Güncel HaberlerMakaleler

ALİ CANDAN : BARIŞ SÜRECİNDE İMRALI, DEVLET VE ABD’NİN ÇÖZÜMÜ


İkinci İmralı ziyareti ardından yapılan çok kısa açıklama; Öcalan, “Bu süreç herkesi, hepimizi birlikte ve özgürce yaşatacak” dedi. Tüm partilerle yapılan temaslar Öcalan’a aktarıldı denildi. Sonra basına kimliği belirsiz bir “DEM PARTİ” yetkilisinin ağzından Öcalan’ın 4 saatlik görüşmesinden aktardığı aşağıdaki açıklama düştü ve tartışmalara yol açtı. “ABD ve İsrail artık Türkiye’nin komşusu. ABD Kürt sorununa dair bir ‘çözüme sahip. Sayın Öcalan hegemon müdahalelere karşı bir modelin inşası için uğraş veriyor. Nedir bu model? Birlikte yaşam. Bu çizgide ısrar ediyor. Israrını ve uyarılarını görüşmede de sürdürmüş. Genel anlamda ‘Ya benim çözümüm ya ABD’nin çözümü noktasında.” Bu yetkilinin açıklaması objektif veya subjektif olarak Türk devletine yaranma ve Kürt halkının küresel ve bölgesel büyük oyun kurucu güç konumundaki dostlarının Kürtlere kuşkuyla yaklaşmaları, Rojava halkı ve yönetimine olan desteklerini sorgulamaları, geri çekmeleri amaçlı olan zorlama, çarpıtma bir Ortadoğu Oryantalizmi ile dogmatizmi kokan tefsir, yorum ve açıklama amiyane tabirle cami duvarına işlemekten farksız bir eylemdi.

24 Ocak 2025’de  BBC Türkçe, ikinci İmralı görüşme notlarını DEM Partililere dayanarak servis etti. “Görüşmede ayrıca, Orta Doğu ve özellikle Suriye’deki Kürtlerin durumu ve statüsü konusunda da Öcalan’ın ayrıntılı değerlendirme yaptığı ifade edildi.” Öcalan; “Bu tartışma benimle iktidar arasındaki bir tartışma değil. Bu tartışma Türkiye’deki tüm toplumsal kesimlerin demokratik bir ülkede yaşama tartışmasıdır, demokratik anayasa ile yaşama tartışmasıdır.” “Öcalan, sürecin yürütülmesinin yasal güvence altına alınması gerektiğini vurguladı ve bu konudaki önerilerini de anlattı. Öcalan “tecrit “in kaldırılmasının, tüm paydaşlarının talebi olduğunu vurguladı.” Öcalan, bu sürecin selameti ve nihayete erdirilmesi açısından koşulların iyileştirilmesi gerekli. Sürecin nihayete ermesi öngörülüyorsa tecrit kalkmalı” dedi. Öcalan; tüm çabasının şiddet ve çatışmanın tamamen gündemden çıkması olduğunu, ancak şiddete neden olan gerekçelerin de yasal ve anayasal olarak ortadan kaldırılması gerektiğine işaret etti.

“İktidar sorunun çatışma ve şiddet zemininden çıkması ve sorunun gündemden çıkması için bazı adımların atılabileceğini belirtiyor ancak somut bir girişim yok. Sorunun demokratik yol ve yöntemlerle çözülmesini bu sefer ıskalamamak gerekiyor… İktidar bu durum ile kendi pozisyonunu ön plana çıkarmaya çalışıyor.” Öcalan bu meselenin Meclis zeminde olmasını çok önemli görüyor. Demokratik bir Türkiye demokratik bir hukuk süreci olarak bakıyor. Ayrıca sürecin olumlu sonuç vermesi için çok çaba harcıyor ve şu uyarıda bulunuyor: ‘Sürecin olumlu ve olumsuz sonuçlanması herkesi etkiler.’ Öcalan’ın görüşmede, iktidar ile tartışma zemininin gelişmesine önem verdiği belirtildi. Öcalan’a devlet de tarihi bir misyon yüklüyor. Görüşmede bir devlet yetkilisi hazır bulundu.”

 

Bu kısa notlardan anlaşılıyor ki, Öcalan 93’te nerede ise hala orada duruyor. Bu tartışmasız bir gerçek. Yine Öcalan, birinci çözüm sürecinde “Rojava benim kırmızı çizgimdir” diyen o zamanki Başbakan Erdoğan’a karşı. Nasıl ki; “Rojava benimde kırmızı çizgimdir” diyerek karşı durmuşsa bugünde aynı noktadadır. Tek fark bugün Rojava çok daha güçlü ve dünkü gibi belirsiz bir ortamda değil. Statü kazanma eşiğindedir. Bugünün dünden farkı çözümün dili ve yönetiminin hâkim olması ve uygulanması gerektiğidir. Hiç kimsenin kaygısı, kuşkusu ve korkusu olmasın. Öcalan arkasında Kürt halkı ve Kürt özgürlük hareketinin ortak iradesi bulunan yegâne baş müzakerecisidir. Şu ana kadarda çatışmalı süreci çok güzel bir şekilde Barış’a doğru çok net ve çok kararlı bir şekilde götürmektedir.

Öcalan, kesinlikle ABD’ye karşı bir mücadele içinde değil. Felsefi olarak ABD’yi eleştirmek ayrıdır. Bir dünya gücü olarak ABD’nin doğru politikalarını pratik adımlarını desteklemek apayrıdır. Bu nedenle Öcalan “ABD’nin bir Kürt çözümü var” diyor. Bugün İmralı’ya devletin gidişinin nedeninin dahi ABD’nin bölgedeki varlığı ve Kürtler ile ittifakı olduğunu dünyada yaşayan tüm Kürtler içinde en iyi bilenin Öcalan olduğunu söylemeye bile gerek yok. Öcalan, ABD’nin bir Kürt çözümü olmasını 35 yıl önceden istiyordu. Kendisi ile görüşmeye giden tüm ABD’li diplomat ve yetkililere(ki bunlar arasında ABD’nin Kosova Büyükelçisi ve CIA yöneticisi Graham Fuller’de var 98’de Şam’da Öcalan’ı ziyaret etmişlerdi.) “Dünyayı yöneten ABD’nin bir Kürt çözümü olmalı” diyordu. Öcalan’ın çözümü 93 yılından bu yana Kürtlerin ve Türklerin hukuk ve siyasi eşitlik temeline dayanan bin yıllık İttifakının güncellenmesidir. Bu Selçuklu-Osmanlı döneminden Cumhuriyetin kuruluş yıllarına dek sürdürülen bir ittifaktır.

Öcalan, bugün Türk devleti isterse bunu yeniden kuralım diyor. Bütün bu Barış-Çözüm görüşmelerinin özü bu ve tüm bu görüşmeler bunun geliştirilmesinin üzerinedir. Türkiye içeride Kürt Sorununu çözecek bir irade sergileyecek. PKK Türkiye’ye karşı silah bırakacak. Ateşkes mi, silahları bir daha Türkiye’ye karşı kullanmama mı? Hangi formül olacak, bu henüz net değil. Türkiye, Rojava’da düşmanlık politikasını sonlandıracak. Türkiye Güneyde olduğu gibi Rojava ile de iyi ilişkiler geliştirerek Kürtlere kucak açacak. Kürtlerde Türkiye için tehdit değil güvenlik kaynağı, dost ve ‘kardeş’ olacak. Tüm taraflar Türkiye, Öcalan, PKK, Rojava yönetimi bunu yaparken, ABD ve AB’ye uyum sağlayarak ve koordineli bir biçimde hareket ediyor. Kimse ABD’yi karşısına almamış ve hele hele ne yapacağı hiç belli olmayan Trump başkanlığındaki bir ABD’yi hiç kimse karşısına almaz ve almayı düşünce düzeyinde olsa bile istemez! Barış ve çözüm denen işin özü ve özeti budur.

Peki,  zaman barışın gerçekleşmesi önündeki temel sorun nedir. Türk devletidir ve bu devlet hala bu kıyamet konjonktüründe bile bunu istemiyor. Öcalan’a kapıyı biraz aralansa da durum tıpkı ‘eli işte gözü oynaşta, dili Ali diyor kalbi Yezit Yezit’ diye atıyor halk deyimlerinde olduğu gibidir. Tüm bunların nedeni ortada Barış ve Çözüm için netleşmiş bir devlet ve hükümet iradesinin olmamasıdır. Bu nedenle Bahçeli’nin 1 Ekim’den sonra her hafta el yükseltmesine, “Öcalan’ın tecridi kaldırılsın, parlamentoya gelsin DEM grubunda konuşsun” demelerine devamlı fren konuluyor. Tecrit kaldırılmıyor.

Neden Barışa kapıları açılmıyor;

  1. Türkiye’nin hala Trump’dan beklentileri var. Trump ile geçmişte olduğu gibi bir arka kapı diplomasisinin işletilmesine güveniyor. Sürecin ilerleyememesinin önemli bir nedeni budur.
  2. İkinci neden Türk devlet aklı denen devlet bileşenleri hala Kürtlerle barış için ortak bir düşünce karar ve iradeye sahip değil. Ümit Özdağ’ı içeri atmaları devlet içinde baskın olan ultra faşist damara verilmiş bir gözdağıdır.
  3. İktidar, barışı, dar güncel siyasi çıkarları için araç olarak görmektedir. Yerel seçimlerde kaybettiği belediyelerin ardında iktidarı kaybetmemek için ana Muhalefet Partisi CHP ile yumuşama süreci başlatarak nasıl ki muhalefeti oyaladıysa, şimdi de Barış Süreci ile Kürtleri ve muhalefeti bir oyalama süreci olarak kullanmak istiyor.
  4. Öcalan; içerde ve dışarda ölümüne sıkışan iktidara hukuk, demokrasi, meclis çatısı üçlüsünü dayatarak bu oyalama taktiğini Kürtlerin, muhalefetin ve Rojava’nın da statü kazanmasının lehine kullanıyor.
  5. Öcalan devlete ve PKK’ye de her defasında Ortadoğu’da yaşananları hatırlatıp sorunu bir an önce çözmeyi dayatıyor.

 Meselenin özü budur.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir