Makaleler

Mustafa PEKÖZ – ABD’NİN ORTADOĞU’YA YENİDEN DÖNÜŞÜ


ABD’nin 46.Başkanı olarak göreve başlayan Biden’ın belirlediği temel strateji ABD’nin küresel dünya sisteminin imparator gücü olarak değil dünyanın birlikte yönetilmesine liderlik edeceğini açıkladı. Dünya sistemiyle uyumlu stratejilerin belirlenmesi için güçlü bir ekip oluşturdu. Kurduğu ekibin Ortadoğu’yu iyi bilmesi ayrıca dikkat çekti. Biden, hem Trump’ın bölgede ABD politikalarında yarattığı tahribatı ve güveni yeniden tesis etmek hem de mevcut koşulların getirdiği yeni politik stratejiler belirlemek için yoğun bir çaba içerisinde olacağını açıkladı.

Trump’ın Ortadoğu politikası, ABD bölgesel gücünü zayıflattı

Trmup, ABD seçimleri kazanmasından sonra özellikle Ortadoğu politikasında belirgin bir kısım değişikliklere gitti. Obama döneminde belirlenen bölgesel strateji ciddi oranda revize edildi.

Trump İran ile yapılan nükleer anlaşmadan çekildi ve İran ile çatışmalı bir sürece girileceğinin mesajını verdi. İsrail’in Kudüs’ü başkent yapması kararını onayladı ve ABD Büyükelçiliğini buraya taşıdı. Filistinlileri kapsayan ‘iki devletli’ çözüm stratejisini iptal etti ve Filistinlilere yapılan bütün yardımları durdurdu.

Bütün dikkatini İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin normalleşmesini verdi. Bu noktada önemli bir ilerleme kaydetti denebilir. Özellikle Körfez Arap ülkeleri ile İsrail arasında diplomatik ilişkilerin kurulması ve İran’a karşı ortak bir strateji oluşturmaları konusunda uygulanan çok yönlü baskı Tel Aviv için olumlu sonuçlar verdi. Arap ülkeleriyle 10 yılı kapsayan yaklaşık 600 milyar dolarlık askeri anlaşmalara imza attı. Körfez ülkelerine 5.nesil olarak tanımlanan F-35 uçaklarının verilmesi konusunda anlaşmalar yapıldı. S. Arabistan’da geleceğin Kralı olacağı bilinen veliaht Selman’a aktif destek verdi. Özellikle gazeteci Kaşıkçı’nın S.Arabistan’ın İstanbul konsolosluğunda öldürülmesine yönelik soruşturulma yapılmasını engelledi.

Suriye’de somut bir strateji oluşturmadı. Pentagon/Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığıyla sürekli anlaşmazlık yaşadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kurduğu kişisel ilişkiler, ABD’nin Suriye stratejisinin önüne geçti ve pratik politikalarını buna göre belirledi. Türkiye’nin Demokratik Suriye Güçleri’nin bulunduğu bölgeleri askeri operasyon yaparak bir çok yeri kontrol altına almış olması, ABD Savunma ve Dışişleri Bakanlıklarının yaptığı açıklamada anlaşılacağı üzere doğrudan Trump’ın kişisel kararıyla gerçekleşti denebilir. Obama döneminde Kürtlerle kurulan ittifak fiilen sonlandırıldı. Pentagon’un baskısı sonucu ABD askerlerinin Fırat’ın doğusunda çekilmesi durduruldu.

Trump yönetimi, Kuzey Afrika ve Ak Deniz için son derece önemli olan Libya üzerinde küresel ve bölgesel güçlerin çatışması artarken Trump yönetimi edilgen kaldı ve bölgesel stratejiler geliştiremedi. Doğu Akdeniz bölgesinde rekabet ve çatışma küresel ilişiklerin önemli bir sorunu haline gelirken Trump yönetimi, seçimlere kısa bir süre kala Yunanistan’ın yanında olduğunu açıkladı ve bir uçak savaş gemisini bölgeye göndermesi iç politikaya yönelik bir hamle olarak algılandı.

 Trump yönetiminin Türkiye politikasında, kurumlar arasındaki ilişkiler işlemedi. Birçok önemli karar Erdoğan-Trump arasındaki telefon görüşmelerine göre şekillendi denebilir. Kongre ve Senato’nun kararına rağmen S-400’ler nedeniyle Türkiye’ye yönelik ambargoyu uygulamaktan kaçındı. Türkiye’nin F-35 projesinde çıkartılmasını zorunlu olarak kabul etti. İran’a yönelik ambargonun delinmesine ilişkin ABD’de devam eden Halk Bankası davasına müdahale etmeye çalıştı.  

Biden Dönüşü ve Ortadoğu güç dengelerinin yeniden tanımlanması

 Biden, 20 Ocak 2021 yılında yemin ederek görevi devralmasıyla verdiği ilk mesaj, ABD’nin küresel dünya sistemine yeniden döndüğünü açıklaması oldu. Böylelikle Trump döneminde uygulanan küresel çaptaki politikaların önemli bir kesimini iptal edildiği veya durdurduğu açıklandı, Bundan böyle ABD bir dünya imparatorluğu gibi hareket etmeyecek, küresel sistemin güç ilişkileri içerisinde  ‘yeni’ dünya düzenine önderlik edeceği açıklandı. 
Biden yönetiminin politik stratejisinin göze çarpan en önemli değişikliği küresel çatışma ve rekabetin en ileri boyutta yaşandığı Ortadoğu’da yaşacak gibi görünüyor. 

Biden’in Ortadoğu stratejisinde somut denetlenebilir bir kısım değişikliklere gitmesini yorumlayabilmenin önemli kriterlerinden biri, stratejik kurumlara yapmış olduğu atamaların önemli bir kısmının Ortadoğu coğrafyasını iyi tanıyanlardan oluşmasıdır.

ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Biden’in çok iyi tanıdığı ve uzun yıllar birlikte çalıştığı biridir, Obama döneminde Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi ve Dışişleri Bakanlığı Yardımcısı olarak görev yaptı. Suriye’de IŞİD karşı mücadelede Kürtlerin silahlandırılmasında önemli bir rol üstlendi. Senatoda soruları yanıtlarken Ankara için  “stratejik, yani sözde stratejik bir ortağımızın en büyük stratejik rakiplerimizden biri olan Rusya ile aynı çizgide olması kabul edilemez” dedi. Türkiye’ye bakış açısı ‘sözde stratejik ittifakımız’ değerlendirmesi esasen Biden yönetiminin Ankara’daki iktidara bakış açısı bakımından bir fikir veriyor.

ABD’nin yeni Savunma Bakanı emekli korgeneral Lloyd Austin, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’ndan(CENTCOM)  2016 yılında emekli oldu. ABD’de bir generalin savunma bakanı olabilmesi için emekliliğinden itibaren 7 yıllık bir sürenin geçmesi gerekir. Biden’in talebi üzerine Austin, Kongrenin muafiyeti ile ABD Savunma Bakanı olarak atandı. Obama ve Biden tarafından  güvenilir biri olarak görülen Austin, Ortadoğu’yu çok iyi bilen bir general. Aynı zamanda Suriye’de IŞİD’e karşı eğit-donat politikasının mimarı ve Kürtlerin silahlandırılmasında Obama yönetimini ikna edenlerden biridir.

CIA Başkanlığı’na atanan William J. Burns, istihbaratçı özelliklerinden çok diplomat olarak tanınıyor. ABD’nin Rusya ve Ürdün büyükelçiliği görevini yürüten Burns, aynı zamanda Dişişleri Bakan Yardımcılığı da yaptı. S.Arabistan önderliğinde körfez ülkelerinin Yemen’e yapılan askeri operasyonu desteklemedi ve Hussilerin ‘terörist’ olarak görülmesinin yanlış olduğunu belirtti.  Burns, Suriye’de Kürtlerin desteklenmesini aktif bir şekilde savunanlardan biri olarak Obama’nın ikna edilmesinde etkili oldu.  Yeni CİA Başkanı Burns, “Trump’ın Suriye’den çekilme kararı Kürt ortaklarımıza ihanet” olarak değerlendirdi.

ABD Başkanı Joe Biden tarafından, ‘Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’na atanan Jake Sullivan,  Türkiye’ye yönelik en açık eleştirileri yapan biri olarak tanınıyor. 2018’de kaleme almış olduğu bir makalede ABD hükümetinin “yeni bir Kürt açılımı başlatılmasına aracılık edilmesi” gerektiğine dikkat çekiyor. Aynı şekilde “Türkiye’nin kuzeybatı Suriye topraklarında yer alan Afrin’de, ‘ABD destekli Kürt askerlerine’ karşı yürüttüğü savaş istikrarı yeterince bozuyor” değerlendirmesini yapıyor. “Türkiye’ye yönelik ‘katı yaptırımlar’ uygulanması”  önersini sunuyor.

Biden’ın Orta Doğu ve Kuzey Afrika Koordinatörlüğüne McGurk, ulusal güvenlik ekibinin önemli bir üyesi olarak görev alacak. McGruk, 2004-2009’daki Irak’ta görevlendirildi ve Eylül 2014’te Obama’nın DEAŞ’la Mücadele Özel Temsilcisi John Allen’ın yardımcısı olarak görev aldı Demokratik Suriye Güçleriyle çok yakın ilişki kuran McGruk, Trump’ın Türkiye’nin Kuzey Suriye’ye yaptığı askeri harekâta izin vermesinden sonra Washington’un “Kürtlere ihanet ettiğini” açıklayarak görevinden istifa etti. Biden ise McGurk’u görev ve sorumluluk alanını genişleterek yeniden görevlendirmesi özellikle Suriye ve Doğu Akdeniz politikasının ipuçları bakımından bize net bir fikir veriyor.

Biden’in stratejik kurumlarda görevlendirdiği ekip özellikle Ortadoğu sorunlarını yakında bilen ve gelişmeleri düzenli takip edenlerden oluşuyor.  Biden ve ekibinin yaptığı açıklamalar dikkate alındığında önümüzdeki süreçte ABD’nin Ortadoğu politikasında ciddiye alınabilir bir kısım değişikliklerin oluşacağını gösteriyor.

Biden, Obama döneminde birlikte kararlaştırdıkları İran politikasına dönme sinyalini güçlü bir şekilde verdi. BM Güvenlik Konseyi+Almanya ile İran arasında imzalanan nükleer anlaşmanın yeni koşullara göre revize edilerek devamının sağlanması yönünde bir karar aldı. Ancak İran’a yönelik kararı ABD tek başına değil esasen BM Güvenlik Konseyi+Almanya ile birlikte tartışarak karar verecekleri anlaşılıyor. Biden, Obama ile belirlediği İran politikasını aşamalı olarak yeniden güncelleştirecek ve İran ile çatışma değil uzlaşmayı esas alan bir politika belirleyecektir. Küresel şirketlerin İran ile yaptığı yaklaşık 1,5 trilyon dolarlık anlaşma yeniden aktifleştirilecektir.

Biden’in ikinci önemli hamlesi İsrail-Filistin denkleminin yeniden kurulmasını sağlamak olacaktır. ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisinde, İsrail’in güvenliği, ABD’nin güvenliğiyle eş değer görülür. Hiçbir başkan, bu stratejiyi değiştirmeyi aklında geçirmez/geçiremez. Ancak İsrail’in stratejik güvenliğinin nasıl korunacağına dair atılacak politik adımlarda bazı önemli farklılıklar bulunuyor. ABD’deki Yahudi gücü, İsrail devletiyle bire bir düşünmüyor. Bu nedenle Clinton ve Obama’dan başlaşan sürecin esası iki devletli çözümün İsrail’in güvenliği için esas olduğuna dikkat çekildi. Biden de aynı politikayı sürdürecek ve Filistinlilerle yeniden diplomatik ve politik ilişkilerin kurulmasını sağlayarak ortak çözümleri geliştirmeye çalışacaktır. Örneğin Biden, Kudüs’teki ABD Büyük Elçiliğini kapatmaz ama buna karşılık Gazze’de ya da Batı Şeria’da ABD Konsolosluğunu açarak iki devletli çözüm mesajını verebilir.

Körfez ülkeleriyle politik ve diplomatik ilişkileri yeniden düzenleyebilir. S. Arabistan veliahtı Selman ile ilişkiler Trump dönemindeki gibi olmayacağı açıktır. S.Arabistan önderliğindeki Arap koalisyon gücünün aşamalı olarak Yemen’den çekilmesi için bir baskı uygulanacağına dair bir kısım veriler oluşmaya başladı. BAE ve diğer Arap ülkeleriyle yapılan F-35 anlaşmaları geçici olarak askıya alınsa da bu proje ve anlaşmalar uygulanır. Biden, Körfez  ülkelerinin Demokratikleşmesi yönünde bir kısım yönlendirmeleri yapabilir.

ABD’nin Suriye merkezli politikası çok daha fazla hissedilecektir. Demokratik Suriye Güçlerinin kontrolünde olan Kuzey Suriye bölgesinin askeri olarak güçlendirilmesi için hazırlıkların yapıldığı biliniyor. Ayrıca Türkiye’nin kontrol ettiği bölgelerin yeniden DSG teslim edilmesi için Ankara üzerinde belirli bir baskı uygulanacağı açıktır. ABD, Rusya ile Suriye sorunun 2021 yılının sonuna kadar ortak bir çözüm bulmak için daha aktif ve somut adımların atılmasına yönelik hazırlıklar yapılıyor. DSG denetiminde olan bölgelerin ‘özerk’ ya da ‘federatif’ yapısı hukuki bir çerçeveye kavuşturulmasının politik-diplomatik hazırlıkları yapılıyor. Türkiye’nin de DSG ile aynı masada buluşması için bir kısım politik ve askeri girişimler sağlanacaktır.

ABD, Irak’ta Bağdat merkezli politik bir istikrarın sağlanmasının giderek zorlaştığını görüyor. Bu nedenle Güney Kürdistan’ın bağımsızlığına yönelik hazırlıkların yapılması da kimseye sürpriz gelmemelidir.

Biden yönetimi önümüzdeki süreçte Libya, Yunanistan ve Kıbrıs meseleleri dahil olmak üzere Akdeniz havzasında çok daha etkili askeri ve politik hamleler yapma hazırlıkları yaptığı anlaşılıyor.

Biden’in Türkiye’ye yönelik izleyeceği politika son derece karmaşık ve zorlu olacaktır. Ancak açık olan şu; Hiçbir şey Trump-Erdoğan arasındaki kişisel ilişkiye benzemeyecektir. Erdoğan’ın Biden görüşmesi sanıldığından zor olacaktır. ABD’nin Türkiye politikasında kurumsal ilişkiler ve Washington’un bölgesel stratejisi etkili olacaktır. S-400’ler sorunu ve Rusya ile olan ilişkiler, Halk Bank davası,  kararlaştırılan yaptırımların genişletilmesi ve uygulanmaya başlanması, Suriye’de ABD’nin politikalarına uyum sağlayıp sağlamama, Yunanistan-Kıbrıs denkleminde Ankara’nın atacağı stratejik nitelikte geri adımlar aynı zamanda Türkiye’nin iç politik denkleminde demokratikleşme vurgusu Ankara-Washington ilişkilerinin yönünü belirleyecektir.  Biden yönetimi diplomasiye ve politik ilişkilerin geleceğine önem verecek ama geri adım atmadan Ankara üzerindeki baskıyı arttıracaktır.

Biden yönetimi, ABD’nin Ortadoğu’ya yeniden dönmesini sağlarken, bölgesel ilişkilerin ciddi oranda yeniden dizayn edilecektir. Bu sürecin kazananları ve kaybedenleri farklı boyutlarda ön plana çıkacaktır. İsrail her zaman kazanan taraftır. İran, doğru ve soğukkanlı bir politika izlerse kazanan tarafta olacaktır. Arap dünyasında mevcut denge devam eder ve değişim süreci başlar. Kürtler süreci doğru okursa mutlak kazanan olur. Ankara, bölgesel politikalarını bütünüyle değiştirir ve ABD’ye uyumlu bir çizgisi izlerse politik krizi az hasarla atlatır aksi taktirde kaybeden taraf olacaktır.