Güncel HaberlerMakaleler

ALİ CANDAN : YENİ DÜNYA KÜRT-TÜRK BARIŞI VE ROJAVA 


Ukrayna-Rusya Savaşı, 6-7 Ekim Hamas’ın İsrail’e sürpriz saldırısı, İsrail’in bölgeyi kökten değiştiren karşı saldırısı dünyanın dengelerini ciddi oranda değiştirmeye başladı. Trump’ın ikinci Başkanlık dönemi ile birlikte küresel dünya; yeni bir ekonomik, askeri, siyasi güce dayalı sağcı, hegemonyacı ve orta çağ fetihçiliğini andıran bir döneme girdi. Trump’ın Grönland, Kanada, Meksika Körfezi talepleri, Gümrük duvarları ve NATO üyelerinin Gayri Safi Milli Hasılalarının %5’i talebi ile gergin başlayan 14-16 Şubat tarihli Münih Güvenlik konferansı da bu yeni dönemin sarsıcı etkisi altında gerçekleşti. ABD ile Avrupa arasındaki değerler, amaçlar ayrışması açık bir şekilde görüldü. Bir nevi eski Dünya Düzeni sona erdi ve yeni bir dünya gerçekliği oluştu. Münih Güvenlik Konferansı Başkanı Wolfgang Heusgen, konferans konuşmasında ABD ile yaşanan fikir ayrılıklarını anlatırken gözyaşlarını tutamadı. Salondaki siyasetçiler, büyük yankı uyandıran bu olay sonrası Heusgen’e sarılarak teselli etti.

 

Trump-Putin telefonla 1,5 saat görüşüp Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da Ukrayna savaşını bitirecek 3 Aşamalı Barış Planı için ABD-Rus Dışişleri Bakanları başkanlığındaki heyetler arası görüşmeleri başlattı.

  1. Ateşkes
  2. Ukrayna’da Seçim
  3. Barış Anlaşması.

Türkiye aynı gün Ukrayna Cumhurbaşkanı eski komedyen Zelenskiy’i Aksaray’da ağırladı. Zelenskiy şemsiyesinin altına sığındığı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a garantörlük teklif etti.  Erdoğan teklife sesiz kalarak cevap vermedi. Fakat görüşmenin tarihi, hatta kendisi çok taraflı mesajlar içermekteydi. Trump, bir gün sonra Zelenskiy’i çok ağır bir şekilde eleştirip; “diktatör” olarak nitelendirerek gerilimi tırmandırdı. “Ukrayna’yı seviyorum ama Zelenskiy berbat bir iş çıkardı, ülkesi paramparça oldu ve milyonlarca insan gereksiz yere öldü,” dedi. Trump, “Zelenski hızlı hareket etse iyi olur yoksa ülkesi kalmayacak,” diye de ekledi.

 

Ya Aşk İçinde Harap Ol Ya Şevk İçinde

Dünya, Avrupa ve Ortadoğu 3. Dünya Savaşı gibi çok karanlık bir labirente girmiş durumda. Ya hep beraber dibe vurulacak. Karanlığa zifiri karanlığın en dibine gömülüp kalınacak ya da bu karanlıktan halklar ve hükümetler kader ortaklığı temelinde, en az zararla bir çıkış yolu yaratarak kurtulabilecekler. İşte tamda bu sisli, puslu dünya ve bölge siyasi sürecinde Kürt-Türk kapanından çıkış umudu diyebileceğimiz bir imkân ve fırsat ta doğdu. Öcalan, bu dalgalı siyasi dünya ve bölge denizinde olası bir Kürt-Türk İttifakı ve Barışı’nı kurarak güvenli bir liman yaratma arayışı, çabası ve projesini geliştirdi. Ki halklarımız; dünyanın girdiği bu karanlığa karşı aydınlık ve ışık dolu bir yola, barışa bir şans vermek için karşılıklı bir irade beyanında bulunsun. Ya bu barışı kuralım ya da Yahya Kemal Bayatlı’nın Rindlerin Akşam’ında dediği gibi,

 

”Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan ve Arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan

Geçince başlayacak, bitmeyen  

Sükun’suz karanlık gece!

Gruba karşı bu son bahçelerde keyfince

Ah, ya aşk içinde harap ol

Ya şevk içinde”

 

Kürtler ve Türkler ya birlikte yaşayacakları cennet bir ülke kuracak. Ya da kaygılar, korkular kuşkularına yenik düşüp, çocuklarına savaş ve düşmanlıklar içinde harap olmuş ve bitap düşmüş bir ülke bırakacaklar. İşte o gün gelip çattı. Bu ülke de aşk içinde yaşamak için. Sondan bir önceki günde hiç durmadan dinlenmeden barış için koşmak, barışı kurmak için konuşmak, yazmak ve çok çalışmak gerekiyor.

 

Savaş İstisna ve Sapmadır Doğal Olan Barıştır

 

İnsanlık için temel gereksinim yaşamdır. İnsanlığın kendi türünü sürdürmesi savaşla, yıkımla, ölmek ve öldürmekle değil. Barışla, yaşamla, inşa etmekle mümkün olmuş ve bu günümüze kadar süregelmiştir. Yaşam için barış esastır. Savaş istisnadır. Önemli olan insanlığın yaşamı ve gelişimi için barış içinde eşit ve özgür bir biçimde yaşamaktır. Savaş ise; insanlığın ruhta, duyguda ve düşüncede saptığı, yolunu yitirdiği sulh ve suhulet ikliminin yara alıp bozulduğu, istisna anlar, zaman ve durumlarda başvurduğu bir barbarlık, düşmanlık, canavarlık ve çıldırma halinde olma durumudur. Her ne kadar tarihsel süreç içerisinde uluslararası bir savaş hukuku oluşmuşsa da, savaşın özü her zaman ve her mekânda kan, acı, gözyaşı, vahşet ve barbarlıktır. Savaş; düşünce, akıl, strateji cesaret, hile, disiplin sanatı diye tanımlansa da. Siyasetin, diplomasinin çözüm gücü yerine savaşın vahşetini seçmek insanlıktan çıkmaktır. Hepimiz ya insan olarak kalacağız. Bu ancak savaşa karşı çıkmamızla olur. Ya da sessiz kalıp savaşların bizi insanlıktan kelimenin tam anlamıyla çıkardığını. Bambaşka ruhsuz ve kalpsiz bir canlıya dönüştürdüğünü yaşayarak, göreceğiz. Toplumsal hafıza, savaşı, toplumsal travmaları asla unutmaz. Yaşanan tüm savaşlar, felaketle, toplumsal hafıza kodlarını yeniden oluşturur ve orada yer edinirler. Travmatik toplum ve ulusal bellekler böyle oluşur ve nesillere aktarılırlar.

 

Hayatta öyle anlar olur ki, savaşı-vahşeti durdurmaya savaşın-vahşetin kurbanlarının gücü yetmeyebilir. O zaman zulme karşı direnmekten başka bir yol yoktur. Bugün vahşete, savaşa yol vermemeye en azından Türk ve Kürt kurbanların gücü yeter. Kendi içinde barışı sağlayan toplumlar, uygar ve gelişmiş toplumlardır. Kendi içinde didişen, iç barışını sağlayamayan ve her an savaş ve vahşet sınırında yaşayan toplumlar, maalesef geri ve ilkel toplumlardır. Tüm dünya da bu toplumlar böyle görülüp adlandırılır. Kürtler bugün hem kendi iç barışlarını kurmuş. Hem de ulusal birliklerini kurma imkân ve fırsatını da yakalamışlar.

 

Şimdi soru şu; Kürtler ve Türkler demokratik bir düzende ve eşitlik hukuku temelinde kendi iç barışını birbirlerinin hassasiyetlerine saygı duyarak sağlayacak kadar uygar bir toplum olduklarını tüm dünyaya gösterebilecek mi? Bunun yolu fanatik, ırkçı ve kafatasçı Türk milliyetçiliğini aşmaktan ve gerçek anlamda demokratik bir ulus devlet olmaktan geçiyor. Gerisi bir yüz yıl daha Kürt ve Türklerin birlikte kaybetme stratejisinin kurbanları olmaları demektir. 3. Dünya savaşının isim konulmadan tüm şiddetiyle yaşandığı bu dünyada Türkiye’nin iç barışını sağlamadan Ukrayna’nın Türkiye’nin koruma şemsiyesi altına alınması mümkün olabilirmi.

 

PKK’nin Türkiye’ye Karşı Silah Bırakması

 

Türkiye de iç barışı sağlamak nasıl ki PKK’nin Türkiye’ye karşı silahlarını bırakması şartıyla olacaksa ki bu mutlaka olmalıdır. Rojava’da bunun tam tersi geçerlidir. Rojava, sulh’u istiyorsa bu konjonktürde tepeden tırnağa silahlanmalıdır. Bu silahlar Rojava’nın ve Suriye halklarının yaşam garantisidir. Suriye vahşi yaşam gerçeğinden çok daha vahşi bir sahadır. Dünün DAİŞ’i bugünün devleti olarak Suriye’de vücut bulmuştur. Bu bugün olmasa da gelecekte Türkiye ve Kürtlere karşı bu başlı başına en büyük tehdit kaynağıdır. Eğer Türkiye Rojava’da silahsızlanma şartından vazgeçerse. O zaman Türk-Kürt İttifakı ve Barışı Ortadoğu da her iki halk için yaşamın ve gelecek yüzyılın diğer adı olacaktır. Aksi halde Kürt-Türk ittifakı ve barışı korkulara ve kuşkulara kurban edilir. Yeni Suriye Yönetimi ve QSD Ortak Ordu konusunda ABD gözlemciliğinde anlaşmak üzere görüşüyor. Anlaşma ABD’nin istemi ve dayatması doğrultusunda gerçekleşecek. QSD, Suriye Ordusu emir komuta zinciri içinde ve kendi bölgesini koruyan bir Tugay olarak yer alacak.

 

ABD Dışişleri Bakanı Rubio: yaptıgı açıklamada Suriyede ki yeni durumu çok net ortaya koydu.

Rubio: “Suriye’de kendi stratejimizi oluşturacağız…Esad’ın iktidardan düşmesi umut verici ve önemli olsa da Suriye sadece istikrarsızlaştırıcı bir gücü başka bir istikrarsızlaştırıcı güçle değiştiriyorsa, bu olumlu bir gelişme değildir. Suriye’deki olaylara nasıl yaklaşacağımıza dair kendi stratejimizi oluşturmaya çalışırken bunu çok dikkatli bir şekilde izleyeceğiz.” ifadelerini kullandı.

 

Ne İfrat ‘ta Kalmak Ne Tefritte Olmak

 

Ortadoğu ve dünyada hiçbir devleti dostluk, düşmanlık ikilemi ile ele alıp değerlendirmemek gerekiyor. Devletler ile kalıcı dost olunmaz ve uzun vadeli ortak bir gelecek kurulamaz. Halklar ile dost olunur ve eşitlik hukuku temelinde ortak bir gelecek kurulabilir. Devletlerle yasal, demokratik ve hukuki temele dayanmayan dostluk, ilişkilenme. Çok fazla yakınlık ve çok fazla uzaklıkta ihtilaf sebebidir. Burada çok net bilinmeli ki; her ihtilaf, çelişki ve karşıtlık savaş ve düşmanlık sebebi değildir. Hele hele uzlaşmaz bir karşıtlık nedeni asla sayılmamalıdır. Böyle durumlarda ne dost nede düşman olmak gerekiyor. Nedensiz bir düşmanlık kadar nedensiz bir dostluk ve yakınlıkta tehlikelidir. Özellikle bölgede kimi devletlerle olması gereken ne husumet yaratacak kadar uzaklık. Ne de husumete dönüşecek bir yakınlıkta durmak doğru değildir.

 

Kürt siyaseti ve siyasetçileri açıklama ve siyasal stratejilerinde ifrat ve tefritte kalmamalı ve gerçekçi olmalıdır. İlişkilerde ölçülü olmak ne çok fazla acele etmek. Ne de aciz kalıp, âtıl ve geri durmamalıdır. İkisi arası dengeyi sağlamak ve denge politikası yürütmek sürecin başarı için çok önemlidir. Şu gerçek çok iyi bilinmelidir ki; devletlerin kalıcı dostlukları ve düşmanlıkları yoktur. Ama devletlerin kalıcı çıkarları vardır. Bugün o çıkarlar tüm dünyada Devletler için tek bir amaç haline gelmiştir. O da daha çok kar ve daha çok kazanç elde etme. En temel harekete geçirici itkidir. Artık ilişkilerde her şeye maddi getirisi temelinde bakılmakta. Buna göre siyasi, diplomatik ve askeri düzeyde harekete geçilmektedir. 

 

Türkiye’de bir yandan kayyum uygulamasıyla demokrasinin kırıntısının dahi bırakılmadığı. Var olan mevcut anayasal hakların dahi askıya alındığı bir siyasi atmosferde. Hükümet ve devletten adım atmasını beklemek ve istemek yerine. Dönüp 26 yıldır İmralı’da eli kolu bağlı Öcalan’dan çağrı yapmasını ve yapacağı bir çağrı ile tüm sorunları mucizevi bir biçimde çözmesini beklemek doğru, gerçekçi, adil ve ahlaki bir politika ve yaklaşım değildir. Öcalan tüm tarafların düşüncelerini alarak. Tüm taraflarca kabul edilebilinir bir karanlık tünelden çıkış projesi geliştiriyor. Ama bu projeyi uygulamak buna göre adım atmak. Öcalan’ın değil Devlet-Hükümet ve Kürt hareketinin inisiyatifindedir. Kürt hareketi bunu içtenlikle yapacağını ilan etti. Türk Devlet ve Hükümeti dış dünyadaki tüm baskılara karşın hala tek bir adım atmış değil. Adım atacağını dahi söylemiyor. O zaman beklentiler ve talepler doğru adrese yöneltilmelidir.

 

Karmaşık Sorunların Basit Çözüm Yolu Yoktur

 

İnsani, sosyal, siyasal, ulusal ve uluslararası tüm ilişkilerde doğru ve geçerli olan tek ilke; “komşunu sev ama aradaki çiti kaldırma” ilkesidir ve bu ilke gereği tüm muhataplarla hukuki, siyasi, güvenli, ilkeli, nedenli, bilinçli, amaçlı ve mesafeli ilişkiler kurmak hayati derecede önemlidir. Bu temelde kurulan ilişkiler bireylere, toplumlara, siyasilere ve uluslara kazandırır. Tersi “kardeşlik, teklik, ortaklık” gibi hukuki olmayan terim ve sözcükler üzerinden ilişki ve ittifaklar kurmak her zaman, her yerde herkese kaybettirir. Hiçbir sorun bu minvalde atılacak tek taraflı adımlarla çözülemez. Ancak iki taraftan da atılacak karşılıklı hukuki ve yasal-anayasal adımlarla tüm sorunlar siyasi yoldan çözülebilir. Bu çözüm de taktik ve stratejik yaklaşımlar birbirine asla karıştırılmamalı ve biri yek diğerinden mutlaka ayırt edilebilmeli ve biri yek diğerinin yerine konulmamalıdır. Ukrayna ve lideri Zelenskiy örneği, Gazze ve Hamas’ın, Lübnan ve Hizbullah’ın, Suriye ve Esad’ın ibretlik ve trajik halleri gerçek yaşamda kafalarını demirden duvarlara çarpıp parçalamaları. Ülkelerini yerle bir etmeleri ve halklarını savaşa sokup katlettirmeleri. Tüm dünyanın güncel, siyasal, yönetsel, tarihi ve toplumsal hafızasında şimdiden çok derin izler yaratarak yer etti, ediyor. Tüm bunların yarattığı on şiddetindeki sosyal, siyasal ve ekonomik deprem etkisi. Dünyayı, Avrupa’yı ve Ortadoğu’yu adeta kökünden, zembereğinden boşaltırcasına sarstı, sarsıyor ve daha yıllarca! Hatta on yıllarca yaşanacak çok daha büyük artçı ve bağımsız siyasi, sosyal, ekonomik ve askeri depremlerle de sarsacaktır.

 

Maalesef karmaşık sorunlara uygulanacak, basit çözüm yolları yoktur. Yaşam, sürekli akış halindedir. Bu gerçeği yadsımak, sahip olduğumuzu sandığımız parti, ideoloji, ırkçılık, üstünlük, devlet, düzensiz, düzenli ordu, silahlı güç vb şeylere aşırı bağlanmak ve onları kaybetmekten korkmak kaygılarımızın ve acı çekmemizin temelidir. Bu nedenle olsa bile Barış savaştan çok daha iyidir. Yeni dünya ve bölge nizamında partilerin, düzenli ordu olmayan silahlı güçlerin, ideolojilerin, İsrail dışında bölgesel ideolojik devlet ve güçlerin, tekçi, şovenist ve ırkçıların kaybetmeleri kaçınılmazdır! Yaşamda hiçbir şey kalıcı değildir! Yaşamda, insanda, toplumda, partide devlette orduda aşılabilir, dağılabilir ve değişebilir. Bu kaybetmek değildir. Bir kez kaybetme korkusuna kapıldığınızda, kaybetmekten korktuğunuz değerleri, güzellikleri de hissedemez hale gelirsiniz. İnsan ve toplum olaraktan yaşamla akma ve değişime uyum sağlama yeteneğinize güvenmelisiniz. Unutmayın; bir kapı kapandığında diğerleri açılacaktır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir