Ortadoğu’da yaşanan olağanüstü gelişmeler sonucu bölgedeki güç dengelerinin değişmesi, İsrail’in bölgede dominant güç konumuna gelmesi, altmış bir yıllık Suriye Baas rejiminin yıkılması ve Esad’ın ülkeden kaçması HTŞ’nin Şam’da yönetimi ele aldı. ABD-AB-Britanya eliyle İsrail’in bölgede belki de başına başat güç haline geldiği söylenebilir. Bu strateji aynı zamanda adım adım yaşanan bütün gelişmelerle İsrail’in güvenliğinin garantiye alındığı yeni bir Suriye ve yeni bir Ortadoğu düzeni yaratılıyor. 6-7 Ekim 2023’ten bu yana Ankara’nın; Rusya ve İran’ın isteğiyle Esad’la görüşme, anlaşma arayışında bulunması, Türkiye’nin bölgenin yakın gelecekteki şekillenmesi konusunda ilk yanılsamayı yaşamasını yarattı. İran ve direniş cephesi, İsrail karşısında çok ağır yenilgiler alarak savaş cephelerinin tümünden ricat etti. İran desteklediği Hamas ve Hizbullah gibi devlet dışı örgütler bozguna uğrayınca ve Esad rejimi yıkılınca Ankara öncelikli olarak Kürtlere yönelik tasfiye politikasını ön plana çıkartmak istedi. Ancak Ankara’nın Esad sonrası yeni Suriye ve Ortadoğu nizamının oluşturulması projesinin dışında tutulmasına ve hatta Suriye ve Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi sürecinin Türkiye’nin aleyhine dönmeye başlamasına yol açtı.
Siyasal Çözüm Kapısının Açılması Önemli
Ortadoğu’da değişen bu gerçeği 2024 yılının ilk yarısından sonra fark eden Türk devlet aklı, İmralı’da yaklaşık 4 yıldır katı bir tecrit altında tuttuğu Öcalan’la Türk-Kürt Barış görüşmelerini 5-6 ay önce Kürt ve Türk kökenli bir kaç kişi ile başlattı. Bölgede Türkiye’ninde gücünü çok aşan ve çok büyük devletler tarafından yürütülen yeni Ortadoğu denklemine Türkiye, akılcı bir politikayla yani Kürtlerle uzlaşma yoluyla bekasını iç barışı yoluyla sağlayarak dönmek istedi. Türk devleti imralıda PKK lideri Öcalan’la uzun ve çetin geçen görüşmelerle şiddetin sonlandırılması ve Barışın yolunun açılması konusunda anlaştı. Yılın son çeyreğinde Bahçeli üzerinden pratik bir adım atarak. Siyasal çözüm kapısını bu uzlaşmanın sonucu olarak 1 Ekim’de Bahçeli’nin DEM PARTİ grubuna gitmesi ve tokalaşmasıyla açtı. Bu kamuoyunda tam bir şok etkisi yaratan bir ilk adımdı.
Devlet Sayın Öcalan’ı Temel Muhattabı Kabul Etti
İlerleyen günler ve haftalarda Bahçeli, hızla Öcalan’ı şiddetin sonlandırılmasında devletin en temel muhattabı konumuna getiren önemli açıklama ve çağrıları TBMM kürsüsünde peş peşe yaptı. Bahçeli’nin bunun dışında devletin beka sorunu olduğu ve İç Barış temalı konuşmaları. “Barış sürecini” başlattı. İmralı’ya ilk Ömer Öcalan gitti. DEM PARTİ HEYETİ’de hızla gidecekti. Fakat Suriye’de Baas rejimiyle birlikte Esad, devrilir devrilmez Türkiye bir daha yanılsama yaşadı. Suriye’nin kendi denetimine bırakılacağını ve Rojava’yı tıpkı Esad’ı silen HTŞ gibi ÖSO’nun silip süpüreceğini düşündü. Bu gelişme üzerine İmralı’ya önce üç ay tecrit cezası verildiği duyuruldu ve İmralı Heyetinin adaya gidişi askıya alındı. Sonra Münbiç, Tişrin, Qerekozak’ta ÖSÖ çetelerinin saldırıları kırıldı. MSO’nun ağır kayıplar vererek ilerleyememesi ardından, ABD merkezli uluslararası güçlerin hızla müdahalesi gerçekleşti. Bahçeli, Barış ısrarını hiç terk etmeden sürdürdü ve Öcalan muhattaplı çözüm önerisini her hafta tekrarladı. Devlet aklı yeniden devreye girdi.
Barış Umudu Yeniden Tekrar Yeşerdi
Yılın son gününde İmralı’ya Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder gitti. Heyet ada’dan dönünce 7 maddelik özet bir metin kamuoyuna açıklandı. Siyasi taraflarla görüşmeler yapılacağı belirtildi. PKK’den gelen ilk açıklamalar Sayın Öcalan’a güven ve desteklerinin tam olduğunu belirttiler ama ortada iyi niyet dışında herhangi bir Barış ve çözümün olmadığını belirten temkinli bir yaklaşım sergilendi. Sonraki açıklamalarda bu minvaldeydi. Bu arada Heyete gelen eleştiriler üzerine Ahmet Türk’te heyete katıldı. Tüm siyasi partilerle malum iki parti hariç görüşüldü. Bu gelişmeler bazı eksik yanları olsada. Türk ve Kürt kamuoyunda ve halklarında çözüme yönelik yoğun kuşku ve kaygıları saklı kalmak kaydıyla. Onurlu ve kalıcı bir barış umudunu bir nebzede olsa yarattı ve yeşertti. Her süreçte olduğu gibi bu siyasal çözüm süreci de, kendi muhalifi ve sürece yönelik her iki taraftada çok ciddi şekilde korku, kaygı, karamsar, kuşkucu muhalifleri ve evham münnecimlerini de yarattı.
Samimi Acabalar, Soru İşaretleri Ve Sahte Korkular
Bir kesim; samimi endişe, kaygı, kuşku, acabalar, soru işaretleri taşıyanlar. “Sürecin sonunda yüz yıl önce Lozan’da olduğu gibi yine aldatılacakmıyız. Yüz yıl daha Türklerin kölesi olarak kalacakmıyız. Bir asrı daha mı heba edeceğiz” diye bilimsel şüphe, kaygı, kuşku duyuyor ve süreci sorguluyorlar. Bu kesim, Kürt bilgesi, rû spi, aydın, siyasetçi, akil ve yurtsever olan kesimlerin içinde yer aldığı samimi kaygılı kesim. Bunlar gerçek korkularını, kaygılarını, kafalarındaki soru işaretlerini, duygu ve düşüncelerini ifade ediyor. Bunların kimi korkularında çok ileri gidebiliyor korkuları onlara hakim oluyor. Üzülerek görüyorum ki bu korkuları adeta kiminin ferasetlerini kapatıyor.
Bir kesim de Türk devletini dev aynasında görüyor. Devlet her şeye kadiri mutlak hakim diye irrasyonel bir şekilde düşünüyor. Objektif olarak Türk devletine doğa üstü ya da dünya süper gücü gibi gerçek dışı bir güç atfedebiliyorlar. Bu yüzyıllık sömürge ezikliğinin yaratmış olduğu akıl ve gerçek dışı korku, kaygı, kuşku, duygu ve düşünceler, kimilerinin düşünme yetilerini, düşünce melekelerini adeta felç ediyor. Sabırsızca, aceleyle, duyguyla, öfke patlamaları şeklinde sürece yönelik olumsuz tepkilerini ifade ediyor ve sergiliyorlar. Kimileride kaygıları olsada, temkinli bir iyimserlikle eleştiri ve önerilerle sürece etkide bulunmaya çalışıyorlar. Bu samimi duyarlı duygu ve düşünce durumunda olan herkes ve herkesimin duygu, düşünce, korku, endişe, sorgulayıcı bakış, temkinli yaklaşım ve kaygıları anlaşılır ve değerlidir.
İkinci bir kesim varki; Bu kesim sahte balon bir korku yaşıyor ve yayıyorlar. Bunlar Kürt Özgürlük Hareketini, Öcalan’ı ve İmralı Heyetin de yer alanları siyasal eleştirilerle değil, Kürt-Türk Barışının Kürt tarafındaki tüm aktörlerini aşağılayarak, alaya alarak, suçlayarak itibarsızlaştırmaya, şaytanlaştırmaya yönelik bel altı vuruşlarla Kürt halkına ve Kürt özgürlük mücadelesine iftira atıyor. Barış için çalısanların ihanet ettikleri yönünde mesnetsizce çamur at izi kalsın şeklinde. Çok bariz küfür ve hakaret yöntemiyle saldırıyorlar. Bunların çoğunun yaşamları boyunca Kürt halkının düşmanlarına karşı herhangi bir eylemleri, söylemleri yoktur ve olmamıştır. Kürt tarafındaki aktörlere yaptıkları hakaretleri Kürt düsmanlarına yapmamışlar. Hayatları boyunca varsa yoksa özgürlük hareketine karşı saldırıları, hakaretleri ve içi boş ve kof söylemleri olmuştur.
ENKS’nin lideri Abdülhakim Beşar örneğinde olduğu gibi rejimin yıkılması üzerine Şam’a ilk koşan kişi olarak “Ben Kürt halkı adına Şam’da Colani ile müzakere yürütmeye geldim. QSD, Kürtleri temsil etmiyor. Ben Kürtleri temsil ediyorum” diyerek tüm dikkatleri üzerine çekmiş ve sonradan Abdülhakim Beşar’ın Baas Rejimi ajanı olduğu resmi belgeleriyle birlikte ortalığa dökülmüştü. Bu gizli ajanın gerçeğinde oldugu gibi sureti haktan görünen bir çok radikal Kürt milliyetçisi maskesi ardına saklanan şahıs. Subjektif veya objektif olarak Kürt halk düşmanlarına hizmet ediyor. Bu Kûrmê darê’lerin maskeleri artık her taraflarından düşüyor ve hizmet ettikleri Kürt düşmanları yıkıldıkça ihanetleride ortalığa dökülüyor.
Düşünmek zordur bu yüzden çoğu insan yargılar
Bunların en iyi niyetlisi düşünmeden karnından konuşanlardır. Sosyal medyada, basında, televizyonlarda ağızlarından saçtıklarıyla ortamı, süreci kirletmeye çalışıyorlar. Kürt halk düşmanlarına bu sahte korku pompalayanlar güç veriyor. Bunlar Kürt halkına ve Kürt halkının özgürlük mücadelesine yapılabilecek en büyük kötülüktür. Kürtler korkutularak iradeleri gasp edilecek bir halk olmaktan çoktan çıkmış. Hele Rojava Kürtleri gücünun zirvesinde, Türkiye tarafında da Barış’a karşı ve Barış düşmanı olanlar, Türk halkının gerçek düşmanı olan devşirmelerdir. Bunlar sürdürülemez Kürt düşmanlığının kullanılarak Türkiye’nin Suriye’de tuzağa çekilmesi ve sonrada parçalanmasına kadar gitmesini destekliyorlar. Daha düne kadar aynı devşirmeler Kürt-Türk düşmanlığını sokaklara inip provokasyon yaparak yürütüyorlardı. Bugün aynı şekilde Bahçeli’ye, Kürtlere ve Barış’a karşı sokaklara inmiş ve aynı provoke edici eylem ve söylemlerle iç savaşı kışkırtacak şekilde taşkınlık yapıyorlar. Bu kesimin başını dün olduğu gibi bugünde, Dağıstan Kurmik kaçkını göçmen Muzaferin oğlan Ümit Özdağ ve İP’li Müsavaad Dervişoğlu çekiyor.
Demokratik Dönüşüm Dışında Kurtuluş Şansı Yok
Herkes şunu çok iyi bilmelidir ki, bu gün bu ülkede devlet ve PKK dahil hiç kimsenin birlikte eşitlik, özgürlük ve hukuk temelinde birarada yaşamak için demokratik bir dönüşüm geçirmek dışında başka hiç bir kurtuluş yolu eşit ve özgür yaşama şansı yoktur. Yaklaşık elli yıldır görüldü ki, silahla hiç bir sorun çözülmüyor. Hiç kimse kazanamıyor. Hiç kimse sonuç alamıyor. Tersine silah her iki halkın başına daha büyük sorun ve belalar açıyor. Onurlu ve kalıcı bir barış ve çözüm, empati, saygı temelinde masa başında karşılıklı dialoğ, görüşmeler yoluyla demokrasi, hukuk, adalet ve eşitlik ilkeleri çercevesinde konuşarak, anlaşarak ve uzlaşarak sağlanabilir. Bu uzlaşma neticesinde TBMM’de yasal ve anayasal değişiklikler, gerekirse yeni bir anayasa yapılarak çözüm de sağlanabilir.
Hiç kimsenin Türkiye’de Kürt sorununun bu mevcut sürdürülemez haliyle devam edeceğinden korkmasına gerek yok. Türk devleti de değişip dönüşmek zorunda. Kürt Özgürlük Hareketi de. Türkiye, Rojava da dahil bölgedeki Kürt iradesini ve bu iradenin özgürce şekillenmesini tanıyarak Ortadoğu’nun oyun bozucu devleti olmaktan çıkarak. Artık oyun kurucu büyük bir devleti olacaktır. Esad’ın dostları “Esad Kürt düşmanlığı nedeniyle gitti” diyor. Kürde bölgede kim düşmanlık yaparsa artık gidiyor. Kürde düşman olanın kazanma şansı yok. Kürdün kaybedeceği bir devleti bile yok. Kürdün gücü, iradesi ve dünya süper gücü olanlarla çakışan çıkarları ve dostluğu, ittifakı ve müttefikliği var. Ama Kürtler birinci dost, ittifak ve müttefik olarak Türkleri gönüllü seçiyor. Türkler de, Kürtleri aynı şekilde gönüllü dost, ittifak ve müttefik seçmeyi kabul edecekse bu sorun biter.
Kürtler ve Türkler Doğal Düşmanlar Değil ve Olmaz
Kürtler, Türklere düşman değil. Son yüz yılda Kürde devlet adına zulüm ve hakaret edenlerin uyguladığı tüm insanlık dışı vahşete rağmen Kürdün Türke ve Türk halkına herhangi bir düsmanlığı olmadı. Türkiye’nin bir kesiminin hala Kürdün iradesini yok etmek için umutla başkanlığı devr almasını beklediği Trump’a göre ‘Türkler ve Kürtler birbirlerinin doğal düşmanları, birbirlerinden nefret ediyorlar. Türkiye daha önce Kürtlerin peşinden Suriye’ye girdi. Ben çekil dedim çekildi. Colani, Türkiye’nin adamı.’ Trump, tüm bunları övgü cümleleri içerisinde söylüyor. Çok ilginç-çok enteresan. İsrail’in İran proxilerini yendiği savaşlarda, Türkiye ilk haftalar Suriye’de, hasat yapma, ürün kaldırma gibi beklentiler içindeydi. Trump bunu biliyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı överek onun bu arzularına ‘Suriye senin buyur al’ diye sesleniyordu. Trump dışında iç ve dış mihraklı bir çok kesim Türkiye’nin Rojava’ya askeri operasyon yapmasını teşvik ediyor. Bu tıpkı bir zamanlar Saddam’a uygulanan avı yemleyerek kapana çekme stratejisini anımsatıyor.
Ulus Devletler Kanunu Kurtlar Kanunudur
Ulus Devletler ilişkisinde kurtlar kanunu geçerlidir. Yanlış bir hamle yaparak başka bir devleti işgale kalkan, iç kargaşa yaşayan, güçten düşen veya kurulu nizama tehdit haline gelen bir ulus devlet gerçeğiyle karşı karşıyayız. Diğer ulus devletler elbirliğiyle parçalar ve kendi aralarında paylaşırlar. İsrail’in Negel Komitesi raporu Türkiye’nin artık Suriye ve yeni Ortadoğuda tehdit olarak algılandığını aleni bir biçimde ilan etti. İsrail, Trump’ın ve dünyanında Türkiye’yi böyle görmesi ve önlem alması için uğraşıyor. Türkiye’de hala 20 Ocakta Trump’ın resmi olarak başkanlık görevini devr alması sonrası, ABD’nin Rojava’dan çekileceği ihtimaline umut bağlayanlar olsa da, kanaatimce realist devlet aklı yaşananları doğru okuyabiliyor. Kurt kanunuda ilk düşen Kurdu parçalarlar.
Bir Asırlık Kürt Kapanını Türk Kapanına Çevirmek
Türkiye’nin Kürtlerle Trump’ın tanımladığı gibi “doğal düşman” olmasını isteyenler. Türkiye’nin ‘düşman’lık ilişkisini sürdürmesini, değişip dönüşmemesini ve Rojava’ya sürdüğü SMO çetelerinin başaramadığını, kendi ordusu ile başarmak üzere Rojava’ya girmesini yani tamda kendisinden beklenilen o yanlış hamleyi yapması ve Türkiye’yi yıkıma götürecek o adımı atmış olmasını istiyorlar. Böylesi bir durumda da yüz yıllık Kürt kapanı, yüz yıllık Türk kapanına dönüşecek. Bahçeli’nin Barış surecini başlatırken ısrarla belirttiği Türkiye’nin beka sorunu ve parçalanması meseleside işte tamda o an bir söylem olmaktan çıkıp gerçeğe yani pratiğe dönüşecektir.
Barış Türkiyeye de Kürtlerede Büyük Kazandırır
İmralı Süreci eğer başarılı olursa, Türkiye’nin Rojava’ya yönelik tehditleri de son bulur. Böylece Türkiye ve Kürtler sürecin en büyük kazananı olur. Beka tehlikesi bertaraf edilir. Bu başlı başına Türkiye ve Kürtler için en büyük kazanımdır. Rojava Suriye’nin en kurumsal, en örgütlü, en güçlü ve yeni Suriyede geleceği en sağlam olan askeri, siyasi ve idari defacto özerk bölgesidir. Çok yakında geniş yetkilerle donatılmış, federal veya özerk bir statüye kavuşacaktır. Yeni Ortadoğu nizamının kurucu güçleri Rojava’yı yeni Suriye’nin kuruluşunda böyle görüyor ve konumlandırıyorlar. Bu güç Türkiye’ye düşman değil dost güç olacaktır.
Daha İyi Yaşamak İstiyorsan Pozitif Düşün
Türkiye Ortadoğu’da büyük bir güçtür. Tam on üç yıldır Rojava’nın özgürlüğünü silahla engellemek için elinden gelen her şeyi yaptı. Hala da bu isteğinden ve çabasından vazgeçmiş değil. Rojava’yı yerle yeksan etmek istiyor. Ama bölgede Türkiye’den çok daha büyük güçler var. Bu güçler Rojava’yı destekliyor. Bu şartlar altında Rojava’nın özgürleşmesini ne iç nede dış kaynaklı hiç bir güç zorla engelleyemez. İmrali görüşmeleri eğer yeni bir yol kazasına, akamete uğramaz. Tekrar dondurulup buzdolabına kaldırılmaz ve başarı ile tamamlanırsa. Anlaşma ve uzlaşma sonucu sağlanacak kalıcı ve onurlu bir Barış zemini. Türkiye’nin güvenlik endişelerini de kalıcı olarak giderecektir.
Devlet aklı ve paradiğması Barışı sonuna kadar desteklerse, PKK, İmralı’dan gelecek olası bir çağrı üzerine Türkiye’ye karşı silahları ebedi bir biçimde susturur ve gömerse, Türkiye Rojava-Güney ve Kuzeyde güvenlik kaygısını gidermek için istediği güvenceyi de sağlamış olacak. Rojava’nın geleceğinin şekillenmesine ne İmralı, ne Kandil, ne DEM PARTİ, ne Türkiye, ne Şam’ın yeni lideri Colani karar verebilir. Rojava ve Suriye halkları, Arap, Kürt, Türkmen, Nusayri-Alevi, Dürzi’ler kendi geleceklerine kendileri karar verecektir. Suriye adına dışarıdan veya üstten dayatmacı bir şekilde yaklaşan başka herhangi bir güç değil. Kimsenin bundan korkmasına da gerek yoktur. Tek bir kişinin, devletin, gücün, tarafın kararı değil, Suriye halkları ve inanç kesimlerinin ortak iradesi esastır.
Daha iyi yaşamak istiyorsan kötü düsüncelerini öldür
ABD-AB ve Uluslararası Koalisyon Güçleri ile bölgedeki ortakları Rojava halkını desteklemeye devam ediyor ve edecek. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Korku, kuşku, kaygı ve evham dolu düsüncelerden arınarak, gerçekçi bir analiz ile olaylara bakmak gerekir. Ortadoğu’da İsrail’in savaşla yıktığı Şii hilali yerine Türkmen hilali kurmak isteyenler var mı ? Evet var. O zaman kendilerine hatırlatmakta fayda var : ‘Aç tavuk rüyasında kendini darı ambarında görür ve tavuk toplumlar yemlenerek tuzağa düşürülür.’ Bu kıldan ince, kılıçtan keskin süreçte her ne pahasına olursa olsun Rojava’nın Suriyede kalıcı siyasi bir statü sahibi olmasını engelleme marazi siyasetinin sürdürülmesi, Türkiye için hiçte hayra alamet değil. Rojava halkı özgürlüklerini her na pahasına olursa olsun ısrarla koruyacak ve savunacaktır. Özgücüne dayanarak, özgüvenle, uluslararası toplum, ittifak ve müttefikleriyle diplomasi yürütmesi ve siyasi temelde ilişki kurması ve korkusuz düşünmesi Rojava’nın en temel siyasal güvencesidir.
Barış Sürecine Halkın Güveni Yüksek
İmralı Barış sürecine Kürt halkının güveni tam. Türk halkıda azımsanmayacak düzeyde güveniyor. Tek taraflı kullanılan zehirli dil kırıldıkça Türk halkı ve Kürt halkı daha çok güvenecek. Herkesin bu sürece destek olması ve Barış için omuz vermesi ve katkıda bulunması şart. Sürecin dilinin pozitif olması ve zehirli dil kullananların bu dili terk etmesi olmazsa olmazdır. Hiç kimse Süreci bir yenme ve yenilme tarzında değerlendirmemelidir. Türkiye yenilmemiştir. Türkiye Kürtlerle Barışarak, Kürtlerde Türklerle Barışarak büyük kazanacaktır.
Sorumluluk alanlara sahip çıkılmalıdır
İmralı Heyetinde yer alan Sayın Ahmet Türk’e ve Sayın Öcalan’a haksız bir şekilde çok küçümseyici, şeytanlaştırıcı yaklaşımlar sergilendi sergileniyor. Bunlar Kürt halkının medeniyetini tahrip eden yaklaşımlardır. Kürtlerde kendi değerlerine yönelik bu zehirli dili kullanmamalıdır. Barışın kaybedeni yoktur. Barışın kazananı herkes ve her kesimdir. Barış savaştan daha zordur denilmesinin nedenini içinde yaşadığımız bu günler herkese yaşam deneyimi yoluyla gösteriyor. Mütevazi olmak zayıflık değil, güçlü olmaktır. Sakin olmak korkmak değil ne yaptığını bilmektir. Düşmanına dahi saygı duymak bir erdemliktir.
Demirtaş’ın Sürece Guveni ve Desteği Tam
Selahattin Demirtas ile Edirne’de yapılan görüşme çıkışında sürece Heyet adına S. Süreyya Önder “Barış Süreci” dedi. “Çözüm Süreci” ayrı bir şey ve zaman alacak bir mesele dedi. Selhattin Demirtaş’ın “Öcalan’a ve onun geliştirdiği sürece güvenim tam” dediği açıklandı. Demirtaş adına görüşme ile ilgili çok önemli açıklamalar X’te yapıldı. Demirtaş’ta sürece “Demokratikleşme, Barış ve Kardeşlik” adını koydu. Sürecin adı ne olursa olsun önemli olan adı değil içeriğidir. Demirtaş’ın açıklamaları herkesin desteklemesi gereken netlikte ve sorunu en asgari demokratik düzeyde çözebilecek açıklamalardı. Fiğen Yüksekdağ ile yapılan görüşme sonrası da aynı şekilde sürece “seve seve destek olacağız” açıklaması geldi. Yine İmralı Heyeti Kürt Parti’leriylede bir görüşme yapılacağını açıkladı. Tüm bu gelişmeleri; zazaca-kırdki lehçede konuşan arkadaşların benimde çok sevdiğim bir pozitif durum tanımlamasında kullandıkları o sihirli cümleyle ifade edersek ; Bena Hol Bena Hol..