Güncel HaberlerMakaleler

DR. MUSTAFA PEKÖZ: ALAATTİN ÇAKICI ÇIKTI SEDAT PEKER KONUŞTU-KÜRŞAT YILMAZ ÇIKTI MEHMET EYMÜR KONUŞTU


Devletin içerisindeki iç çatışma adeta bir satranç oyunu gibi karşılıklı hamlelerle devam ediyor. Bu nedenle Türkiye’nin iç politik denklemindeki ilişkileri,  geleneksel iktidar-muhalefet dengesi belirlemiyor.  ‘Derin devlet’ olarak tanımlanan güç, sistem kurumlarının nasıl işleyeceğini, politik arka planın nasıl örgütleneceğini belirlemede önemli bir rol üstlenmeye devam ediyor. Burada ‘derin devleti’ oluşturanların kimler olduğundan çok sistemin arka planda nasıl işletildiği önemlidir.

Devleti yönetenler arasında politik algı farklılıkları her zaman olur ve bunların yönetimsel bakış açısı iktidarın dengelerini etkileyebilir. Devletin yönetenler veya kurumsal yapısını temsil edenler arasındaki rekabet ya da çatışma yine devletin geleceğinin kontrol altına alınması ve korunması üzerine kuruludur. Hatta devleti temsil ettiğine inananlar ‘devletin bekası’ için belirlenen kurulların dışına çıkmayı meşru saydıkları gibi iktidarını korumak ve kalıcılaştırmak için sistem içi muhalif güçleri de etkisizleştirmeye çalışırlar. Son 30 yılda ortaya çıkan verilerle bu durumu çok daha somut analiz etmemiz mümkün. MHP-AKP ittifakı, iktidar gücünü süreklileştirmek için önemli bir kısım adımlar atmaya devam ediyor. Almış oldukları bütün politik kararlar esasen iktidarlarını koruma planına dayanıyor.  Cumhurbaşkanına yetki veren 2 yıllık tezkere dahi bu sürecin bir parçasıdır.

AKP, devlet kurumlarını kullanıyor

AKP, devletin asker, polis, yargı gibi stratejik kurumları kontrol etmeye ve yönlendirmeye çalışarak muhalefetin etki alanını kırmayı ve sınırlamayı amaçlıyor. Devletin olanaklarını iktidarın kalıcılaşması için kullanırken, tehdit ve korku siyasetini de süreklileştirmeye özen bir önem veriyor. Aynı zamanda hem devlet gücünü hem de elinde tuttuğu medyatik gücü kullanarak toplumun alt dinamiklerini aleni bir şekilde kışkırtıyor, muhalefet liderlerini açıkça tehdit ediyor,  hedef gösteriyor,  toplumun farklı dinamikleri arasında çatışmalı bir ortamın oluşturulması için zemin hazırlıyor.

 İzmir HDP il binasına yapılan saldırıda Deniz Poyraz’ı katleden kişi aslında bir toplu katliam hazırlığı yapmış. Katliam yapmak isteyen Onur GENCER’in arka plan ilişkileri sorgulanmadığı gibi bu tür tekil olaylar aslında çok açık olarak teşvik ediliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP Grup toplantısında yaptığı konuşmada Kılıçdaroğlu’na yapılan linç girişimini gösterip daha bunlar ‘iyi günleriniz’ diyerek bir yerlere mesaj veriyor. Erdoğan çok açık bir şekilde ‘İktidara aday olmayın sizin için en hayırlısı budur’ diye tehdit edebiliyor. Bu nedenle iktidarı korumak için iç çatışmayı körüklemeye çalışması ciddiye alınması gereken bir durumdur.

İktidarın büyük politik gücü olan MHP, sivil güçleri devreye sokma eğiliminde

Ankara’dan pek çıkmayan, seçimler döneminde dahi çok az miting yapan Bahçeli’nin  MHP kadrolarını sokaklara çağırması, halkla buluşmanın dışında yeni bir sürecin başladığını gösteriyor. ‘Anadolu seferi’ önümüzdeki sürecin kötü sürpriz gelişmelerin habercisi gibi görünüyor. Çünkü geçmişten ‘ülkücü idealleri için adam öldüren’ hatta toplu katliamlardan görev alan Haluk Kırcı, Alaattin Çakıcı, Kürşat Yılmaz gibileri MHP Genel Başkanı’nın baskısı sonucunda tahliye edilmeye başlandılar. Bahçeli’nin bu ‘kahramanları’ tahliye olur olmaz soluğu MHP Genel Merkezinde alıp şükranlarını sunmaları aslında emir-komuta talimatı olarak okunmalıdır. Tahliye olanların ilişki ağlarına bakıldığında Türkiye’nin iç dinamiklerinde nasıl kullanılacaklarına dair bir fikir edinebiliriz. Türkiye’de iç politik krizin arttığı, çatışma ortamına zemin hazırlandığı bu dönemde MHP kökenli bu insanların tahliyesi ettirilmeleri oldukça dikkat çekicidir.  Örneğin Çakıcı tahliye olduktan kısa bir süre sonra Kılıçdaroğlu’nu açıkça tehdit eden bir mektubu dahası açıklaması yayınladı.

Çatlı’nın tahliyesi Peker’in Yurtdışı çıkışı

Sedat Peker de MHP geleneğinden geliyor. Yakın döneme kadar Bahçeli’nin belirlediği politika çerçevesinde AKP iktidarına açık destek verdi. Devletin özel korumalarıyla yurtdışına çıkan, MHP-AKP iktidarının geleceği için ‘oluk oluk kan akıtacağız’ diyen Peker’in sistem dışına çıkartılması ve buna paralel olarak Çakıcı’nın tahliye edilerek sürece dahil edilmesi bir tesadüf olmadığı çok net olarak görüldü. Çakıcı’nın acil koduyla Kılıçdaroğlu’nu tehdit etmesi de almış olduğu sorumluluğun bir parçası olarak değerlendirebiliriz. Sistem dışına atılan Peker’in hamleleri ise tersine kurulmak istenen yeni oyunu önemli oranda bozdu. Özellikle devlet içerisinde ciddi bir güç haline gelen Ağar-Eken-Alan-Çakıcı ilişkilerini önemli oranda açığa çıkmasını sağladı. İçişleri Bakanı Soylu’nun bağlantılarını da tahminlerin çok üstünde deşifre etti. Böylelikle kurulmak istenen oyunu bozmakla kalmadı yaptığı açıklamalarla uluslararası bir boyuta taşıdı. İslamcı cihatçıların  çok yönlü finanse edilmesi ve uyuşturucu merkezli kara para aklamada Ankara’nın GRİ listeye alınmasında Peker’in yapmış olduğu açıklamaların önemli etkisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Böylelikle Ağar-Eken-Alan-Çatlı dörtlüsünün oluşturacağı plan önemli oranda bozuldu ya da ciddi bir darbe aldı.

Kürşat Yılmaz’ın tahliyesi MİT eski Kontrterör Daire Başkanı Eymür’ün konuşmaya başlaması

Bahçeli’nin görev verebileceği prenslerinde Kürşat Yılmaz, cezası onanmasına rağmen ‘yeniden yargılanma’ ilkesi uygulanarak serbest bırakıldı. Kürşat Yılmaz’ın tahliye edilmesi sadece bir vefa borcu olmayıp esasen Anadolu’da sokağa çıkma eylemlerinin bir parçası haline getirilmesi olasılığı giderek ön plana çıkıyor. Böylelikle muhalefete, iktidarlarını korumak için her türlü yönteme başvuracaklarının mesajı veriliyor.  

İlginç olan ise Mehmet Eymür’ün uzun bir süre sonra konuşmaya başlamasıdır. Eymür sadece geçmişi konuşmuyor hem ciddi bir düzeyde istemin arka planının nasıl işlediğini birinci ağızdan deşifre ediyor hem de bugün için ‘siyasi cinayetlerin işlenebileceğine dikkat çekiyor. Eymür, MİT’in geçmişte işkence yapıldığını, bugünde yapıldığını gelecekte de işkence yapılacağını belirtiyor.  Devletin en stratejik kurumu olan MİT yönetmenliğinin kirli insanların sürekli kullanılmasına izin verdiğini belirtmesi son derece önemlidir.   Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Alaattin Çakıcı, Kürşat Yılmaz, Yeşil Kod isimli Mahmut Yıldırım gibi kirli isimlerin geçmişte MİT tarafından kullanıldığını söylerken aslında bugüne dikkat çekiyor. Bu isimlerden bugün yaşayan Haluk Kırcı, Alaattin Çakıcı, Kürşat Yılmaz’ın cezaevlerinde bırakılmaları yeniden devletin bir kesimi tarafından kullanabileceğine işaret ediyor. Hatta her dönem yükselen Mehmet Ağar’ın da bu sürecin bir parçası olabileceğine dikkat çekilmesi önemlidir. Anlaşılan geçmişte genç yaşta devlet tarafından kullanılan bu insanların,   60’ından sonra farklı düzeylerde yeniden kullanılma olasılığı ortaya çıkıyor.

Peker ve Eymür’ün iddiaları birbirini tamamlıyor

Bu iki kişinin konuşmaları ve devletin bir kanadının planlarını deşifre etmeleri, kendilerinin kişisel cesaretinde değil esasen devlet içindeki iktidar çatışmasının dışa vurumudur.  Peker’in ‘siyasi cinayetler olacak’ açıklaması, Eymür’ün ‘bugün de siyasi cinayetler olabilir’ değerlendirmesi, Kılıçdaroğlu ve Akşener’in ‘siyasi cinayetler olacak’ biçiminde kamuoyuna yaptıkları açıklamalar dikkate alındığında aynı bilgelerin bir merkezde gelmeye başladığını gösteriyor.  Kılıçdaroğlu’nun devlet bürokrasisinin iktidarın talimatlarına uymaması için yaptığı çağırının arkasındaki güç ile Peker/Eymür’i besleyen devlet içerisindeki ekip aynıdır.

Bugün AKP-MHP iktidarını destekleyen devlet içindeki gücün aşamalı olarak gerilediği, bunun tersi olarak CHP merkezli alternatif iktidarı oluşturmaya çalışan kanadın inisiyatif ele almaya başladığı söylenebilir.  Ayrıca bölgesel politikalardaki başarısızlık iç çatışmayı ve rekabeti çok daha fazla hızlandırabilir ve iktidar değişimini tetikleyen seçim süreci beklenilenden daha önceye alınabilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir