Güncel HaberlerMakaleler

ALİ CANDAN- İNCİL: “NE MUTLU BARIŞI SAĞLAYANLARA, ONLARA TANRI ÇOCUKLARI DENECEK”


Tanrı, şimdi barışı kuracak cesur çocuklarını bekliyor. Politikayı bilenler hiç bir şeyin spontane veya tesadüfi gelişmediğini de çok iyi bilirler. Devletleşen halk hareketleri değişime ayak uydurmayı bilerek emekle, çok profesyonel çok diplomatik ve nokta atışı yapma tarzında örgütlenmektedirler. Faşist ve insanlık düşmanı hareketler arasında uzun veya kısa dönemli etki bırakanlarda hep iktidar olarak veya iktidara eklemlenerek Holokosta devam etmiş kimi yerde ve zamanda bu konuda seviye atlamış haldeler.

 

Kobani’den bu yana ayrımsız Kürt parti ve hareketlerinin her birine baktığımızda, tüm dünyada son on yılda yükselen Kürt yıldızının yarattığı o görkemli fırsatları maalesef hiç birinin tam ve hakkıyla değerlendiremediğini söyleyebiliriz. Bu arada defalarca Kürt halkını bıra kûji-kardeş katli ile karşı karşıya getirmelerini de unutmamak gerekiyor. Rojava dahi kendi kahramanlıklarıyla yarattıkları bu muhteşem fırsatları onlar bile nispi bir şekilde değerlendirebildi.

 

Diyebiliriz ki Kürtlere vurulan terör damgası, sömürgeci devletlerin düşmanlığı ve engeli vardı. Doğrudur, ama İsrail kurulurken dört düşman devletle değil 24 dört düşman Arap devletiyle ve dünyada 58 Müslüman İsrail düşmanı olan devletle karşı karşıya idi. İsrail’i destekleyen sadece dünya liderliğini ABD’ye kaptırmış olan tek bir devlet vardı oda İngiltere’ydi. Demek ki sorun dış düşmanların varlığıyla, güçlü olmasıyla ve dış destek yoksunluğuyla ilgili değilmiş.

 

Dış düşman hi bir şeydir. İç düşman her şeydir. Dış yara öldürmez. İç yara öldürür. Sorunun özü iç ihanet, inanç, kararlılık, örgütlülük ve birlik yoksunluğudur. Her şeyin başında da iç birlik moral birliği, yani ideolojik, ruhsal, inançsal ve iradi birlik gelmektedir. Burada ideolojik birlikten kasıt herkes aynı düşünce ve fikirde olsun değil. Uluslaşma ulus yaratma ideolojisidir.

 

Ulusu sembolize eden değerler etrafında herkes toplanır. Bunlar etrafında toplanmak kadar özgün semboller oluşturmayı bilmekte gerekiyor. Mesela Türkiye’de FETÖ teröründen bahsedilir. FETÖCÜLER takibe alındı. Ama FETÖ dış desteği çok iyi değerlendirerek Kürtleri bile diplomaside hızla geçti. Hatta dünyaya kendi ulusal çıkarları nedeniyle Kürt hareketlerini diplomatik olarak terörist diye vaaz etmeye başladı. Neden? Ulusal aidiyet nedeniyle tabi ki.

 

 İsrail kurulurken bu uluslaşma; Siyonistlerce Turi Sina dağının ideolojik bir simge halinde görmesinin önemli bir etkisi oldu. Kürtleri her hangi bir yeri sembolik bir biçimde ideolojik bir simge haline getirecek bir bu durum gerçekleştirilemedi yada gerçekleştirilmek istenmedi. Yine SSCB-Doğu Bloku parçalandı. İçlerinden irili ufaklı onlarca ‘ulus devlet’ çıktı. Beşinci parça Kızıl Kürdistan ise devlet olarak çıkamadı. Muhtariyet bile olamadı. Neden? Kürtler Uluslaşamadığı için.

 

Kürt hareketleri en büyük enerjiyi iç sorunlarında tüketiyor. Kendilerini ideolojik-politik ve diplomatik olarak hızlı ifade edemiyor ve güncelleştiremiyor, yenileyemiyor, toparlayamıyor ve reorganize olamıyorlar. Bu nedenle hep sürecin gerisinden geliyorlar. Örneğin Güneyde %93 evetle sonuçlanan referandum sonrası Uluslaşma-devletleşme arzusu ya da çabası yukarıda sayılan nedenlerle gerçekleşmedi. Sonuçta dar ailecilik, aşıretçilik, bölgecilik sınırlarında takılıp kalındı. Ulusal hiçbir adım atılamadı. Öyle ki hala dünya uluslararası güçler ulusal ordu kurun diye Güneye çağrı yapıyorlar.

 

Kuzeye gelirsek bugün 15 Ağustos yani ilk kurşunun 1984’ün üzerinden 37 yıl geçti. 15 Ağustos atılımı siyasi olarak nasıl, ne zaman taçlandırılacak. Kuzeyde on yıllar boyu yürütülen bağımsız ulus-devlet mücadelesinden sonra. Bağımsızlıktan vazgeçildi ve 15 Şubat 1999 yılında Öcalan’ın silahlı mücadeleyi sonlandırma çağrısından bu yana 22 yıldır, Türk soluyla birlikte “barışı kurmak, ortak vatan, ortak ulus Demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti yaratma” mücadelesi veriliyor. Dönem dönem diyalog, müzakere süreçleriyle beraber, bu yıllar yine en kanlı çatışmaların, şehir yıkımlarının yaşandığı dönemler oldu. Sonuç yine iki taraf içinde patinaj.

 

Burada Einstein’in bir sözünü alıntılayarak bu bahsedilen barışı kurmanın zihinsel alt yapısını oluşturmanın ne kadar zor olduğunu anlatalım: “Bizi ilgilendiren konu yalnız barışı kurmanın ve korumanın teknik çareleri değil, aynı zamanda kafaları eğitmenin, aydınlatmanın yoludur” diyor Einstein. Peki bunu Türkiye’de kiminle yapacaksınız. Olmayan Türk soluyla mı? Sol diye devlete endekslenmiş güçlerle mi? Yoksa doğru yerden işe başlayarak sağ-sol ayırt etmeden tüm Türkiye halklarına dönük politikalar oluşturarak ve Türk halkına giderek mi!!

 

O zaman çıkarın HDP vitrinini dolduran solcuları. Solcular da dahil olmak üzere ‘ortanın solu, merkez sağ, dindar ve laik’ kısaca asgari müşterekte uzlaşılabilecek her görüşten yurdunu, vatanını seven, kafası ve yüreği dünya ve insanlığa açık her Türkiye vatandaşını alın parti vitrinine. Her iki tarafa karşı “silaha hayır. Aşiti-Barış hemen şimdi. Edi besse” sloganı öncülüğünde bir kampanya başlatılsın. Doğu bir politikayla HDP’nin oyu %30’lara çıkması kimseye sürpriz gelmemelidir. Türkiye’nin toplumsal dinamikleri dikkate alındığında bu olasılığın yüksek olduğunu görebiliriz. Tabi öncelikle  değişim dönüşümde insanları iç dünyalarında ve politik perspektiflerinde ikna edilmesi yönünde belirli bir gelişme sağlandıktan sonra Türkiye’ye karşı silahlı mücadele  meselesi de kesin ve kalıcı bir biçimde çözülmelidir. Türkiye’ye karşı silah kullanılmamalıdır. Silah devlet kurmak için kullanılır. Demokratik Cumhuriyet ve Ortak Ulus için değil.

 

Rojava’ya gelince, Kuzeyde yürütülen müzakerelerde Öcalan “Türkiye’ye karşı silah bırakılsın. Rojava’da ise orduyu hızla yüz bine çıkarın. Afrin’de silah üretim fabrikası kurulsun” diyordu. Rojava bu konularda tıpkı Kuzey gibi Öcalan’ı dinlemedi. Afganistan’da silah üretim fabrikası 40-50 yıldır var. Silah, keleşnikof, roket, stinger füzeleri bile üretiyorlar. Dünyaya karaborsada satıyorlar. Ama Afrin’de silah fabrikası değil tekstil fabrikaları kurulmuştu.

 

Eğer Rojava yaşanan olumsuz deneyimlerden ders çıkarabilirse, ABD-Koalisyonla ilişkilerini derinleştirirse ve en azından federal bir Suriye’de yarı devletleşmeyi talep ederse önü açıktır. Sonradan önüne çıkacak ilk fırsatta bağımsızlık yolunu da seçebilmelidir. Bu şansı hala vardır. Güney bu şansı yitirmek üzeredir. Dünyada henüz barış tesis edilememiştir. Çin yükseliyor. ABD dengelemeye uğraşıyor. ABD’nin dikkati Ortadoğu’dan, Uzak Doğu Asya’ya  kayarsa ki kayabilir. Bu Kürtler için iyi olmaz. O zaman uluslar arası ve bölgesel süreci kendi lehimize değerlendirmek için hızlı adımların atılması bir zorunluluk ve gerekliliktir. Dünya değişiyor Kürtlerde ise partiler kendi gündemiyle meşgul halde. ‘Xem niye kaka can xem niye. Bira Rom, Ecem Erev sed sal dinê xwiname bimije hiç xem niye.’

 

Tarih bilinci geleceğin bilincidir. Tarihten ders almak, özgür bir ülke, özgür bir halk ve özgür bir toplum yaratmak için şarttır.

 

Bunlar önemli ama Kürdistan özgülünde yetmiyor. En önemlisi de kendine, halkına ve özgür bir ülke yaratabileceğine inanmak ve kendi öz gücüne güvenmek gerekir. ‘Biz yapabiliriz, biz devletleşebiliriz, biz başarırız’ diyebilmek gerekir.

 

Aksi halde dünyanın en modern, en çağdaş ve en güncel fikir, düşünce ve entelektüel bilgi birikimine sahip olan halkımızın özgürlüğünü ve bağımsızlığını koruyamıyorsak, büyük anlamsız sözlerin bir değeri olmayacağını söylemeliyiz. Eğer değişime ve başarıya inanıyorsak önce kendimize güvenelim, inanalım. Biz yalın ayaklı Kürtler daha düne kadar parya idik. Bugün talih bizi yeryüzünün efendisi ile müttefik kıldı. Kader ağlarını öyle bir ördü ki. Düşmanlarımızın aman tanımaz zulmü ve vahşeti bizi yeryüzü Tanrılarının ortağı haline getirdi.

 

Şimdi büyük düşünme zamanı. Sömürgecilerimizin mezarını kazıma, kıçlarını yalama zamanı değil. Kürt siyasal ve entelektüel gücü bu gerçeği tam olarak görmüş, anlamış ve kavramış değil. Hala ceset haline gelmiş sömürgecilerinin hortlamasından korkuyorlar. 21.yüzyılın birinci çeyreğinde küresel dünyadaki ilişkilerin, mücadele yöntemlerinin, politik yönelim ve tercihlerin çok yönlü değiştiğini görüyoruz. Kürtler de dünyadaki ve ülkedeki süreci doğru okumalı ve yeni politikalarla gelişmelere dahil olmalıdır.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir