Güncel HaberlerMakaleler

ALİ CANDAN: YÜZÜNCÜ YILINDA, CUMHURİYET İLAN ETMEKLE CUMHURİYET OLUNMAZ


Türkiye Cumhuriyeti yüzüncü yıl dönümünü 29 Ekim’de kutladı. Cumhuriyetin yüzüncü yılı kutlamalar kadar büyük tartışmalara da sahne oldu. Cumhuriyetin kurucu temel öğesi M. Kemal ve arkadaşlarının felsefesi ve cumhuriyet rejiminin pratiği yüz yıl sonra ele alınıp inceleniyor. Her ne kadar cumhuriyet; fazilet, aydınlanma, çağdaşlık, medeniyet, adalet ve sosyal bir hukuk düzeni olarak adlandırılıp yansıtılsa da tüm bu kavramlarla gerçekleşen bir asırlık v-cumhuriyetin uzaktan veya yakından hiçbir alakası olmadığı gün gibi açık bir gerçek olarak orta yerde durmaktadır.

Cumhuriyet; ardılı olduğu ve “hasta adam” diye anılan Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış sürecinin tüm korkularını, kaygılarını, hastalıklarını en yoğun ve en ateşli bir şekilde devir alarak kurulmuş bir imparatorluk bakiyesidir. Bu bakiyede çöken imparatorluk sonrası varlığını yine İmparatorluğun içinden doğan İttihat ve Terakki denen ırkçı, tekçi, retçi, inkârcı ve inanç karşıtı bir temel üzerine kurmuştur.

Evet, cumhuriyet, hanedanlıktan illeri bir rejimdir. Ama Osmanlı İmparatorluğundan devraldığı iki temel hastalığı; devleti kutsal görme ve İttihat ve Terakki’nin ırkçılık yani Türkçülük hastalıkları cumhuriyeti kuruluş felsefesine zıt ters pratikler sergilemeye itmiştir. Yüz yıllık cumhuriyet pratiğine sorgulayıcı bir bakışla baktığımızda göreceğiz ki, daha kuruluş aşamasından başlayarak bugüne kadar cumhuriyet; halktan kopan, halktan korkan, halka karşı bir aygıta dönüşen, halka rağmen halk için anlayışıyla kaba nobran bir baskı ve zor aygıtı haline gelmiştir.

Zamanla sadece bir avuç Kemalist elitin hürriyeti, ezilen kurucu Türk ve Kürt halklarının çoğunluğunun, dini inançların, Alevilik başta olmak üzere mezheplerin, azınlıkların, fikir, düşünce ve ifade özgürlüğünün çok açık çıplak bir şekilde ve bazen de vahşi bir baskı altına alındığı, şiddet yoluyla tek bir pota içerisinde eritildiği, monolitik retçi inkârcı, bilimdışı bir insan, toplum ve ırk yani Türklüğe dayalı bir ulus yaratma amacı üzerine şekillenmiştir. Tam bir asır sonra geldiğimiz günümüzdeki yeşil renkli cumhuriyetin güncel gerçekliği de gösteriyor ki Cumhuriyet; özünde kalıcı değerlerden yoksun, tutmamış, bir proje olarak kalmış ve tamamlanamamıştır. Yani cumhuriyet ilan etmekle cumhuriyet olunmaz.

Nedir bu kalıcı olan değerler. Her şeyden önce bilimsel aydınlanmadır. Özgürlüktür bireyin teba ve kul olmaktan kurtulması. Özgür bir birey olması. Kurucu halklar ve toplumsal düzeyde eşitlik ve özgürlük. Cumhuriyet’in diğer bir olmazsa olmazı da çağdaşlıktır. Cumhuriyetin laik bir hukuk devleti olması ile Çağdaş ve demokratik bir cumhuriyet olması gerçekliği cumhuriyet’in en temel özelliğidir. Peki, Türkiye Cumhuriyeti bunlardan hangisi ile maluldür ve dünyada bunlardan hangisi ile parmakla gösteriliyor. Ebetteki hiçbiriyle ve hatta bu başlıklarda neredeyse dünya devletleri sıralamasında Afrika devletleriyle aynı kategoride yarışıyor. Şimdi bu haliyle cumhuriyet, hangi cumhuriyet değerini yaşatabilir ya da gelecek nesillere aktarabilir. Tabi ki hiçbirini yaşatamaz ve gelecek nesle aktaramaz.

Nedeni çok basittir. Çünkü cumhuriyet kuruluşundan bu yana tahripkârdır, yıkıcıdır, inkârcı, asimilasyoncudur. Cumhuriyet, kuruluş biçimi ile sadece yıkmıştır. Yapıcı bir yanı yoktur. Kuruluşundaki anti demokratik, devletçi, militarist ve dikta ’ya dayalı karakteri bunu zorunlu kılmaktadır. Her başlangıç bir sonuç her sonuç bir başlangıçtır ilkesi işlemektedir.

Cumhuriyetin ilanını anlatırken Mete Tuncay şunları belirtiyor: “Mustafa Kemal, meclise, ‘padişahlığın ilgası ve padişahın yurt dışı edilmesi’ için bir kanun teklifi sundu. Kanun teklifini incelemek üzere kurulan komisyonun aleyhte tavrı anlaşılınca, komisyon üyelerine bir bildiri yollayıp milletvekillerini tutuklamakla tehdit etmiş ve sonuçta, komisyon kararı olumlu çıkmıştı! Silahlı muhafızlarca sarılmış mecliste saltanatın il-gası kabul edilmiştir. Artık Osmanlı İmparatorluğu ömrünü tamamlarken, yerini Mustafa Kemal’in Bonapartist diktatörlüğü alabilirdi. Eğer resmi tarihin ve ideolojinin yaymaya çalıştığı gibi, gerçek anlamda bir halk hareketi söz konusu olsaydı, Cumhuriyet bir darbe sonucu kurulmazdı… Milletvekilleri gerçek bir serbest seçimle meclise gelmemişlerdi. Önemli bir bölümü de Padişah’ın Meclis-i Mebusanının üyeleriydi. Geri kalanlar eşraf, mütegallibe arasından tayin edilmişlerdi. Bu nedenle Cumhuriyetin ilanı halk çoğunluğunun özgür irade ve isteğinin sonucu değildir. Öyle olsaydı, Mustafa Kemal’in mebuslardan bir kısmını idam ettirmesi kolay olmazdı…”

Cumhuriyet’in kuruluşu eğer halka dayalı ve militarist bir darbe değilse peki bu yaşananlar nedir.  Madem cumhuriyet eskiyi istibdattı, hilafeti yıktı. Neden cumhuriyet bireyin, halkların ve inançların özgürlüğünü teslim etmedi. Madem özgürlük var. Dindarlar, Kemalistler dahil, Türkler, Kürtler, Aleviler ve toplumun ezici çoğunluğu halklar, inançlar neden hala özgür değil? Eğer Cumhuriyet laik ise; Diyanet’in devlette işi ne?

Cumhuriyetin kuruluşunda, başlangıcında sıkıntılar vardı. Bu Cumhuriyet kurulduğu andan itibaren devleti ele geçiren M. Kemal’in zihninde anti demokratik, özgürlük, eşitlik, hukuk, laiklik, bilim ve çağdaş medeniyet kavramlarına karşıt olarak kurulmuştur.

Bu nedenle Cumhuriyet bir asrı bu haliyle hem kendini hem halkları tüketerek geçirdi. Her 29 Ekim de çalınan bandolar eşliğindeki cumhuriyetin yıldönümü kutlamaları hazin bir şekilde ‘cumhuriyetin ölüm’ merasimlerinden başka bir şey değildi. Kürtler bu çağdışı rejime karşı tam bir asır boyunca isyan etti. Bugün artık Cumhuriyet ya istibdat ya da gerçek anlamda halkların hürriyetine dönüşecektir. Her iki ihtimalinde şansı eşittir. Artık örgütlü, hızlı, pratik, seri ve hazırlıklı olan anlayış kazanacak ve rejimin karakterinde gerçek bir değişimi yaratacaktır. Unutulmamalı ki; değişimin şiddetle, militarist yöntemlerle değil, demokratik düzende olması kalıcılaşmasını getirir. Tersi elde edilen ‘mevziler, kazanımlar’ asla ve asla kalıcılaşamaz, aşınır ve aşılır. Demokrasinin bireylerden başlayarak tüm topluma yaydırılmasıyla sağlanan demokratik, bilimsel, aydınlık, sorgulayıcı, eleştirel, anti militarist, sivil zihniyet ve refleks, demokratik özgür birey ve demokratik özgür toplumun yaratılması, içselleşmesi ve kurumsallaşması için çok elzemdir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir