Makaleler

SELDA KAYA – KADININ TOPLUMSAL ÜRETİMDEKİ YERİ VE CİNSİYETÇİ EĞİLİMLERİN ETKİSİ


Kadının toplumsal yaşama aktif olarak dahil olması esasen üretim faaliyeti içerisindeki artan ağırlığıyla orantılı olarak gelişir.  Üretim faaliyeti dediğimiz durum, kadının kendisini farklı iş dallarında aktifleştirmesidir. Bu aktifleşme oranı ne kadar artarsa, kadının toplumsal yaşam alanındaki etki oranı da bir o kadar hissedilir. Ev yaşamına bakış açısından entelektüel üretim faaliyetine kadar birçok alanı kapsar.

Tarihsel olarak kadının iş alanlarındaki istihdamı erkeklerle kıyaslandığında hep düşük olmuştur. Bu gelişmiş ülkelerde dahi bu farkı hissetmek mümkündür. İlginç bir durumla karşı karşıyayız: Dünyanın birçok ülkesinde kadınların üniversiteye gitme oranları erkeklerden fazla olmasına rağmen, iş alanındaki istihdam oranları ise tersine bir durumdur. Bunun birçok nedeni olmakla birlikte esasen iş alanında erkeklerin mutlak hakimiyetinin varlığını devam ettirmesidir.

Son 20 yıldır, bilişim teknolojisindeki gelişmeler, bilimin üretim alanında hızla artan hakimiyeti mesleki faaliyetlerini de önemli oranda etkilemeye başlamıştır. Özellikle bilişim-bilgisayar sistemine dayanan yeni iş alanların çok büyük bir hızla gelişmesi, kadın ile erkek arasındaki mesleki farklılıkları da minimum düzeye indirmeye başlamıştır.

Kadın ile erkekler arasında mücadelenin merkezinde kadının bireysel olarak özgürleşmesi ile toplumsal özgürleşme arasındaki organik bağın doğru korunmasıdır. Bunun temelinde ise klasik olarak tanımladığımız kadının ev yaşamından çıkıp toplumsal yaşama katılmasıdır. Kadının sokağa çıkması, basitleştirildiği gibi kadının sokakta başı boş gezmesi olarak değil ekonomik ilişkilerde yani iş gücü üretim sistemi içerisinde yer alması ve toplumsal düzenin örgütlendirilmesinde birinci derecede sorumluluk almasıdır.

Kadının dünyada ve Türkiye’deki bugünkü somut durumunun kavranması

Tablo-1: Cinsiyete göre işgücüne katılım ve işsizlik oranlarındaki seviye ve eğilimler, 2018

Ülke/bölge

İşgücüne katılma oranı (yüzdeler)

ve cinsiyet farkı (yüzde puanları)

 

İşsizlik oranı (yüzdeler)

ve kadın-erkek işsizlik

 

Kadın

Erkek

 Fark

Erkek

Kadın

 Fark

 

2018

2018

2018

2018

2018

2018

Dünya

75

48,5

26,5

5,2

6,0

1,2

Gelişmekte olan ülkeler

81,1

69,3

11,8

4,6

6,1

1,3

Gelişen Ülkeler

76,1

45,6

30,5

5,2

6,1

1,2

Gelişmiş ülkeler

68,0

52,4

15,6

5,3

5,6

1,1

Kuzey Afrika

71,9

21,9

50,0

9,1

19,5

2,2

Sahra altı Afrika

74,0

64.7

9,3

6,4

8.2

1,3

Latin Amerika ve Karaibler

77,1

51.5

25,6

6,8

9.5

1,4

Kuzey Amerika

67,9

55.8

12,1

4,6

4.4

1,0

Arap Devletleri

77,2

18.9

58,3

6,8

16,3

2,4

Doğu Asya

74,7

59.1

15,6

4,8

4.2

0,9

Güneydoğu Asya ve Pasifik

79,4

56.5

22,9

3,5

3.3

0,9

Güney Asya

79,9

27.6

51,4

3,7

5.2

1,4

Kuzey, Güney ve Batı Avrupa

63.4

51,6

11,9

7,9

8.2

1,0

Doğu   Avrupa

67,0

51.8

15.2

5.6

4.9

0,9

Orta ve Batı Asya

73,5

45.1

28.4

8,0

9,4

1,2

Kaynak: https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/—dgreports/—dcomm/—publ/documents/publication/wcms_619577.pdf

 

Küresel çapta yaşanan ekonomik daralma, bilişim teknolojisindeki gelişmeler kadınların ve erkeklerin işgücüne katılım oranlarında belirli bir gerileme yaşattı. son on yılda yüzde 1,4 puan düşüşle 2018’de yüzde 61,8 oldu. Ancak son bir yıldır pandemi nedeniyle oluşan olağan üstü koşullar  15 yaş ve üstü kadın ve erkeklerin işgücüne katılım oranını çok ciddi oranda etkiledi. Bütün yıllar dikkate alındığında kadınların iş gücüne katılma oranının erkeklere oranla çok daha düşük olduğu ve bazı bölgelerde bu farkın tahmin edilenden çok daha yüksek olduğu BM tarafından yapılan araştırmalarda görmek mümkün.    

2018 yılının küresel çaptaki veriler dikkate alındığından erkeklerin iş gücü oranı % 75, kadınların ise %48,5 iki grup arasındaki fark ise % 26,5 olarak belirlenmiş. Dünya genelinde kadın ve erkek nüfusu birbirine çok yakın olmasına rağmen aradaki farkın bu düzeyde yüksek olmasının ekonomik, sosyal, kültürel, din gibi faktörleri çok önemli etkileri bulunmaktadır. Bütün bunlara paralel olarak cinsiyetçi farklılığın yarattığı bütün toplumlarda kadına biçilen geleneksel yaşam tarzının büyük bir etkisi bulunmaktadır. İktidarların özellikle erkek egemenlik zihniyetine göre yönetilmesi de başlı başına önemli bir etkendir. Aynı şekilde işsizlik oranlarında da benzer bir durum söz konusu olup çalışan iş gücüne dahil olan erkeklerde işsizlik oranı % 5,2, kadınlarda % 6 olarak belirlenmiş.

Ülkelerin gelişmişlik düzeyi, kadınlarla erkekler arasındaki iş gücüne katılma oranlarını da etkilemektedir. Toplumların ekonomik, kültürel ve yaşam tarzlarında gelişme eğilimleri kadınların iş gücüne katılma oranları ve dolayısıyla toplumsal yaşamda daha aktif olmalarını da olumlu yönde etkilemektedir.

Gelişmekte olan ülkelerde erkeklerin iş gücüne katılma oranı %81,1 ve kadınlarda ise % 69,3 ikisi arasındaki fark 11,8 civarındadır. Gelişmekte olan ülkelerde kadınların iş gücüne katılma oranlarında ciddiye alınabilir bir yükseliş olmasına rağmen halen erkeklerin gerisinde oldukları görülüyor.

Gelişen ülkelerde ise iş gücüne katılım oranları erkeklerde %76,1 kadınları ise %45,6 olup aradaki fark % 30,5 civarındadır. Gelişen ülkelerde erkeklerin iş gücüne katılma oranları kadınların çok üstünde bir oranı oluşturmaktadır. Bunun en önemli faktörleri ise gelişen ülkelerin bulundukları coğrafik konumları ve sosyo-kültürel ve dini etkilerin varlığıdır. Yine bu ülkelere erkeklerde işsizlik oran% 5,2, kadınlarda % 5,1 olarak verilmiş.

Gelmiş ülkelerde ise erkeklerin iş gücüne katılma oranı %68,0, kadınların ise % 52,4 civarındadır. Aradaki fark ise % 15,6 olarak verilmiş. İşsizlik oranları ise erkeklerde % 5,3 kadınlarda ise % 5,6’dır. Gelişmiş ülkelerde erkeklerinde iş gücüne katılma oranları da düşük olmasına rağmen, kadınlarda bu oran çok az bir farklı % 50’yi geçmiş görünüyor. Gelişmiş ülkelerde kadının iş gücüne katılmasının beklenilen düzeyde olmamasının nedenleri üzerinde durulması gerekiyor. Kadın nüfusunun eğitim düzeyinden sosyal yaşama kadar ki aktif durumu dikkate alındığında kadının iş gücü üretimine daha güçlü bir şekilde katılmaması cinsiyet eşitsizliğinin en önemli faktörlerinden biridir. Aynı şekilde gelişmiş ülkelerin sosyo-kültürel tarihleri ve gelenekleri bakımından da inceleme konusu yapılması gerekir.

İş gücüne katılma oranları bakımından kadın ile erkek arasındaki eşitsizliği farklılığı bölgesel durumlara göre değişmektedir. Örneğin Arap devletlerinde erkeklerin iş gücüne katılma oranı 77,2 ve kadınların katılma oranı ise  % 18,9 olup aradaki fark ise % 58,3’tür. Aynı şekilde erkeklerde işsizlik oranı % 6,8 kadınlarda ise % 16,3 olarak verilmiş. Körfez Arap ülkelerinde kadının iş gücüne katılma oranın bu düzeyde düşük olmasının temel faktörü dindir. Körfez ülkelerinin bir kaçı hariç şeriat ile yönetilmeleri, cins ayrımcılığının en yüksek düzeyde olduğu ülkeler olarak biliniyor. Din faktörün bütün toplumsal yaşamı etkilediği ve kadının toplumsal yaşamın her alanında dışladığını Arap dünyasındaki uygulamalarla görüyoruz. 

Kuzey Afrika’da da aynı durum söz konusu. Bu bölgede erkeklerin iş gücüne katılma oranı % 71,9 kadınların katılma oranı ise % 21,9 olup aradaki fark % 50 olarak verilmiş. Cezayir, Fas, Tunus, Libya, Mısır gibi ülkeleri kapsayan Kuzey Afrika’nın özelliği de İslam dininin sosyo-kültürel ve yaşam alanında çok ciddi oranda etkili olmasıdır. Bu nedenle kadının iş gücüne katılma oranları düşüktür. Bu nedenle din faktörünün ön planda olduğu ülkelerde cins eşitsizliğinin çok daha fazla ön plana çıktığını söylemek yanlış olmayacaktır.

  Kuzey Amerika’da erkeklerin iş gücüne katılım oran % 67,9 kadınlarda % 55,8 olup aradaki fark % 12,1 civarındadır. Kuzey, Güney ve Batı Avrupa erkeklerde % 63,4, kadınlarda ise % 51,6 aradaki fark ise % 11,8 olarak verilmiş. Ülkelerin sosyo-ekonomik durumları, kültürel ve yaşam tarzları değiştikçe kadınların iş gücüne katılma oranları artmaktadır.

Genel olarak değerlendirildiği küresel eğilim temelinde, gelişimin farklı aşamalarındaki ülkeler arasında kadınların işgücü piyasasına erişiminde önemli farklılıklar vardır. Erkekler ve kadınlar arasındaki katılım oranları, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde daralmakta olmasına rağmen halen beklenilenin gerisindedir.

Uluslararası çalışma örgütü İLO’nun yaptığı araştırmaya göre işgücü piyasasına katılımdaki toplumsal cinsiyet uçurumları özellikle Arap Devletleri, Kuzey Afrika ve Güney Asya’da büyüktür ve özellikle bu bölgelerdeki kadınların işgücü piyasasına son derece düşük katılım oranları nedeniyle yakın gelecekte hızla bir değişim eğilimi beklenilmiyor.   

Sonuç: Kadının iş gücü alanındaki cinsiyetçi eşitsizliği azaltarak toplumsal üretimde daha aktif olması, sadece iş elde etme ya da ekonomik olarak güçlü olmasını sağlamayacaktır. Esasen toplumsam dönüşümde daha aktif bir güç olarak belirleyici bir rol oynayacaktır. Kadının sosyal yaşamdaki etkinliği, erkek egemenlik zihniyetini yıkması, sosyo-kültürel değişimde belirleyici bir rol üstlenmesi, toplumsal dengelerin belirleyici öznesi olması, yaşamın her alanında işgücünde oynayacağı rolle ilişkilidir. İş gücü alanında yer alması klasik olarak fabrikadan çalışma olarak algılanmamalı zihinsel veya fiziki emek gücünü olduğu her alanda aktif olmalıdır. Bu nedenle kadının toplumsal değişimde etkin bir güç olarak yer alıp erkek cinsiyetçi egemenliğinin kırılmasında en önemli faktör işgücün kalanındaki artacak etkinliğine bağlıdır.