Güncel HaberlerMakaleler

ALİ CANDAN: YENİ DÜNYA DÜZENİNDE TÜRKİYE’NİN VE KÜRDİSTAN’IN ARTAN ÖNEMİ


LoABD-Britanya kışkırtması sonucu; Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ikinci ayını geride bıraktı. Gittikçe derinleşen vahşi işgalin sarsıcı sonuçları Avrupa, Asya ve bölgemiz Ortadoğu’da hızlı ve çok etkili bir biçimde görülmeye başladı. Avrupa bir yandan “Putin Ukrayna’da kazanırsa. Ukrayna ile durmayacak. Eski Sovyetler Birliği ülkeleri ve Avrupa Birliği ülkelerini de işgal edecek” diye korkuyorken diğer yandan Rus gazına olan bağımlılığını azaltmak için ABD ve Britanya ile birlikte hareket ediyor. Alternatif enerji kaynaklarına ulaşma ve hızlandırılmış transit enerji geçiş güzergâhı yaratma çalışmaları yapıyorlar. Bu durum ABD’nin başını çektiği Batı İttifakı nezdinde Türkiye’yi, Irak Kürdistan Bölgesi ve Rojava’nın artan önemi daha çok hissedilmeye başlandı.

 

Rusya-Ukrayna savaşının başlamasının ardından Türkiye’ye, Güney ve Rojava’ya üst düzey ABD-AB-NATO-BM heyet ve yetkililerinin biri gidiyor biri geliyor. Ortadoğu’da Britanya öncülüğünde Arap ülkeleri, Rojava ve Güneyin sahip olduğu gazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya transit geçirilecek şekilde projelendiriliyor. İran yayılmacılığına  karşı Arap ülkeleri, Güney ve Rojava’yı Türkiye’nin dengeleyici gücü etrafında birleştiriliyor. Batı İttifakı tüm bu ülkelere ve Kürdistan’a Yeni Dünya Düzeninde yer ve rol veriyor. Özelliklede Rusya, İran ve Çin gibi totaliter rejimlere karşı özgür, güvenlikli demokratik ve refah içerisinde bir dünya yaratmak istedikleri dillendiriliyor.

 

Savaşın ortaya çıkardığı yeni ve stratejik fırsatları Türkiye askeri, siyasi, stratejik, diplomatik ve ekonomik olarak çıkarları doğrultusunda değerlendirmeye çalışıyor. Bu doğrultuda ABD-AB–NATO- ve İsrail ile ilişkilerini yeniden düzenliyor. ABD ile F-16 savaş uçaklarının modernizasyonu anlaşması, AB ile serbest dolaşım, İsrail ile yeniden ilişkilenme ve NATO ile sarsılan ilişkilerinin yeniden tesisi. Tüm bu stratejik ilişki ve gelişmeler Türkiye’nin artan önemini işaret etmekle beraber. Türkiye hükümetinin önüne içeride ve dışarıda Batı ittifakının jeopolitik ve jeo stratejik politikalarıyla uyumlu hareket etme görevini de koyuyor. İşte bu görevlerden biride içerde Kürt sorununda yeni bir barış ve çözüm sürecinin başlatılmasına yönelik arka planda derin ama bir o kadar sessizce yürütülen bazı hazırlıklardır. Rojava ile ilişki geliştirme. Güney ve Rojava gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması  öncelikli olarak ön plana çıkmaya başladı.

 

Kürtler ise; bu süreçte Güney ve Rojava’da ABD ve Batının desteğini önemli oranda arkasına almış durumdadır. Güneyde devletleşme için zemin oluşturulmuş. Irak’ın referandum sonrası Kürdistan üzerindeki ağır baskı ve tahakkümü kırılmış halde. Rojava’da ise ABD özellikle Rusya ve Esad’a bu bölgeye desteğimiz devam ediyor mesajını veriyor. Ayrıca BM temsilcisinin ziyaretiyle de uluslararası alanda Rojava’nın özerk yönetimini meşru olarak tanıma hamlelerinde bulunuyor. Kürtlere düşen bu süreci doğru okuyup, birlik temelinde hareket etmektir. Güney’de bağımsızlık temelinde siyaset, diplomasi yürütmek ve askeri gücünü ordulaştırmak. Rojava’da ise özerk yönetimi uluslararası alanda meşruiyet yanında tanınır bir statü sahibi kılmak. İçeride birlik siyaseti izlemektir.

 

Kuzey’de yeni bir barış ve çözüm sürecinin Güney destekli gelişeceği dillendiriliyor. Yeni İmralı heyetinin Güney’e yakın siyasetlerden oluşacağı ve Erbil’de basın açıklamaları yapılacağı konuşuluyor. Oysa bu sürecin  kimlerin üzerinden gelişeceği değil, içeriği daha çok önemlidir. Görünen Batı İttifakının yoğun baskısı sonucu Türkiye hükümeti, İmralı, Kandil ve Güney arasında yoğun görüşme trafiğinin yaşandığı gerçeğidir. Eğer bu görüşmeler sonuca ulaşırsa, Kuzey’de Güneyin devletleşmesi, Rojava’nın statü kazanmasını da içeren yeni bir çözüm ve barış süreci gündeme gelecek. Türkiye’nin Kandil harekatı, Rojava’ya yönelik nokta atışı saldırıları. Türkiye’nin Esad ile Suriye’nin Rojava’yı hiç bir zaman tanımaması karşılığında Suriye’den çekilme pazarlıkları tüm bunlar birbiriyle bağlantılı ve iç içedir.

 

Bu sürecin başarılı olması, batmış bir ekonomiyle çöküşü yaşayan Türkiye ve iktidarının tek makul ve akılcı çıkış yoludur demek gerçeği dillendirmektir. Türkiye kendi içindeki Kürt sorununu çözemezse önümüzdeki bir kaç yıl içinde Rojava ve Güneyde çözüm için kurulacak uluslararası masaya oturup da söz sahibi olamaz. Devletin derin aklı bu gerçeği biliyor ve bu nedenle bir yandan  HDP’yi kapatma hazırlığını tamamlamış görünüyor.

 

 Ankara özellikle Qamışlı’nın uluslararası toplum tarafından Suriye için BM çatısı altında Cenevre’de yürütülen Suriye  görüşmelerine çağırmasını, Güneyin olası bağımsızlığının tanınmasını engellemeye çalışıyor. Ancak ABD-AB ve BM tarafından yürütülen çalışmalar yavaş ama kesintisizce yürüyor.

 

İktidar, Kürt politikasını çok yönlü uygularken esasen Kürt politik güçleri arasındaki çelişkileri derinleştirmeye çalışıyor. Örneğin Kandil bölgesine yönelik başlatılan operasyona Güney hükümeti ve Peşmergenin desteğini alması da bir tesadüf olmadığı açıktır.  Askeri güç kullanılarak her  bölgeyi hem sıkıştırıyor hem olası ittifaklarını bölüyor hem birbirine düşman kılıyor. Aynı uluslararası topluma da “bakın bunlar bir araya gelemiyor. Birlik olamıyor. Birbirini öldürüyorlar” mesajını vermeye çalışıyor. Kürtler arasında birlik umudunu yok etmek istiyorlar. Öte yandan Kürt parti ve liderlerine havuç politikası temelinde el uzatarak. Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda hareket ettirmek istiyorlar. Güney’de Türkiye’nin hamiliğinde bir federal devlet veya Türkiye’ye katılmaları. Rojava’ya da tıpkı Güney gibi Türkiye’nin hamiliğini kabul etmesini talep ve dikte ettirmek istiyorlar.

 

Türkiye’nin bugün Kürtleri politik, askeri ve  toplumsal olarak yok etmesi veya tamamen kontrol etmesi mevcut dünya konjoktüründe mümkün değil. Karşılıklı tavizler alınıp verilerek ortak bir noktada buluşma seçeneği en gerçekçi seçenektir diyebiliriz. Bir başka ifadeyle Türkiye  Kürt karşıtı politikalarda yumuşamaya gitmek zorunda olacağı açıktır.

 

Kandil, İmralı’dan yeni gelecek çözüm çağrılarına olumlu yanıt verecek. Rojava bu denkleme dahil olacak. Güneyde bu sürece destek vererek katılacak. Erdoğan hükümeti de bu atmosferde erken seçime giderek “Kandil ve Rojava fatihi” olarak seçimden zaferle çıkacak.  Sürecin sonunda herkes alabildiği ile yetinmek durumunda kalacak. Bu kısa vadede yaşanacak gelişmeler olacak. Orta ve uzun vadede ABD-Batı ittifakı; Güneyi ve Rojava’yı birleştirerek devletleştirecek. Rojava ve Güneyin birleştirilip devletleştirilmesi meselesi sadece AB’nin gaz ihtiyacının giderilmesi meselesi değil. ABD-AB-NATO-Britanya ve İsrail’in  bölgedeki hayati çıkarlarının korunması meselesidir. Kürde rağmen bu olacaktır. Irak ve Suriye diye var olan devletler yapaydır. Sırf Osmanlıyı yıkmak için Britanya ve Fransa tarafından oluşturulmuş yapılardır. Yıkılmaları da zor değil basittir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir