Güncel HaberlerMakaleler

DR. MUSTAFA PEKÖZ: TRUMP’IN ORTADOĞU ZİYARETİ NE ANLAMA GELİYOR?


ABD Başkanı Trump’ın Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni kapsayan üç günlük ziyaretinin merkezinde ekonomik, yani ticari ilişkilerin geliştirilmesi bulunuyor. Bu üç ülke ile toplam 3,2 trilyon dolarlık anlaşma yapıldı. Enerji zengini Körfez’in üç ülkesinin ekonomik gücü biliniyor. Doğal olarak Trump, bu ülkelerden elde ettiği finans kaynaklarıyla ABD’nin ekonomisini güçlendirmeyi hedefliyor.

Şüphesiz ki Trump’ın Ortadoğu ziyareti yalnızca ekonomik olmadı; aynı zamanda bölgesel ilişkilerdeki gelişmeler de değerlendirildi. Trump, bu gezide dikkatinin önemli bir kısmını ekonomik anlaşmalara vermekle birlikte özellikle İran, Suriye, Filistin ve İsrail meselelerinin de konuşulduğu kamuoyuna yansıdı.

1.İsrail’in Süreci Sessizce İzlemesi; Trump’ın Ortadoğu ziyaretinde İsrail’in oldukça sessiz kalması ve hiçbir açıklama yapmaması dikkat çekicidir. Washington yönetiminin kayıtsız şartsız İsrail’in yanında olduğuna dair yaptığı açıklamalara rağmen, Trump’ın bu üç ülke ziyaretinde İsrail’e dair bir değerlendirme yapmaması gözden kaçmadı. İsrail’in, Trump’ın bu ülkelerle yaptığı ekonomik anlaşmalardan rahatsız olduğu söylenemez. Ancak bu denklemin içinde İran ve Suriye’ye ilişkin yapılan açıklamaların İsrail’de politik bir karşılığı olacağını söyleyebiliriz.

2.Trump’ın İran Stratejisi; İsrail’in aksine, Trump sanıldığı gibi İran’la doğrudan bir askeri çatışmaya girme niyetinde değil. İran’a yönelik ekonomik ve politik baskıyı artırarak hem nükleer anlaşmada çok net bir sonuç almak hem İran’daki molla rejimini aşamalı olarak değiştirmeye zorlamak hem de olası bir anlaşmadan sonra İran’ı ekonomik olarak kontrol altına almayı planlıyor.

Trump’a göre nükleer silahlardan arındırılmış bir İran, ne İsrail ne de bölge için tehdit oluşturur. İran, Lübnan ve Suriye’den sonra Yemen’de de etkisini kaybetmeye başladı. Irak’ta dengelerin Şiilikten Arap eksenine kaymaya başlamasıyla İran’ın bölgesel denklemdeki gücünün zayıfladığını söylemek mümkündür.

Kürtler, Beluçlar ve Azeriler’in önümüzdeki süreçte İran’da iç politik dengeleri değiştirmede önemli bir misyon üstleneceği düşünüldüğünde, yakın bir gelecekte molla rejiminin politik ve toplumsal gücünün yanı sıra askeri kapasitesinin önemli ölçüde zayıflaması kaçınılmazdır. Günümüzdeki gelişmeler dikkate alındığında, İran’ın bölgesel denklemdeki rolünün nispeten zayıfladığı ve inisiyatif kaybı yaşadığı söylenebilir.

Trump’ın İran için belirlediği en önemli stratejilerden biri, molla rejimini politik ve diplomatik olarak baskı altına aldıktan sonra ekonomik ilişkileri kontrol altına almaktır. İran Dini Lideri Ali Hamaney’in danışmanı Şemhani, “İran’a karşı bütün uluslararası ekonomik yaptırımların kaldırılması karşılığında İran’ın asla nükleer silah geliştirmeyeceğini, uranyumu yalnızca sivil kullanım için gereken minimum seviyelere kadar zenginleştirmeyi kabul edeceğini ve uluslararası denetçilerin süreci izlemesine izin vereceğini” açıkladı. 2025 yılı sonuna kadar Trump, Tahran’a gidip Hamaney ile 2 trilyon dolarlık bir anlaşma yaparsa kimse şaşırmasın.

3.Filistin-Gazze Sorunu; Trump’ın gezisi sırasında İsrail’in Filistin ve Gazze politikasının geleceğine dair bazı tartışmalar gündeme geldi. Ancak İsrail’in Gazze’ye yönelik askeri operasyonları kesintisiz devam ediyor.

Trump bölge gezisindeyken, Hamas’ın askeri kolu İzzettin El Kassam Tugayları’nın bugünkü komutanı olduğu belirtilen, öldürülen Hamas lideri Yahya Es-Sinvar’ın küçük kardeşi Muhammed Es-Sinvar’ın, İsrail ordusunun 14 Mayıs’ta düzenlediği hava saldırısında hayatını kaybettiği iddiası kamuoyuna yansıdı. Bu durum, İsrail’in Hamas’a yönelik savaş politikasında taviz vermeyeceğini gösteriyor.

Filistinlilerin Gazze’den çıkarılması fikrine zaman zaman destek verdiği bilinen Trump, bu yaklaşımını ziyaret ettiği üç ülkede gündeme getirmedi. Hatta Suudi Arabistan’ın Gazze’nin yeniden inşasında önemli bir rol oynayacağını destekleyen bir açıklama yaptı. Filistinlilerin Gazze’den çıkarılması politikasının uygulanma şansının sıfır olduğu gerçeğini dikkate aldığımızda, Trump’ın İsrail’in bu talebine destek vermesinin pratik bir değeri olmadığı açıkça görülüyor.

ABD’nin İsrail’i arka plana alarak Hamas ile doğrudan görüşmeler yürütmesi ise İsrail tarafından sessiz fakat belirgin bir tepkiyle karşılandı. Hamas, Gazze’nin yönetimini bırakmaya hazır olduğunu belirtmesi esasen Katar-Mısır-ABD üçlüsünün yaptığı görüşmelerin sonucunda kararlaştırılan bir durumdur. Ayrıca ABD, Hamas’ın elindeki esirlerin tamamını koşulsuz bırakmasını talep etmeye devam ediyor. Hamas bu baskıya uzun süre dayanamaz. Böylece hem esirleri bırakacak hem de Gazze yönetiminden ayrılacaktır. Bu durum Hamas’ın politik ve tarihsel misyonunun fiilen son bulması anlamına gelir.

İsrail, Washington tarafından bypass edilmesine tepki göstermekle birlikte, ortaya çıkacak sonuçtan memnun olacağı açıktır.

4.Trump’ın HTŞ Lideriyle Görüşmesi: Gezinin en çarpıcı yanı, Trump’ın HTŞ ve Şam Yönetimi’nin geçici lideri Ahmet El Şara ile görüşmesidir. Suudi Arabistan’ın fiili lideri Prens Muhammed Bin Salman’ın, Trump’tan El Şara ile görüşmesini rica ettiği ve Trump’ın bu talebe olumlu cevap verdiği belirtiliyor. Hiç şüphesiz ki Trump’ın El Şara ile görüşmesi tek başına büyük bir anlam ifade etmeyebilir. Ancak Suriye’ye yönelik uygulanan ekonomik ambargonun hafifletilmesine yönelik bazı adımların Trump tarafından dile getirilmesi, bugünkü konjonktürde ciddi baskı altında bulunan El Şara’yı nispeten rahatlattığı söylenebilir.

Washington yönetiminin belirlediği Suriye politikasında bu açıklamanın tek başına etkili ve belirleyici olduğunu söylemek yanıltıcı olur. Trump ile El Şara’nın görüşmesi, İsrail’de ciddi eleştirilere yol açtı. Her ne kadar İsrail’in, Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden El Şara ile dolaylı görüşmelere başladığı iddia edilse de, Trump’ın doğrudan görüşmesi İsrail medyasında eleştiri konusu olmaya başladı. Trump, eleştirileri dikkate alarak İsrail’in Suriye politikasını kesintisiz ve koşulsuz desteklediğine dair yeni bir açıklama yapması şaşırtıcı olmamalıdır.

Trump, Ahmet El Şara ile görüşürken, birkaç saat sonra ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü yaptığı açıklamada Washington’un Suriye politikasının değişmediğine dair önemli bir mesaj verdi. ABD Dışişleri Sözcüsü şöyle dedi: “Yapılan görüşmede Şara oldukça yumuşak bir tutum sergiledi. Ona özellikle Ortadoğu’daki azınlıkların—Hristiyanların, Kürtlerin, Dürzilerin ve Alevilerin—korunmasını içeren bir talepler listesi sunduk. Biz yalnızca onları korumak istemiyoruz, aynı zamanda hükümete katılmalarını da arzuluyoruz. Suriye’yi tüm azınlıkların çıkarları doğrultusunda yönetilebilir hale getirmek istiyoruz. Burada değinmeyeceğim ek taleplerimiz de var. Sanırım Şara, Suriye’nin geleceğini Lübnan, İsrail ve diğer komşularıyla savaşarak şekillendiremeyeceğini anlıyor.”

Bu nedenle ABD’nin Suriye’ye yönelik bazı yaptırımları kaldırma girişiminde bulunması, Suriye’ye dair belirlenen genel stratejinin değişmesi anlamına gelmiyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün yaptığı açıklama dikkate alındığında, Federatif bir Suriye modelinin talep edildiği çok net bir şekilde bir kez daha teyit edilmiş oldu. Trump’ın Suudi Arabistan Veliaht Prensi Salman’ın ricası üzerine yapılan görüşmenin stratejik değişime yönelik olduğunu söylemek yanlış olur.

Bu görüşme, ABD’nin Kuzeydoğu Suriye politikasını değiştirmeyecektir. ABD’nin askeri kuvvetlerinin Kuzeydoğu Suriye’yi terk etmeyeceği, aksine buradaki askeri kapasitesini niteliksel olarak artırdığı görülüyor. Bu nedenle ne ABD’nin ne Fransa’nın ne bölgedeki uluslararası askeri gücün ne de İsrail’in Suriye politikasında niteliksel bir değişiklik söz konusu olmadığı gibi, Kuzeydoğu Suriye’nin mevcut yapısının korunmasına yönelik bir değişikliğin olmadığını söylemek de yanlış olmayacaktır.

5.Ankara’nın Rolü: Trump’ın El Şara ile görüşmesinde Ankara’nın özel bir rol oynadığına dair yapılan haberlerin politik ve diplomatik bir karşılığı bulunmuyor. Türk hükümeti, Trump’ın Ortadoğu gezisine Ankara’yı dahil etmek için yoğun diplomatik çaba harcadı fakat bunu başaramadı. Bu nedenle Ankara’nın Suudi Arabistan merkezli geliştirilen Suriye politikalarına ortak olma girişiminin ciddi bir etkisi bulunmuyor.

Türkiye’nin özellikle Kuzeydoğu Suriye politikasında belirli bir değişimin olduğu gözlemlenebiliyor. Ankara’nın, Kamışlı’da gerçekleştirilen Kürt Birlik Konferansı’nın kararlarına karşı dikkate değer bir diplomatik ve politik tepki göstermemesi, son dönemlerde Kürtlerin demokratik haklarına dair yapılan açıklamalar, bu değişimi işaret ediyor. Ayrıca, Kürtlerin askeri gücünün olmadığı yönündeki söylemlerin zamanla değişeceğini söylemek mümkün.

‘Tek Suriye Ordusu’ yaklaşımı esasen PKK ile PYD’nin bir görülmesi nedeniyle iç politik baskılardan kaynaklanıyor. Ancak bu durum da kaçınılmaz olarak değişecektir. Ankara’nın yakın gelecekte PYD’nin ‘terörist’ olmadığı yönünde bir açıklama yapması kimseyi şaşırtmamalıdır. PKK’nin kendisini feshetme kararı hem Suriye’de hem de Ortadoğu’da önemli yankılar uyandıracaktır.

Ankara’nın başarısız kalan politikalarını değiştirerek Kürtlerle daha yakın diplomatik ve politik ilişkiler kurması kaçınılmazdır. Bu durum, Ankara’nın bölgesel çıkarlarıyla da uyumludur.

Sonuç: Trump’ın üç Arap ülkesine yaptığı, merkezinde ticari ilişkilerin geliştirilmesi bulunan üç günlük gezisinin doğru analiz edilmesi ve buna uygun politikaların belirlenmesi büyük önem taşıyor. Kürtlerin bu süreçte duydukları kaygılar ve güvensizlikler gayet anlaşılabilir. Ancak, atılan bazı adımlardan yola çıkarak bölgesel denklemin hızla ve olumsuz yönde değişeceğini öngörmek de yanıltıcı olacaktır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir