Makaleler

ALİ CANDAN: TÜRKİYE’NİN KRİZDEN ÇIKIŞI VE HDP’NİN ROLÜ


Türkiye son on yılda dış politikada soft güç, komşularla sıfır problem, demokratik İslam modelinden çıkarak bölgesel arayışlara yöneldi.  Bölgede hem ekonomik ve siyasal hem de askeri güç konumuna ulaştığına inanarak bölgesel yayılmacılığı esas alan alt emperyal bir politika izlemeye başladı. İlk olarak Ortadoğu, sonra Ege’de, Akdeniz’de ve nihayet Kafkasya’da periferisine ve çeperine giren görece kendisinden zayıf ülkelere doğru yayılmacı bir siyasal strateji içerisine girdi. Suriye macerası, Irak’ta tarihinin en büyük operasyonlar yapması, eş zamanlı biçimde Erbil, Duhok, Şengal vb hava saldırıları düzenlemesi, uç karakollar kurması, Libya iç savaşına taraf olup müdahale etmesi, Libya ile Ak Deniz’de ‘mavi vatan’ anlaşması imzalayarak Ak Deniz’de kırmızı çizgiler ilan etmeye kadar işi vardırdı. Ancak bütün bunların dayandığı bir sınır vardı. Sınırlarını aşmaya başlamasıyla askeri-politik dengeler de değişmeye başladı ve tersten süreç aleyhine işleyeme başladı.

 

Türkiye, NATO üyesi, ABD müttefikiyken aynı anda Rusya ile tehlikeli flört ederek, 15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ darbe girişimini akamete uğrattı, S-400 alımı ve bölgesel sorunların çözüm partnerliğine girdi. Bu durum ABD, NATO ve AB’nin ekseninden kayma anlamına geldiği için tepki ABD yaptırımları süreci başladı. AB-ABD, Türkiye’ye karşı ortak ittifakı oluşmaya başladı. ABD, Yunanistan’la birlikte Türkiye’ye gözdağı vermek için çok kapsamlı, yüzlerce helikopterin katıldığı bir tatbikat düzenledi. Türkiye, Kafkasya’da Rusya ile koordineli hareket ederek Azerbaycan ile birlikte Dağlık Karabağ bölgesine Ermenistan’dan geri aldı. Rusya ile ilişkileri nedeniyle karşılaştığı tepkiler sarsıcıydı.

 

Son birkaç yıldır, Türkiye siyasal, sosyal ve ekonomik kriz yaşamın her alanda  kendisini hissettiriyor. Ülkenin ve halkın dayanma, direnme gücü minimum düzeye gelmiş bulunuyor. Bir yıldan fazladır tüm dünyayı kasıp kavuran pandeminin yarattığı ekonomik kriz toplumun özellikle alt katmanlarını çok ciddi oranda etkiledi. Öyle ki, işsizlikten ve yoksulluktan bunalarak intihar edenlerin sayısı her geçen gün artmaya devam etmeye başladı. Bu süreci yaratan iktidar da alternatif olduğunu söyleyen muhalefet de kalıcı çözümler üretemiyor. İktidarın küçük ortağı çözüm önerisi ‘askıda ekmek’ oldu. İktidarda esnafa aylık 500-1000 TL verme kararı aldı. Her ikisi de halkı dilenci konumuna getiriyor. Muhalefette belediyeleri aracılığıyla ucuz ekmek, gıda yardımı gibi geçici çözümler öneriyor. Hiç kimse krizin gerçek nedeni ve çıkış yolunu gösteremiyor. İktidar da muhalefet de sorunların ana kaynağına inip kalıcı çözümler üretemiyor.

 

Kriz  sadece ekonomiyi etkilemiyor aynı zamanda  siyasi ve diplomatik ilişkilerde kendisini hissettiriyor. Merkez Bankası Başkanlarının değiştirilmesi, önemli kararnamelerin gece yarısı yayınlanmaları bir alışkanlık haline geldi. Muhalefetin ‘Merkez Bankası kasasında bulunması gereken ‘128 Milyar dolar nerede’ sorusuna yanıt veremeyen iktidar savcıları, valileri, belediyeleri harekete geçirdi. Yine gece yarısı Montrö sözleşmesi için gece yarısı bildiri yayınlaşan emekli amiraller gözaltına alındı. AB ile koltuk krizi yaşandı. Yunanistan Dışişleri Bakanı Dandies’in Çavuşoğlu ile birlikte yaptığı açıklamada Türkiye’yi AB’nin masadaki yaptırım kararlarına uymadığı taktirde ‘yaptırım’ uygulanacağını açıkladı.  Fransa’nın Avrupa Birliği’nden sorumlu bakanı Beaune’nin Türkiye’nin alınan kararlara uymaması durumunda ‘yaptırımların uygulanacağını’ belirtti.   Ankara, dört gözle Biden’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aramasını bekliyor. Rusya’nın Ukrayna’yı tehdit etmesi üzerine ABD-NATO-Rus gerginliğinin zirve yaptı denebilir. İktidar dolaylı olarak Ukrayna’nın yanında yer alıyor. Rusya’nın baskısı da çok belirgin olarak hissediliyor. Putin, Erdoğan’ı arayıp Montrö sözleşmesi için uyardığı iddia edildi.

 

Etkisini derinden hissettiren bu krizlerin merkezinde Kürtlerin sosyal ve politik talepleri bulunuyor. Bu sorun aşılmadan hiçbir krizin kökten bir çözümü gündeme gelmez. Türkiye kendi içindeki Kürt sorununu barışçıl temelde çözmeden, inkar ve imha siyasetini olduğu gibi sınır ötesine yani Suriye’ye ve Irak’a  taşıdı.

 

Çözüm politikaları üretmek yerine Kobani olayları, hendekler, HDP’nin kapatılması, Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi çözümsüzlükten ısrar ediyor.  Adeta alt emperyal bir güç olmaya çalışıyor. Ancak bunun başarılı olabilmesi öncelikli dayanakları güçlü olan sağlam bir ekonomiye sahip olması gerekir. Rüzgârdan nem kapan kırılgan bir ekonominiz varsa ve iç sorunlarınızı henüz çözememiş açık kanayan yaralar halinde bırakmışsanız muhtemelen duvara toslarsınız. Şu an olan bitenlerin tümü tamda bu gerçekliği izah ediyor.

 

 Türkiye, Kürt sorunuyla yeniden yüzleşmek durumundadır. Kısmen Türkiyelileşen HDP, 6000 bine yakın çalışanı cezaevlerinde, bir kesimi de Yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Eş Başkanları cezaevinde olan, Yargıtay Başsavcılığı tarafından kapatılması için Anayasa Mahkemesine başvuru yapılan HDP’nin kapatılmasının uluslararası ilişkilerde ciddi sorunlar yaratacağı biliniyor. İç politik krizi çözemeyen iktidar uluslararası ve bölgesel krizlerle karşı karşıya bulunuyor. ABD, Putin Rusya’sını ve Türkiye’yi müttefiki AB ve NATO aracılığıyla sınırlandırma siyasetini hızlı, kesin ve net bir biçimde hayata geçirmiş durumda. Bu konuda kararlılıkla ilerliyor. Değişen dengeler sonucu pek yakında ortaya çıkacak bu yeni durum dört parçada yeni çözüm imkan ve fırsatları yaratmaktadır.

 

HDP Türkiye iç siyasetinde üçüncü yol olarak doğru davranarak, cesur ve sorumluluk bilinci içerisinde pratik politik adımları hızlı ve kararlı bir biçimde atabilirse sürecin büyük kazananı olarak Türkiye toplumuna krizden çıkış ve demokrasi umudu olabilir. Her zamankinden çok bugün bu topraklarda barış farzdır, barış emektir, üretimdir, barış aştır, iştir, ekmektir, barış adalettir, eşitliktir, özgürlüktür. Barış onurluca, hakça ve insanca yaşamaktır.