Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihinde İsraile yönelik yaptığı saldırıdan sonra İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı askeri operasyon yaklaşık 3 ay oldu. İsrail’in başlattığı savaş sonrasında Ortadoğu, Akdeniz başta olmak üzere bölgenin tamanını etkileyen bir süreç yaşanıyor. Bunun güncel olduğu kadar gelecek bakımındandan stratejik sonuçları olacak gibi görünüyor.
ABD, İsrail’in başlattığı askeri saldırıyı çok aktif ve koşulsuz destekledi. İki büyük uçak gemisini, nükleer ve konvansiyonel silah taşıyan gemilerini İsrail açıklarına demirledi. En ciddi uyarı İran’a yapıldı. Aynı şekildre İran’ın bölgedeki gücünü oluşturan Hizbullah’ı askeri olarak da İsrail’in yürüttüğü savaşa karşı taraf olmaması için uyardı. Ne İran ne de Hizbullah söylem dışında pratik bakımından özellikle askeri olarak Hamas’a destek vermediler.
İran, ABD ve Batı ile doğrudan karşı karşıya gelmemek için sessizliğini ya da sakinliğini korurken, Hizbullah yerine Yemben’de Husileri harekete geçirdi. Husiler, İsrail’e karşı savaşı, elindeki silahlalarla daha çok Kızıldeniz’de uluslararası ticari gemilerine yönelik saldırılar yapmaya başladı. Yemen’in Kızıl Deniz ile Aden Körfezi’nin birleştiği sınırda olması, Husilerin ticari gemilere yönelik saldırıları açısından açık bir hedef oluşturmaktadır.
Suveyş Kanalı. Akdeniz’i Kızıl Deniz’e bağlıyor. Kızıl Deniz’den Aden Körfezine ve Okyanusa açılan hat, dünya ticaretinin yaklaşık % 12’ini oluşturuyor. Kızıldeniz, Avrupa’daki dünyanın en büyük ticari mal tüketicilerinden bazılarını Asya’daki büyük tedarikçilerle buluşturan Süveyş Kanalı’na giden en önemli ve etkili yoldur. Küresel petrol ve doğal gaz gibi enerji ticaretinin yaklaşık % 35’i, Küresel konteynr trafiğinin % 30’u ve yıllık 800 milyon ton tahil Kızıl Deniz üzerinden yapılmaktadır. Küresel ticari ilişkilerde son derece önemli bir işleve sahip olan bu bölgedeki olası bir istikrarsızlık, İsrail-Filistin çatışmasından çok daha ciddi sonuçlar doğuracaktır. Kızıldeniz’de ortaya çıkan kriz nedeniyle uluslararası deniz ticareti sigorta şirketlerinin, Husilerin saldırıları nedeniyle risk oranının arttığı gerekçesiyle, bu deniz yolu hattını kullanamayacaklarını açıklamaları ortaya çıkabileçek krizin boyutu hakkında bir fikir edinmemizi sağlıyor.
ABD, İran’ın bilgisi ve onayı ile Husi milislerinin Babül Mendeb Boğazı bölgesinde gerçekleştirdiği saldırılara karşı Kızıldeniz’de ticari gemilerin güvenliğini sağlamak amacıyla uluslararası ‘yeni’ askeri bir güç oluşturulmasının önemine dikkat çekti ve fiili attı. Küresel ticaret bakımından son derece stratejik olarak görülen ABD, Akdeniz-Suveyş Kanalı-Kızıl Deniz-Aden Körfez koridorunun saldırılardan korunması için ‘Kızıldeniz Askeri İttifak’nın kurulduğunu açıkladı.
Bahreyin’i ziyaret eden ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, oluşturulan uluslararası askeri ittifakaç öncelikli olarak 10 ülkenin katıldığını açıkladı. ABD, İngiltere, Bahreyn, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, Seyşeller ve İspanya yer alıyor. Bölge ülkelerinden Bahreyn dışında hiç bir ülkenin katılmamış olması ve tamamının batı merkezli olması da dikkak çekici bir durum.
Kızıl Deniz Askerfi İttifakı geçici bir oluşum mu?
Kızıldeniz çevresinde oldukça fazla uluslararası askeri üskt bulunmaktadır. bir birleriyle küresel çapta kerabet halinde olan ABD, İngiltere, Çin, Fransa, Türkiye ve hatta Rusya gibi ülkelere ait 13 askeri üst bulunuyor. Bütün bu askeri üstlere rağmen ‘Kızıldeniz Askeri İttifakı’nın kurulmuş olması, Batı’nın bütünlüklü olarak dahası NATO’nun bölgedeki denizlerde hakimiyet sağlamada uygulamaya konulan bir strateji olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi, İran’ın bölge devlet olmayan ittifak güçleriyle yürüttüğü vekalet savaşına karşı yeniden bir pozisyon almak. İkincisi, Enerji güvenliğinin sağlanması Batı için hayati derecede önemli olmasıdır. Bu bakımdan oluşturan askeri ittifak, İsrail’in güvenliğini sağlamanın çok ötesinde stratejik bir misyon üstlenmek amacıyla kurulduğu açıktır. ABD Savunma Bakanı Austin’in yakın dönemde ‘Arap Körfez ülkelerinin de bu askeri oluşma katılacaklarını’ belirtmesi, Kızıl Deniz Askeri İttifakı’nın kalıcı olacağını gösteriyor.
Mısırlı stratejist Seyyid el-Cabiri: “Stratejik açıdan büyük öneme sahip Kızıldeniz ve Babül Mendeb Boğazı bölgesinde bir askeri varlığa sahip olmak, dünyadaki çoğu büyük güç için bir numaralı öncelik” olduğunu söylemesi, ABD’nin meseleyi hangi düzeyde önemsediğini ortaya koyuyor.
Kızıldeniz Gerilimi İran’a Saldırının Bir Gerekçesi Olabilir.
Kızıldeniz’de deniz ticareti güvenliğinin istikrarsızlaştırılmasının arkasında İran’ın olduğu algısının geliştirilmesi gelecekte İran’a yönelik olası bir saldırı için gerekçe oluşturmaya yönelik olduğunu söylemek yanlış olmaz.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, ABD Savunmak Bakanı Austin ile yaptığı görüşmede, “Deniz yolunu kapatmakla tehdit eden İran terörüne karşı uygar bir savaş veriyoruz.” İran Dini Lideri Ali Hamaney’in Siyasi İşlerden Sorumlu Danışmanı Ali Şemhani de: “Bu eylemlere karşı ABD liderliğindeki uluslararası ittifaka katılan her ülke, İsrail’in suçlarına doğrudan ortak olduğu anlamına gelir” şekilindeki açıklaması, İran’ı olası bir krizden doğrudan muhatap haline getirecektir.
Ürdünlü stratejist Muhsin eş-Şubki: “Yeni ittifak, İran ve onun bölgedeki vekilleriyle karşı karşıya gelebilir. Bu durum bölgesel bir çatışmaya dönüşme korkusunu artırırken, bölgede gerilimin tırmanmasını istemeyen bölge ülkelerinin çıkarlarıyla bağdaşmıyor.” Petrol ve Doğal Gaz ihracatçısı durumunda olan Körfez ülkeleri, Kızıl Deniz’de deniz trafiğinin istikrarsızlaşmasından Husilerden çok doğrudan İran’ı sorumlu tuttuklarında bölgedeki askeri ve politik ilişkilerin çok daha fazla gerileceğini gösteriyor. Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Bahriyen, Umman, Kuveyt ve hatta Ürdün gibi ülkeler İran’ı suçladıklarında hem Kızıldeniz Askeri İttifakına katılabilirler hem de İran’a karşı olası bir askeri operasyonu destek verebilirler.