Güncel HaberlerMakaleler

DR. MUSTAFA PEKÖZ : ÖCALAN’IN VERDİĞİ MESAJLARI DOĞRU OKUMAK


Öcalan’ı temsil eden heyet ikinci  kez İmralı adası’na giderek yeni bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin yaklaşık 4 saat sürdüğü ve Öcalan’ın sürece dair oldukça kapsamlı değerlendirmeler yaptığı belirtildi. Heyetin açıklamalarından anlaşılacağı üzere, Öcalan’ın sürecin kesintisizce devam etttiği ve çözüme odaklandığı, bu sefer  sorunun aşılması gerektiğine dikkat çekmiş,

Heyetin işinin oldukça zor olduğu ve büyük bir sorumluluk aldıkları biliniyor. Bu nedenle sorunun çözümünde yana olan herkesin İmralı Heyetine destek vermesi gerekiyor. Çünkü onların almış olduğu sorumluluk, önce insani ve vicdani sonra politik, toplumsal ve hukukidir. Bu nedenle  Heyetin yürüttüğü faaliyetleri ve temasları kolaylaştırmak ve verimli kılmak için toplumun bütün kesimleri duyarlı olmaları gerekir.

 İletişim Sorunu Doğru Yönetilmelidir

 Bu kez Heyet tarafından değil, bizzat Öcalan’a ait bir mesajın kamuoyuna açıklanacağına dair bir haber medya’ya sızdırıldı. Ancak kamuoyunun merakla beklediği açıklama yapılmadı. Heyet çok kısa bir açıklama yaptı. Daha sonra Dem Parti’den ismi bilinmeyen bir yetkili Mezopotamya Haber Ajansı’ndan Gazeteci Mehmet ASLAN’a bir değerlendirme yaptı. Bu haber daha çok Öcalan’ın mesajının içeriğini yorumluyor.  Burada söz konusu mesajın içeriğinin Öcalan’a ait olduğu söylense de, mesajın orijinali kamuoyuna yansıtamadığı için zorunlu olarak, yoruma dayanan mesaj üzerinde birkaç değerlendirme yapılmaktadır.

Birincisi, Ortaya çıkan tablo, heyetin süreci yönetmede bir kısım eksiklikleri olduğu görülüyor. Heyetin yapmış olduğu kısa açıklama sürece dair anlaşılabilir bir mesaj  değil. Sürecin bütün muhatabının Heyet olduğuna göre kamuoyu için tatmin edici cevapların verilmesi gerekir.  Kısa veya uzun olması önemli değil, tatmin ve ikna edici olması gerekir,

İkincisi, Gazeteci, gazeteci refleksi ile elde ettiği bilgileri kamuoyuyla paylaşır. Gazete Duvar’da Ceren Bayer isimli gazetecinin ‘ Öcalan’a ait bir mesajın yayınlanacağına’ dair  yaptığı haber nedeniyle dikkatleri heyetin üzerine topladı. Yapılan birçok yorumdan sonra heyetin bu konuya ilişkin bir açıklama yapmaması ve gazetecinin de haberini geri çekmesi kafaları karıştırdı. Gazetecinin yönteminin ve metodolojisinin yanlış olduğunu belirtmek gerekir. Eğer yanlış bir bilgi üzerine haber yapmışasınız, doğalı olarak özür dileyerek haberi geri çekesiniz. Bu son derece normal ve gazetecilik etiği bakımından da güzel bir örnektir. Ancak hiçbir açıklama yapmadan haberin çekilmesi aslında gazeteci ile bilgi veren kişi/kişiler arasında bir görüşmenin veya pazarlığın yapıldığı anlaşılıyor. Bu görüşme sonucunda gazeteci haberini sessizce geri çekti. Gerekçesi belirtilmeden haberin çekilmesi etik değil.

Üçüncüsü, Mezopotamya Haber Ajansı’ndan Gazeteci Mehmet ASLAN, ismi bilinmeyen  dahası açıklanmayan Dem Partili bir yetkilinin vermiş olduğu bilgiler üzerinden Öcalan’ın mesajını değerlendiriyor. Doğal olarak ismi bilinmeyen yetkili kişinin heyetin getirdiği mesajları ya da mektupları okuduğu ve buna dayanarak yorum yaptığı anlaşılıyor. Bu yorumların tamamı doğru da olabilir, farklı da ele alınabilir bunu bilemeyiz.  Bilmeyen yetkili kişinin yapmış olduğu değerlendirme üzerinden Öcalan’ın mesajının yorumlanması bana doğru gelmiyor. Çünkü mesajın içeriğinde en azından doğrudan Öcalan’a ait olmayan bir kısım yorumların yapıldığını düşünüyorum.

Bilinmeyen kişiye dayanarak verilen bilgiden Öcalan’ın ideolojik politik ve stratejik paradigmasına dair bir kısım değerlendirmeler yapılıyor. Öcalan’ın Kürt sorunun stratejik çözümü ve Ortadoğu’daki çözüme yaklaşımının ideolojik bir bakış açısı olduğu, bunun da küresel dünya sisteminin  uyguladığı modele alternatif olduğu bilinmektedir. Özellikle üç ciltten oluşan ‘Özgürlük Sosyolojisi’ kitabında,  bu meselelerin ideolojik -teorik altyapısı ortaya konuluyor.

Dördüncüsü, Öcalan, aynı zamanda uluslararası ve bölgesel politik gelişmeleri de doğru okuyan, sezgileri güçlü olan ve taktik politikalar üreten bir lider. Tam bu noktada ismi bilinmeyen kişinin iddiasına göre  Öcalan’ın «ABD ve İsrail artık Türkiye’nin komşusu. ABD Kürt sorununa dair bir ‘çözüm’e sahip… »  Özellikle İsrail, kimin üzerinde Türkiye’ye sınır oluyor.  Kast edilen sanırım Kuzeydoğu Suriye yani Rojava. SGD ile İsrail arasındaki politik ilişkiden bahsediliyor, Tel Aviv-Qamışlı arasında doğrudan politik bir temas olduğuna dair somut bilgi yok.ABD’nin de bölgede olduğu ve  Suriye’deki ‘Kürtlere dair bir çözümü’ olduğu belirtiliyor. Bu çözüm esasen Kuzeydoğu Suriye’deki Özerk Yapının korunmasıdır. Yapılan değerlendirme sanki Öcalan’ın buna karşıymış gibi bir mesaj içeriyor. Öcalan, bugünkü askeri ve politik dengeler içerisinde Kuzeydoğu Suriye’de ABD olmadan bir planın işlemeyeceğini çok iyi biliyor. Bu nedenle Öcalan’ın doğrudan Kuzeydoğu Suriye Yönetemini zorda bırakacak  bir mesaj vereceğini pek olası görmüyorum.

Beşincisi, Öcalan’ın Kürt sorunun çözümüne dair devlete verdiği mesajda “ya benim çözümümü ya da ABD’nin çözümünü » kabul edeceksiniz biçimindeki sınırları kesin belirlemiş bir değerlendirme yapabileceğini de pek düşünmüyorum.  Çünkü Öcalan, konjektör olarak ideolojik bakış açısına göre değil, daha çok politik ilişkilere ve güç dengesine göre bir değerlendirme yapma olasılığının  yüksek olduğunu düşünüyorum. Kuzeydoğu Suriye’deki gelişmeleri dikkate alarak bir değerlendirme yaptığımızda, Suriye Demokratik Güçleri(SDG)’nin Kuzeydoğu Suriye’de kendi politik ve  toplumsal yani  bölgenin iç dinamiklerine dayanarak  bir güç oldukları herkesin kabul ettiği bir realiteyi oluşturuyor. Ancak  SDG’nin askeri birliklerinin bugün yürüttüğü savaşın askeri teçhizatı’nın belki de %80 ABD’ye aittir. ABD’nin bölgede bulunması, Kuzeydoğu Suriye’deki Özerk yönetimine saldırıları engellemektedir. Başta  ABD olmak üzere Uluslararası Koalisyon Güçleri, Kuzeydoğu Suriye’de konuşlanmamış olsalardı, bugün bölge ciddi bir saldırı altında olacaktı ve belki de Özerk yönetim tasfiye ile karşı karşıya kalacaktı. ABD’nin bölgede olması hem Türkiye’ye yönelik oluşturduğu politik- diplomatik baskı hem de HTŞ’ yi çok açık bir şekilde uyarması nedeniyle, Fırat’ın Batısına yönelik çok güçlü saldırılar yapılamıyor. Ankara, Genelkurmay tarafından eğitilen Suriye Milli Ordusu üzerinden Kuzeydoğu Suriye yönelik bir kısım saldırılar yapmaya devam etse de, bunların etkili olmadığı görülüyor. Çünkü Türk ordu birlikleri, Afrin’e girdiği gibi bu bölgelere Washington’un  baskısı nedeniyle  doğrudan bir operasyon yapamıyor. Suriye’nin bugünkü karmaşık dinamikleri içerisinde Kuzeydoğu Suriye’nin belli bir istikrara sahip olması uluslararası güçlerin buradaki konumlanışıyla doğrudan ilişkilidir.  ABD’nin, Almanya’nın ve Fransa’nın özellikle bugünkü karmaşık süreç içerisinde Kuzeydoğu Suriye’ye verdikleri politik-diplomatik destek küçümsenemez ve yok sayılamaz. Öcalan’ın bu gelişmeleri çok iyi okuduğuna ve buna uygun taktik politikalar geliştireceğine kimsenin kuşkusu yok.

Bütün bu karmaşık denklem içerisinde Öcalan’ın « ya benim çözümüm ya da Amerika’nın çözümüm » gibi bir ikilemele  adeta Ankara’yı tercihe zorlaması gibi sert politik anlayışa sahip olacağını düşünmüyorum. Hatta Öcalan’ın kendisinin oluşturduğu paradigmanın küresel sisteme karşı olduğunu belirtse de, ABD’nin taktiksel olarak kuzeydoğu’da Suriye’de bulunmasına karşı çıkacağını da düşünmüyorum.

Şöyle düşünelim  Trump, Öcalan’a ait olduğu iddia edilen açıklamayı dikkate alarak: ‘Tamam,  Kuzeydoğu Suriye’deki askeri birliklerimizi Irak’taki üstlerimize çekiyoruz. Kendi çözümünü pratikte uygula’  dediğinde, Kuzey Doğu Suriye’nin  nasıl bir askeri, toplumsal ve politik kaosla karşı karşıya kalacağı  sanırım tahmin ediliyordur. Ayrıca  Suriye’nin bugünkü özgün iç dinamikleri içerisinde Ankara’nın, Washington ile görüşerek kendi çıkarlarına uygun bir çözüm arayışı içerisinde olduğunu görüyoruz ve biliyoruz. Bu nedenle Ankara’nın Öcalan’ın çözümü yerine Washington’un çözümünü kabul ederse -ki bunun için çok özel bir çaba sarf ediyor- nasıl bir siyasal sonuç ortaya çıkar?

SDG adına belki de tek yetkili olarak açıklama yapan Mazlum Kobani hem başta ABD, Fransa, Almanya olmak üzere uluslararası güçleri hem de Birleşmiş Milletleri,  Kuzeydoğu Suriye’yi korumaya ve güvenliğini sağlamaya çağırıyor. Kuzeydoğu Suriye’de inşa edilen Özerk  Sistemin ideolojik, politik ve toplumsal yapısı,  davet edilen ülkelerin sistemleriyle hiç uyumlu değil. Bunu uluslararası güçler de biliyor ve farkındadırlar. Mazlum Kobani, Özerk yapının korunması ve güvence alınması için bu küresel güçlere çağrıda bulunması ideolojik pozisyona ilişkin değil konjektörel durumla bağlantılıdır.

Öcalan’ın savunduğu stratejik paradigmanın doğru tanımlanması ve alternatif bir model olarak sunulması ayrı bir şey, bugünkü konjektör içerisinde özellikle Suriye’deki güç dengelerine göre bir planlamanın yapılması ayrı bir şey. Bu bakımdan  farklı yorumlara dayanan bir kaos ortamının oluşmaması için  varsa Öcalan’a ait bir açıklama, olduğu gibi yayınlanması en doğru yöntemdir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir