Suriye’nin geleceğine dair yapılan tartışmalar ve ortaya konan projeler önümüzdeki döneme ilişkin sadece Suriye’nin değil Ortadoğu’nun şekillenmesinde önemli bir rol oynayacaktır.
2011 yılından beri Suriye yapılan müdahale ve bugün gelinen aşama tesadüfî olmayıp belirlenen bir stratejinin parçası olarak ilerliyor. Özellikle uluslararası güçlerin, Suriye yönelik belirlediği stratejinin düşündüğümüzden daha karmaşık ve derin olduğu görülüyor. HTŞ’nin çok hızlı bir şekilde Halep ve sonrasında Şam’ı ele geçirmesi, onlarca gruptan oluşan ve dağınık olan bu örgütün askeri gücüyle ilişkili olmadığı, uluslararası güçlerin arka planda belirlediği bir projenin parçası olarak geliştiğini görüyoruz.
Suriye için planlanan nedir?
Bugün Suriye’nin geleceğinin ne olacağına dair bir belirsizlikten bahsedilmesine rağmen aslında bir belirsizlik söz konusu değil. Küresel dünya sisteminin Ortadoğu ve Suriye’de belirlediği politikalara uygun olarak ilerleyen süreç, Suriye sanıldığı gibi HTŞ’nin çok arzuladığı şeriata dayanan İslami rejim modeline göre yönetilmeyecektir. Suriye’nin geleceğine yönelik belirlenen stratejide, İsrail’in mutlak bir etkide bulunacağı yani İsrail’in ihtiyaçlarına yanıt verebilecek bir sistemin hayata geçirileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu nedenle Suriye’nin güç ilişkilerine ve dengelerine göre belirlenen strateji, merkezi otoritenin yani Şam’daki merkezi iktidarın gücünün zayıf olduğu, özerk bölgelerin ya da yerel yönetimlerin statüsünün güçlendirildiği, üniter olmayan ama biçimsel olarak tek merkezi bir yönetim modelinin ön plana çıktığını söyleyebiliriz.
Ankara neden tedirgin?
Suriye’nin ünite devlet yapısının dağılmasında, yerel yönetimlerin güçlü olduğu bir mekanizmanın kurulmasında hiç şüphesiz ki en çok etkilenecek olan devlet Ankara’dır. Bu nedenle Ankara’nın Suriye stratejisinde üniter devlet yapının korunması belirleyici bir öneme sahiptir. Çünkü Irak’tan sonra Suriye’den üniter devlet yapısının dağılmış olması, İran’ın da fiilen eyaletlere dayanan bir yönetim sisteminin olması, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde Ankara’nın gündemine federatif bir sistemin gelmesi bir biçimiyle kaçınılmaz görünüyor. Ankara bu reel durumu gördüğü için Suriye’de mutlak bir şekilde üniter devlet yapısının korunması için yoğun bir çaba içerisindedir. Bu nedenle radikal islamcıları temsil eden HTŞ’nin çok yönlü desteklenmesi için elindeki bütün olanakları kullanıyor.
Şam’a filin atanan Colani’nin bölgesel ve uluslararası denklemi dikkate alarak Türkiye’nin taleplerini karşılamasının zor olduğu da biliniyor. Ayrıca hem ABD merkezi küresel güçlerin hem Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Katar gibi bölgedeki Arap devletlerinin Türkiye’nin Şam’da güç olmasını istemedikleri doğrudan ve dolaylı olarak Colani’ye belirttiler. Politik geleceğinin ne olacağı konusunda henüz belirsizliği devam eden Colani, Türkiye’nin taleplerine uygun davranmasının son derece zor görünüyor. Özellikle Şam’da yönetim kademesini oluştururken Ankara tarafından desteklenen SMO’yu temsil eden hiç kimsenin yeri almaması bir örnek olarak karşımıza duruyor.
Ankara, Suriye’de dengeyi bozabilirmi ?
HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesi ile birlikte ‘Ankara’nın büyük bir oyun kurucu güç olduğu Suriye’de denklemi belirlemede tek başına rol alan bir devlet olduğu, hatta bundan sonra Suriye’deki geleceği Ankara dışında kimsenin belirleyemeyeceği ‘ gibi değerlendirmeler yapılmaya devam ediliyor. Esasen bölgesel stratejilerden tamamen uzak olan bu tür değerlendirmelerin bir karşılığının olmadığı, Suriye üzerine yapılan yeni planlamada Ankara’ya tahmin edilenin ötesinde belirleyici bir rol biçilmeyeceği görülmeye başlandı.
Ankara, Suriye’nin Kuzeydoğusunda yani Fırat’ın Batısı olarak belirlenen bölgede, Suriye Demokratik Güçleri(SDG)’nin Özerk statüsünün korunacağı ve bunun da Şam’ın yeni yönetimi tarafından kabul gördüğünü anlamaya başladı. Oyunu bozabilmenin tek yolunun Kuzeydoğu Suriye’ye yönelik askeri operasyonlarını arttırarak öncelikli olarak Menbiç, Tişrin baraji ve Rakka gibi bazı bölgeleri askeri olarak eğittiği SMO güçleri aracılığıyla ele geçirme kararı aldı. Ancak bugüne kadar SMO’nun bütün saldırıları SDG asgari güçleri tarafından boşa çıkartıldı. Fiili başarısızlık Ankara’nın askeri prestijini sarsmaya başlamasının ötesinde politik olarak hedeflerine ulaşmasını da engelliyor. Ankara bu durumu dikkate alarak doğrudan kendi askeri güçleriyle Kuzeydoğu Suriye müdahale ederek özerk yönetimi tasfiye etmek konusunda mesajlar vermeye başladı.
Ankara’daki iktidar, Kuzeydoğu Suriye’yi askeri müdahale için harekete geçer mi?
Ankara’nın bölgenin önemli askeri güçlerinden biri olması nedeniyle böyle bir potansiyele ve güce sahiptir. Ancak meselenin sadece askeri olarak operasyon yapmak bölgeye girip işgal etmek olmadığı esasen uluslararası ve bölgesel ilişkilerde yani politik ve diplomatik sonuçları bakımdan Ankara’nın nasıl bir durumla karşılaşacağıdır.
Uzun yıllar MİT Başkanlığı yapmış olan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın askeri meseleler konusunda dahi fikir beyan ederek Ankara’nın bölgeye askeri bir operasyon yapacağına dair verdiği mesajlar, Türkiye için ne gibi sonuçlar doğuracaktır?
Benim genel kanım, Ankara’nın Kuzeydoğu Suriye’ye yönelik yani Özerk Yönetimi tasfiye edecek bir askeri operasyona yönelmesinin oldukça zor olduğu yönündedir.
Ankara’nın askeri gücü bakımından böyle bir potansiyeli olduğundan hiç kuşku duymuyorum. Ancak diplomatik ve politik ilişkiler hesaba katılmadan askeri operasyonların ağır sonuçlar doğuracağını devlet yönetenlerin bildiği veya bilmesi gereken bir husustur. ABD merkezi küresel güçler ve bölgedeki etkili Arap devletlerinin Türkiye’nin askeri bir operasyonuna karşı çıkmaları konusunda duruşları ve görüşleri nettir.
Ankara’daki politik güçler ; ‘büyük devlettiz, istediğimi yaparız’ biçimindeki bir kararlılıkla Kuzeydoğu Suriye’ye yönelik yapacağı olası bir askeri operasyona, küresel dünya net bir şekilde karşı duracaktır. Ankara’nın olası bir askeri operasyonunda sanıldığı gibi birkaç haftada sonuç alınabileceği gibi bir algı SDG gerçeğini anlamamaktır. Ayrıca olası bir operasyon aylara hatta yıllara yayılacak bir süreci kapsayacaktır. Küresel güçlerin, Saddam’ın Kuveyt’in işgaline yönelik belirlediği strateji’nin aynısını Türkiye’ye karşı göstermeleri kimseye sürpriz gelmemelidir. Uluslararası toplumda Ankara’ya karşı askeri, politik, diplomatik ve ekonomik olarak açık bir müdahalenin olacağını görmemek, uluslararası ilişkilerde ve stratejilerde bir şey anlamamaktır.
Kuzeydoğu Suriye’ye yönelik askeri operasyon yapılırsa Ankara’nın Beka Sorunu oluşur
Ankara’nın beka sorunu olarak gördüğü Kuzeydoğu Suriye’deki özerk yönetimin tasfiyesine yönelik başlatacağı askeri operasyon, tersine Ankara için doğrudan bir beka sorunu haline geleceğinin devleti yönetenler ve kurumları tarafından görülmesi ve anlaşılması lazım.
Ankara, kendi stratejik güvenliğini gerekçe göstererek Kuzeydoğu Suriye’deki özerk yönetiminin tasfiyesine yönelik başlatacağı askeri operasyon tersine Ankara için bir güvenlik sorunun oluşmasına yol açacaktır. Kazanmak için yola çıkan Ankara’nın toptan kaybetmesine zemmin oluşturacaktır.
Ankara’daki iktidarın bugün Kuzeydoğu Suriye merkezli izlediği strateji, kendi iç krizini derinleştirecek, yok saydığı Kürt sorunun bölgesel düzeye taşıyarak küresel bir boyut kazandıracaktır.
Uluslararası güçlerin bazen çok dolaylı olarak Ankara’nın Kuzeydoğu Suriye’de kurumsallaşan Özerk Yönetime karşı askeri hamlelerine yeşil ışık yakmasının bir tuzak olduğunu görmesi ve anlaması gerekir. Hatta Ankara’nın ‘askeri olarak ne kadar güçlü olduğu, bölgelerde rol oynayabilecek askeri mücadelede bulunabilecek tek devlet olduğu’ gibi iktidara gaz verme gibi söylemlere inanarak Kuzeydoğu Suriye’deki Özerk Yönetimi tasfiye girişimine yönelik askeri hamlelerin başarısız olmasının ötesinde hem Türkiye’nin parçalanmasının yolunu açacaktır hem de Türkiye’nin uluslararası bölgesel ilişkilerde izole edilerek denklemin dışına atılmasını sağlayacaktır.
Ankara’da bölgede oyun kurucu olmak istiyorsa, Ne yapmalıdır ?
Ankara, Suriye üzerinden bölgede oyun kurucu olmak istiyorsa, Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimiyle askeri çatışma değil politik ve diplomatik uzlaşıya göre bir strateji belirlemelidir. Ankara’nın öncelikle bilmesi ve kabul etmesi gereken temel husus ; Bugünkü Suriye’nin hiçbir şekilde eski Suriye olmayacak ve birleşik ama federatif bir Suriye olacaktır. Aynı şekilde Kürtlerin Kuzeydoğu Suriye’de elde ettiği statüko’nun korunacağını görmesi ve Kürtlerle kuracağı diyalog ve hatta aktif destekle Türkiye’nin bölgesel denklemi içerisindeki rolünün artmasını sağlanmalıdır.
Öcalan ile devlet arasında başlayan yeni süreç doğru okunmalı ve karşılıklı politik-diplomatik bir avantaja dönüştürülmelidir. Yapılan görüşmeler doğru bir temelde geliştirilir ve sonuç alınırsa, bundan Kürtlerden çok belki Ankara’nın avantajı bir pozisyona geleceği görülmelidir. Öcalan’ın özellikle Suriye’ye yönelik belirlediği tespitler, Ankara’nın Kuzeydoğu Suriye yönetimi ile kuracağı politik ve diplomatik ilişkiye dair mesajlar içeriyor. Yani Türkiye’nin iç politik dinamiklerinde sorunların çok daha kolay, hızlı ve sorunsuz çözülmesini sağlayacaktır. Kürt politik temsilcilerinin ‘Kürtlerin yüzü, Türkiye dönüktür’ açıklaması ; Ne korkudur ne bir taktik oyundur ne de kaybetme duygusudur tersine güçlü olmanın ortak çözüm iradesinin ortaya konulmasıdır.
Kürt politik iradesinin Ankara ile diyalog içerisinde sorunların çözülmesi konusunda gösterdiği irade yanlış okunmamalıdır. Ankara’nın da sadece Türkiye’de değil bölgedeki bütün Kürtleri kucaklayarak hareket etmesi sorunun çözümünde önemli bir rol oynar.
Ankara’daki devlet yöneticileri veya devlet aklı, sorunun çözümünde duygusal, anlık reaksiyonlarla hareket etmezse, Kürt sorunu çözümünde gerçekçi bir strateji ortaya koyarsa ve Öcalan ile sorunun çözümünde doğru bir rota belirlerse herkesin kazanabileceği bir süreç olacaktır. Ankara’nın özellikle politik ve stratejik olarak büyümesi, Kürtlerle kuracağı diyaloğa bağlıdır. Bu reel durum hesaba katılmadan Ankara’nın Kuzeydoğu Suriye’ye yönelik olası bir askeri operasyon yapması, uluslararası güçlerin müdahalesine meşru bir zemin hazırlayacaktır ve Ankara çok yönlü kaybedecektir.