İngiltere özellikle ikinci dünya savaşından sonra ilk kez küresel çapta çok bir strateji belirledi. Dünyanın askeri ve politik sürecinin önemli bir aktörü olduğunu göstermek isteyen önemli adımlar atmaya başlardı. İngiltere’nin AB’den ayrılması bir tesadüf olmadığını, küresel güç dengelerinde kendisine yeni bir alan açmak istediği çok daha belirginleşmeye başladı.
İngiltere, Brexit kararı ile otuz yıllık sessizliği, bozdu ve dünya siyasetine yeniden direk müdahale etmek amacıyla Avrupa Birliğinin sakin sularında ayrılarak, yeni bir dönemi başlattı. Askeri olarak Fransa’nın, ekonomik olarak İngiltere’nin gölgesinde kalan Londra, geçmiş yıllardaki gibi küresel bir güç olarak kendisini konumlandırmak istiyor.
Dünya çapındaki rekabet ve çatışmanın en önemli faktörü askeri olarak güç olmaktan geçtiğini, kendi tarihinde bilen Birleşik krallık maliyeti yaklaşık 12 milyar Euro olan yeni ve modern nükleer füzeleri sistemlerini geliştirme kararı aldı. Elinde mevcut olan 180 adet olan nükleer savaş başlığı sayısını 260’a çıkarma kararı alarak belirlediği yeni bir askeri stratejinin ip uçlarını vermiş oldu.
İngiltere’deki güvenlik ve dış politika ile ilgili araştırma kuruluşları, Başbakan Johnson’un nükleer füze rezervini artırmanın sonuçlarının küresel dünyaya ciddi etkileri olacağını ve aynı zamanda tepki alacağını işaret ediyor. NATO, iç politik denklemi nedeniyle sessiz olsa da ABD stratejik ortağı İngiltere’nin arkasında olduğunu hemen beyan etti.
Suriye’de onuncu yılına giren ve bölge dengelerini etkileyen savaş, aslında İngiltere ve ABD’ye çok zaman kayıp ettirdi. Bu güçler tarihte örneği olmayan vekalet savaşını Rusya ile kısmi bir anlaşma şeklinde tamamlayacaktır. Suriye’de askeri çatışmaların son bulunması ve diplomatik-politik ilişkilerin ön plana çıkartılması, bu iki ülkenin küresel sistem için daha önem arz eden stratejik alanlara yönelme kararı almalarıyla da bağlantılıdır.
Son otuz yıllık dönemde Avrupa’daki üretimlerini Asya kıtasına özellikle Çin. Hindistan. Bangladeş gibi ülkelere taşıyan küresel şirketler, siyasi ve askeri olarak koruma kalkanını ihtiyaç duyar. Çin’in Asya üzerinde artan hegemonyası, küresel şirketlerde kaygı oluşturmaktadır. İngiltere devlet olarak bu önceliği, bir ağırlık noktası olarak belirledi. Brexit sonrası Başbakan Johnson’un ilk yurtdışı seyahatine adres olarak Hindistan’ı belirlemesi, jeo-politiğinin merkezine Asya’yı koyması bir tesadüf değildir.
İngiltere her ne kadar Rusya’yı kendisine karşı olan ilk tehdit olarak görse bile, Çin’i önceliği olan sorun olduğunun bilincindedir. Çünkü dünyada bankalar ve borsalar üzerinde yüksek yaptırımını Çin boşa çıkartıyor.
ABD ve İngiltere Pasifiklerde ve özellikle Güney Çin denizinde çıkarlarını garantiye almak için her seçeneği kullanacaklardır. İngiltere, bu yıl içerisinde, Queen Elisabeth uçak gemisi bölgeye yollama kararı aldı. Ortadoğu’daki savaşlar ve Pandemi, Çin tarafından bir avantaja dönüştürülmesini, İngiltere bölgedeki askeri ve politik etkisini arttırarak kırmaya çalışıyor.
İngiltere’nin Avusturalya üzerindeki tarihsel etkisi biliniyor. İngiltere, ABD, Avusturalya ve Japonya arasındaki kurulmaya çalışan ittifak, Çin merkezli Asya, yeni çatışma alanının merkezi olacağını gösteriyor.