemesi ile Türkiye’nin Rojava’ya askeri operasyon seçeneği şimdilik rafa kalktı. Bunun hemen ardından Zaho’da top atışı sonucu 9 Irak vatandaşı Arap turistin öldüğü ve çok sayıda yaralının olduğu bir saldırı oldu, Irak top atışını Türkiye’nin yaptığını idda etti. Türkiye’yi BM’ye şikayet edip Irak topraklarından Türk ordusunun derhal çıkmasını istedi. Dünyadan tepkiler geldi. Bu olay da Türkiye’ye ve tüm taraflara Kürt sorununu derhal bir sıcak savaş sorunu olmaktan çıkarmanın o büyük önemini gösterdi. Yani Türkiye’ye karşı silah ve şiddet kullanımı derhal sonlandırılmalı. Böylece Türkiye’de, Rojava da, ve Güneyde terör korkusu ve provokasyonlar ortamı sona erdirilmelidir. Her kesim oluşacak suhulet ve sukunet ikliminden yararlanmalı. Çözüm, barış dili, politikası, uslubu tüm siyasi taraflara. Hükümet ve muhalefet dahil ayrımsız bir şekilde, eşit bir yaklaşım geliştirilerek kullanılmalıdır.
Kürt meselesinde bugün hükümet muhalefetten geri bir durumda değil. Ya da muhalefet hükümetten daha illeri ve cesur değil. Aksine tam tersi bir durum söz konusudur. Akşener’li 6’lı masaya gül uzatarak ve hükümetin tüm icraatlarını “faşizm” diye adlandıran bir dil ve uslup kullanarak yaklaşmak, geçmişteki hataları tekrar etmekten öte bir fayda sağlamaz. Elbet teki hükümetin yanlışları da eleştirilmeli. Ama Kürdün can düşmanı olan Ümit Özdağ’lar, İyi Parti faşist zihniyeti. CHP başta olmak üzere muhalefetin merkezindeki hakim ulusalcı damarın, Kürt ve Alevi dostu olmadığı da iyi bilinmelidir. Türkiye’de diğer bir gündem de Demirtaş’ın Halk TV’ye verdiği cevaplar. İsterseniz eleştirin ama Demirtaş’ın söylediklerinin haklılığını değiştiremezsiniz.
“Devlet de PKK de sorunu artık şiddet zemininin dışına çıkarmak zorundadır. Ben mümkünse PKK’nin Türkiye’ye karşı silahları tümden susturmasını, bırakmasını isterim. Ancak ve ne yazık ki ortada iki temel engel var, bunları da herkesin bilmesi lazım. İlki, Hükümet askeri operasyon dışında hiçbir seçeneği devreye koymuyor, tartışmıyor, silahta ısrar ediyor. Oysa biz PKK’nin ikna edilmesi gerektiğini savunuyoruz. Burada da ikinci engel çıkıyor, o da İmralı tecrididir. Çünkü PKK’yi ikna edebilecek kişi Öcalan’dır, onu da yıllardır tecritte tutuyorlar. Bu engellere rağmen PKK silahlarını susturursa bundan mutlu olurum.” Ve devamla; “Türkiye toplumunun bölünme korkusunu, silah, şiddet, terör korkusunu ortadan kaldıracak barış politikaları, birlik söylemleri üretmeliyiz. Daha fazla üretmeliyiz. Çünkü buna gerçekten inanıyoruz. Dolayısıyla gerçekten inandığımız şeyi daha somut ve cesurca gösterebilmeliyiz.”
Demirtaş’ın bu sözler çok çarpıcı ve çok cesurcadır. Barış savaştan daha zordur. En kötü barış en iyi savaştan iyidir. Bu anlamda barışın kıymetini ancak savaşanlar bilir. Savaş ve barışın derin manası ve anlamını yaşamayan ve bilemeyenler, barış talebini redddip savaş kışkırtıcılığı yapabilirler. Bu bir realitedir. Ortada varlık yokluk temelinde hayati bir mesele olmadıkça barışa itiraz olamaz. Demirtaş’ın muhalefete aşırı yakın olması ve muhalefetle hareket etmek istemesi ve muhalefet yoluyla barışa ulaşmak ta mümkün değil. Demirtaş ve HDP’nin de bu gerçeği görmesi ve bilmesi gerekir. 6’lı masa üyesi Ali Babacan bile dalga geçercesine “HDP ne 6’lı masanın altında ne de üstünde yok” diyorsa, hala bu muhalefetten ne bekleniyor. Kürt siyaset kurumu, yönetim ve siyasetçileri. Her şeyden önce bağcıyı dövmeyi değil, üzüm yemeyi istemelidir. Çok taraflı, çözüm odaklı, barış dili ve üslubunu siyasette ayrımsız bir şekilde hakim kılmalıdır. Siyaset ve siyasetçinin birinci görevi sorunları şiddetten uzak bir biçimde, sükûnet ve suhulet iklimi yaratarak çözmektir. Kişileri, partileri çözümün önünde tıkaç haline getirip çözümsüzlük abidesi ilan etmek değildir. Süreçte yaşanan bir tıkanma durumunda tıkacı açmak ve süreci akışkan bir hale dönüştürebilmek siyasetin ta kendisi, siyasetçinin de temel vazifesidir.
Bu gerçekler ışığında Kürt legal siyasi hareketinin politik tarzı, siyasal stratejisi, siyasetçi profili, hızı ve temposuna baktığımızda birçok olumlu yanlar kadar. Daha yapılması, mesafe katedilmesi ve aşılması gereken birçok sorunlu alanları var. Bu sorunları aşabilmek için objektif bir durum tespiti. doğru temelde bir sorun alanları analizi yapmak gerekiyor. Kürt siyasi hareketinde objektif durum; geniş bir sosyal taban ve kitle gücüne sahip olma, sosyal yapı, niceliksel genişlik kadar, nitelikli kadro, düşünce, fikir, taktik ve strateji üreten beyin gücü, ciddi bir siyasal akademisyen, siyaset ve toplum bilimci eksikliği durumu söz konusudur. Şimdi çıkıp itirazen denilebilir ki “HDP 5. Olağan kongresinde danışma kurulu oluşturdu. Türkiye gibi çok riskli ve kaygan bir politik zeminde otuz yıldan fazladır ayakta duran bir legal siyaseti var. Her geçen gün giderek büyüyen, daha fazla alan ve mevzi kazanan bir başarı hikayesi var. Daha ne olsun.” Evet madalyonun bir yüzünü bu başarı resmi oluşturuyor.
Ama öte yandan bu kadar büyük ve geniş bir tabana sahip Kürt siyasi hareketini yönetmek, barış, çözüm politikaları üretmek, sonuç alma odaklı olmak ve hızla uygulamak sanıldığı kadar kolay, rahat ve sorunsuz değil. Bir yandan parti içi muhafazakâr, tutucu, hantal, bürokratik, değişime, değişimin gücüne, pratikte karşı koyan sağ sekter anlayış. Öte yandan, HDP’yi marjinal sol sekter bir kadro hareketi, siyasi bir tarikat veya mezhep örgütü haline getiren anlayışlar. Yeniliğe, tekmil Türkiye halklarına açılmaya, yenilenmeye gizli veya açık birçok direnç sergileme durumuyla karşı karşıya kalınıyor. Yeni ve birçok eksikli olarak oluşan siyasal danışma kurulunda. Siyaset üreten siyaset ve toplum bilimci, akademisyen ve aydınlar ağırlıkta olması gerekirken. Vitrin yüzler ve denenmiş, elenmiş eski yüzler ön plana çıkmış. İşte bu vb sorunlar madalyonun öteki yüzünü oluşturuyorlar. Tüm bu sorunları çözebilecek. Savaş sürecini barış sürecine evirebilecek, düşünce ve zihin devrimini gerçekleştirmiş, yeni siyaset ve siyasetçi tipi olmazsa olmazdır.