Bir zamanlar ulus olup devletleşen toplumlar akılla veya aptallıkla yönetiliş şekillerine göre birinci, ikinci ve üçüncü dünya ülkeleri şeklinde adlandırılırlardı. Yada gelişmiş, yarı gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler diye de nitelendirilirlerdi. Birinci veya gelişmiş dünya ülkeleri bu üçüncü ve az gelişmiş dünya ülkelerini yemleyerek içten satın aldıkları akılsız ama boylarından büyük derecede hırslı ve hırsız yöneticiler aracılığıyla her açıdan iliklerini kurutuncaya değin sömürüp yönetirlerdi.
Zamanla, aşamalı olarak bu sömürü inceldi, nitelik değistirdi ve gelişti. Ama sömürülmekten akılla kurtulamayan ve kendi aptal yöneticileri eliyle yönetilmeye ve sömürülmeye devam eden uluslar var olmaya devam etti. Artık aptal yöneticileri tarafından dost ve kardeş halklar ve devletler masalıyla halklarını ve devletlerini düzenli bir sömürü konusu sömürü nesnesi haline getirildiler. Akıl ve bilimle yönetilen gelişmiş ülke ve devletlere her şekilde peşkeş çektiler.
Oysa ulus ve devletlerin dostları, kardeşleri yoktur sadece çıkarları vardır. Çıkarları gereği bu gün az gelişmiş bir ulusu veya devleti bütünüyle denetim altına alabilmek için dost ve kardeş kisvesine bürünür. Bu kontrolü sağlamadığı taktirde ne dostluk kalır ne de kardeşlik. Kanının son damlasına kadar sömürür ve kendi çıkarları doğrultusunda posası çıkıncaya değin kullanır ve günü geldiğinde fırlatıp atar. ‘Tilkinin dostluğu, tavukları kafesleyinceye kadardır’ özdeyişinde olduğu gibi.
İşin doğası gereği bu böyledir. Şimdi bu gerçeklik ışığında baktığımızda; daha henüz devletleşememiş Kürt Ulusu’nun ve Türk devletinin “dost ve kardeşleri” olan Ulus ve devletler var mıdır? Varsa kimlerdir dostluk nitelikleri nelerdir ? Kürtlerin bölgede dost ve kardeşi olan tek bir ulus ve devlet yoktur. Sadece bölgede değil dünyada bile yoktur. Peki ne vardır? Kürtlerle çıkarları kesişen, ortaklaşan ve birleşen, devletler gerçeği vardır. Bu az şey midir hayır çok şeydir. Özellikle bugünkü küresel sistem ilişkilerinde önemsenmesi gerekir önemli bir noktadır. Demek ki. Kürtler henüz devletlememiş olsalarda jeo-politik ilişkilerde ciddiye alınmaya başladıkları anlamına geliyorb
Biliyoruz ki, bu durumdaki ilişkinin niteliği nedir. Geçici yol arkadaşlığıdır. Çıkar ortaklığıdır. Karşılıklı menfaatlerdir. Peki böyle bir ilişki tarzı yanlış mıdır? Kesinlikle hayır ve eğer Kürt siyaseti ve liderliğince akılcı ve bilimsel temelde doğru değerlendirilirse Kürtleri. ulus devletler ailesine katabilecek niteliktedir. Yanlış değerlendirilirse Kürtleri üçüncü dünya ülkeleri ve az gelişmiş denen ülkelerin sömürgesi olarak kalmaya devam edecektir. Yani anahtar da Kilit de Kürtlerin kendisidir. Hiç kimse Kürtlerin kara kaşına kara gözüne hayran değildir. Kürtler tercihlerini bir an evel yapmalıdır. Karşılıklı çıkarlar içerisinde kendi stratejik ve politik yönünü belirlemelidir. Kimse kimseyi beklemez. Çünkü boşalan yerin kısa sürede doldurulur.
Tercihin değerlendirilmesi Kürt siyasi liderliğinin politik öngörüsüzlüğünü ya da bilimsel, akılcı olabilme gücünü ortaya koyacaktır. Kürtlerin kaderi parti ve liderlerinin ellerindedir. Henüz kesinlikle böyle olacak diyebileceğimiz bir tercihte göründüğü kadar bulunulmamıştır. Çünkü bölgede Kürde yol arkadaşı olan güçlü devletler vardır. Geçmişten farklı olarak Kürdü sömüren, topraklarını kontrol altına alan devletler çok zayıf durumdadır. 21.yüzyılın birinci çeyreğinde güçlenen bir Kürt gerçeği vardır. Burada temel sorun Kürt politik güçlerinin ve liderliklerinin güçlü bir politik akılla ve gurup çıkarına dayanmayan ortak birliktileki oluşursa yakın dönemde en azında Irak ve Suriye’de Kürtlerin bütünüyle özgürleşmesi ve kendi kaderini tayin etmesi sağlanabilir. İki bölgede Kürtlerin politik ve bölgesel pozisyonun netleşmesi diğer ülkelerdeki süreci pozitif olarak etkileyecek ve çözüm süreçleri devreye girecektir.
Bugünkü verili koşullar dikkate alındığında ulus devlet olabilmiş son 20 yılda dünyanın en güçlü yirmi ekonomisi G20 içinde yer almış ve AB üyeliğinin kıyısına kadar gelmiş ve hızla bu kıyıyı teğet geçmiş olan Türkiye’nin dibine kadar yaşamakta olduğu ekonomik çöküşü yaşanması önemlidir. Türkiye son yırmi yılda cehennemden çıkış ve Araf’a kadar geliş sürecinide yaşadı. Yani ekonomik çöküş, politik cözülmesine nesnel bir zemin hazırıyor. Bunun sebebi üçüncü dünya ve az gelişmiş ulus devlet olma gerçeğinden çıkamama. Yani itaat toplum olmaktan kurtulup akıl ve bilimin kanatlarını takarak uçma ve özgürleşme basiretini gösterememe gerçeğidir. Bu yönüyle Türkiye iktidarı ve muhalefetiyle çıkış açısından umutsuz bir vaka durumunu arz etmektedir. Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP’nin çapsızlığı, Meral ile İYİ partinin aslı MHP’yi aratmaması, Babacan ve Davutoğlunun küçük kalıp kitleselleşememeleri, HDP ile Demirtaşın niceliksel olarak 15-20 milyon oy oranına yükselen bir alternatif olması gerçeğde hala umut olamıyor.
Kürtlerin ve Türkiye’nin kurtuluşu için niceliksel değil niteliksel bir sıçramaya ihtiyaç var Devrimci bir durum ve dönüşüm yaşaması gerekiyor. Buda tüm partilerin Kürde düşmanlığı sonlandırmayı ön kabul olarak benimsemesi ile olabilir.. Ortada hiç bir devrimci parti ve lider yok. İstisnasız hepsi düzen partisi. Türklerin, Kürtlerin, Lazların, Çerkeslerin, Boşnakların vd tüm bileşenlerin kaderi bu gün her zamankinden çok birleşmiş durumda. Cumhuriyetin yüzüncü yılınca bir yıl kala ya asimilasyoncu, redci ve inkarcı devlet aşılacak ve yep yeni bir eşitlikçi, özgürlükçü, adil bir hukuk devleti kurulacak. Yada Cumhuriyet bu şekliyle devam edemeyecek bam başka bir yapıya evrilecek. Süreç kendisinde oluşmaz, toplumsal dinamiklerle değişim sağlanır. Süreci izeyelim.