Makaleler

MUSTAFA PEKÖZ :ABD’NİN BÜYÜK ORTADOĞU STRATEJİSİNDE İRAN


ABD ile İran arasındaki askeri, politik, ekonomik ve diplomatik alandaki ilişkiler son derece karmaşık bir şekilde yürüyor. 1979’de Mollaların siyasal iktidarı ele geçirmesinden sonra ilişkiler hem  her dönem gerilim içerisinde devam etti.

İran’ın bölgesel güç olma yönünde artan faaliyetleri aynı zamanda bölgesel dengelerin değişmesine paralel olarak çatışma riskini de arttırıyor. Molla rejiminin Irak, Suriye, Filistin, Lübnan, Yemen başka olmak üzere bölgede artan askeri ve politik etki alanı S. Arabistan, Türkiye, İsrail ve Mısır gibi ülkeler ciddi sorunlara yol açmaya başladığını söylemek yanlış olmayacaktır.

ABD, 2030’dan sonra aşamalı olarak jeo politik stratejisinin merkezini Asya kıtası kaydırmaya karar verdi.  Bu stratejinin merkezinde öncelikli olarak Çin ve Hindistan ön plana çıkıyor. Bu yönelim küresel dünya sisteminin geleceği bakımından da önemsenen bir gelişme olarak değerlendiriyor. Bu nedenle ABD’nin gelecek vizyonu için belirlediği dış politika stratejisinde Trump ile Biden arasında niteliksel bir fark bulunmuyor. Aradaki fark sadece uygulanmak istenen stratejinin taktiksel yöntemleri ve biçimleridir.

İran’ın jeostratejik önemi

ABD için Doğu Asya öncelikli olarak ön plana çıkarken Orta Asya da önemini hep korudu. Bu bakımdan ABD’nin Doğu Asya-Orta Asya-Kafkasya-Ortadoğu denkleminde İran’ın jeo politiği çok yönlü önem arz ediyor. Bu nedenle ABD, İran’ı mutlak olarak küresel dünya sistemine dahil etmek istiyor. Obama bu sürecin aktifleştirilmesinde önemli adımlar attı. Özellikle  BMGK artı Almanya  yani 6 ülkenin İran ile yaptıkları nükleer anlaşma  önemli bir adımdı.  İran’ın küresel dünya sistemine dahil edilmesinde önemli bir eşiğin aşılması olarak değerlendirildi. İran’ın küresel sermaye merkezleriyle yaptığı çok kapsamlı anlaşmaların yatırım tutarı olarak yaklaşık 1,5 trilyon dolardı. Aynı şekilde altı yapının kapsamlı bir modernizasyonu  bilişim teknolojisi alanındaki yatırımlar ve özellikle enerji sektörünün doğal gaz ve petrol  üretim alanının genişletilmesi için yapılan hamleler  özellikle küresel sermaye içinde son derece önemliydi. Trump’ın ABD’de seçimleri kazanmasıyla İran ile yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesini açıklaması ve ambargo kararı almasıyla kriz uluslararası ve bölgesel ilişkileri yeniden olumsuz yönde etkiledi.

Biden’in ABD Başkanı seçilmesiyle Obama döneminde imzalanan nükleer anlaşmanın yenilenerek çok daha genişletilmiş bir formatta devam edilmesi için yeni bir sürecin başlatılmasına karar verildi. ABD, önümüzdeki süreçte Ortadoğu politikasındaki dengeleri yeniden belirlerken İran giderek ön plana çıkacaktır. Bu nedenle İran’ın bölgede yeniden politik stratejinin merkez üssü olma olasılığı yüksektir. Bu değişimde askeri güç kullanımı giderek zayıflayan bir olasılığa dönüşürken, uluslararası diplomasi öncelikli olarak yeniden ön plana çıkmaya başladı.

İran ile Çözüm yolları

ABD’nin önde gelen iki stratejisti ve aynı zamanda ABD Başkanlarına danışmanlık yapmış Brzezinski ve Scowcroft, İran üzerine şu değerlendirmeyi yapmaktadırlar: “Bu sorunu çözmenin iki yolu var. Eğer onlardan görüşmelere katılma şart olarak nükleer güç olma çalışmalarını durdurmalarını istiyorsak, onlara bunun karşılığında bir şey vermemiz gerekir… Ancak bundan sonra karşılıklı bir uzlaşma olacaktır. Bu sorunla başa çıkmanın diğer bir yolu da, hiçbir şart koşmadan sizinle masaya oturacağız demektir. Bunun anlamı, ya siz silah üretimine devam eden ama hiç bir ilerleme olmadığı ya da çok savaş olduğu için görüşmelere son verene kadar görüşmeler yapacağız ya da belki gelişme olacaktır. Ancak bu yapıcı olmayan çıkmazın oluşmasına ön şartların konulması konusunda ısrarımız neden olmuştur. Ya her iki taraf için ön şartlardan vazgeçilmeli ya da silahlanmanın durdurulması için ambargonun kaldırılmasına dayalı karşılıklı anlaşmaya gidilmelidir.” [1]

Bu değişiklikler, ABD ve İran arasındaki ilişkilerin alacağı niteliğe bağlı olarak somutlaşacaktır. ABD’nin yürürlüğe koyacağı bu politika, daha çok orta ve uzun vadede uygulanacak bir stratejidir. Bunun ilk verileri somut olarak ortaya çıkmış durumda. ABD, Biden’in başkan yardımcılığı döneminden başlattığı İran politikasına geri dönmek istediğini çok net olarak ifade etmektedir. ABD’nin gelecek dönem stratejisi bakımından İran ile politik-diplomatik ilişkilerin kurulması son derece önemli ve gereklidir.

Önce Ortadoğu/İran Sonra Asya/Çin

 Bugünden başlayan özellikle 2030 yıllardan itibaren artarak devam edecek olan küresel hakimiyet mücadelesi esas olarak Ortadoğu’dan Asya’ya kayacaktır. Rekabet ve çatışmanın merkezinde ise Çin olacaktır. Ancak ABD’nin enerji ve silah küresel tekelleri için Ortadoğu halen stratejik önemini koruyor. Bu nedenle Trmup’ın yaptığı gibi aniden çekilmenin küresel tekeller içinde son derece önemli sorunlara yol açacağı için kriz oluşturmadan aşamalı olarak çekilme planını uygulanacaktır. Krizi aşmanın en önemli yanı da İran ile ilişkilerin yeniden bir istikrara kavuşturulması ve önümüzdeki birkaç yıl içerisinde İran-S. Arabistan-İsrail-Mısır dörtlüsünün yuvarlak bir masada buluşturmayı planlıyor. Ortadoğu’da diplomatik-politik güç ilişkilerinin yeniden belirleyerek kurumsal bir denge oluşturduktan sonra aşamalı olarak çekilmektir.

Pentagon’un en önemli askeri stratejistlerinden Thomas Barnett, yıllar önce ABD’nin Ortadoğu’da başarılı olması için ‘İran politikasında’ gerekli değişikliklerin yapılması gerektiğini vurgularken şunları belirtiyor: “İran’la yapılacak büyük pazarlığı hayal etmek zor olmamalı; diplomatik tanıma gerçekleşir, yaptırımların kaldırılması ve serbest ticaretin açılmasını İran’ın şer ekseninde çıkarılması izler. Karşılığında, İran, ABD’ye Filistin’de iki devletli çözüm ve Şii çoğunluğun kontrolündeki istikrarlı bir Irak için uzun dönemli destek vermeli, bölgedeki terörist gruplara sağladığı desteği kesmeli… daha çok sembolik olarak İsrail’in diplomatik tanınma süreci ile bu devletin var olma haklarının resmi deklarasyonu. Bu adımların atılmadığı bir ortamda Ortadoğu’nun gelecek barışını hayal edemeyiz…” [2]

ABD ve AB, diplomatik ilişkiler çerçevesinde bölgesel politikalarda daha fazla etkin olabilmek için İran’ı küresel sistemin içerisine çekmeye çalışırken, karşılıklı önemli tavizlere açık olduklarını dile getiriyorlar. Obama gibi Biden de İran’ın enerji üretimi için nükleer enerjiyi kullanma hakkına sahip olduğunu belirtirken aynı zamanda İran’ın iç politik dengelerini de etkileyecektir. Biden ise Başkan yardımcısı olduğu dönemde Obama ile birlikte belirlediği politikaları daha üst boyutta geliştirmek istiyor. İsrail’in kaygılarını da dikkate alarak İran’ı yeni bir anlaşmaya ikna etmek için BMGK  ve Almanya ile birlikte bir yol bulmaya çalışıyor.

ABD, İran’ın iç işlerini doğrudan müdahale etmeden değişimi sağlamayı hedefliyor

ABD ayrıca İran’ın iç politik dengelerine  doğrudan müdahale etmeden ama süreci etkileyecek şekilde bir ilişki geliştirmeyi planlıyor. Scowcroft, bunu şu cümlelerle açıklamaktadır: “İran’ın iç politikasına karışmak bence bu bir hata olur. Biz İran’daki eğilimlerin liberalleşmesini teşvik etmeliyiz. Eğer İran halkına sorarsanız, daha açık bir yönetim istediklerini söyleyeceklerdir… İran’daki daha liberal eğilimlerin filizlenmesi için girişmelere başlamalı ve uç görüştekilerin bu evrimi gerçekleştirmesini beklemeliyiz.”[3]

Geçmiş deneylerden ders çıkaran ABD strateji uzmanları İran’ın iç politikasını yönlendirmek için çok daha hassas ve dikkatli olması gerektiğine özel bir vurgu yapmaktadırlar. Brzezinski’nin ifadeleriyle; “Birleşik devletler, İran’da bir rejim değişikliğine dayanmadan demokrasiyi savunmalıdır… ABD hükümeti söylem ve politikalarını, İran’ın içeride daha güçlü demokratik kurumlar kurmasını ve dışarıda diplomatik ve ekonomik ilişkilerin gelişmesini teşvik edecek siyasi bir değişimi desteklemeye odaklanmalıdır.,.”[4]

Biden ekibinin çok hızlı bir şekilde uygulamaya koyduğu ‘yeni’ dönemsel politikaların, İslam dünyasında olduğu gibi İran’da da etkisini göstermeye başlayacaktır. Washington yönetimi bölgenin gerici rejimleriyle ittifak içerisinde değişimi sağlamayı esas alan bir politika izlemeye başlayacağını deklare etti.

ABD’nin politik stratejisinde meydana gelebilecek bir değişiklik, İran’ın bölgesel güç olma politikası ile de doğru orantılıdır. Doğal olarak İran’ın bölgesel güç ilişkileri içerisinde konumlandırılması, aynı zamanda İran’ın küresel sisteme bütünlüklü olarak adapte olmasını sağlayacaktır. “Eğer Amerika, İran’ın sorumluca hareket etmesini istiyorsa, İran’a bölgede sorumluluk vermek zorundadır”[5] değerlendirmesinde bulunan ABD eski savunma bakan yardımcılarından Joseph Nye Jr, İran’ın bölgesel güç olması gerektiğine ilişkin ABD’nin politikalarında meydana gelebilecek bir kısım değişikliklere önemli bir vurgu yapmaktadır. İran’ın istediği tam da böylesi bir roldür.  

Trump’ın bozduğu ilişkileri Biden’in yeniden düzeltme çabası

Küresel güçler, İran ile yaptıkları müzakerede İran’ın nükleer enerji için gereksinim duyduğu % 5’lik zenginleştirilmiş uranyumu kabul ederek, bunun % 20’yi geçmemesi gerektiği konusunda anlaşmanın yenilenmesi için yeniden dolaylı diplomatik görüşmelere başlandı. ABD-İran ilişkileri, Biden ile birlikte yeni bir aşamaya geçecektir. Bu çok kolay olmayacak ama ayın zamanda küresel ve bölgesel ilişkiler bakımından zorunludur.

Küresel kapitalist sistem güçleri de Avrasya stratejinin eksen ülkesi olarak tanımlanan İran’ın bölgesel gücünün küçümsenmemesi gerektiğinin bilincindedirler. İran bölgesel denklem içerisinde rolünü görüyor ve özellikle ABD ile olan ilişkilerinde Trump’ın bozduğu ilişkilerin kalıcı hale gelmesi için pazarlığı en üst noktada tutmaya özen gösteriyor. Sorun şu, İran ile böylesi bir pazarlığın yapılmış olması, bölgesel stratejileri nasıl etkileyecektir? Küresel merkez güçler, neden yeniden İran ile böylesi bir anlaşmaya varmakta çok istekliler? Bu soruların yanıtı özellikle Ortadoğu’nun karmaşık politik sorunlarının geleceğine yönelik çözüm stratejilerini de belirleyecektir.

Uzun pazarlıklara dayanan bu anlaşma, İran eksenli politik dengeleri değiştirmekle kalmayacak, aynı zamanda bölgesel stratejiler de yeni bir format alacaktır. Bölgesel güç dengeleri ve ilişkilerinde önemli değişiklikler oluşacak. İran molla rejiminin, varılan anlaşma çerçevesinde atacağı her adım onun stratejik önemini arttıracak gibi görünüyor olsa da rejimin iç yapısının da aşamalı olarak değişmesi kaçınılmaz görünüyor.

İran’ın küresel sermaye için önemi

İran, Güvenlik Konseyi ve Almanya ile yapacağı stratejik anlaşmayla, yakın gelecekte, küresel ekonominin önemli halkalarından biri haline gelebilir. Ekonomisinin yeniden canlandırılması ve küresel sermayenin bu ülkeye akışının hızlandırılması için karşılıklı bir kısım değişikliklere gidilecek. İran, uygulanan ambargo nedeniyle zararının 120 milyar dolar olduğunu iddia etmişti. Anlaşmanın uygulamaya konulmasıyla İran’a 15-20 milyar dolarlık aktif bir sermaye akışı olacaktı.[6] İran ekonomisinin yeniden canlandırılması bakımından son derece önemli olan bu kararlar, aynı zaman küresel sermayenin İran’a akmasında aktif bir rol oynayacaktı. Önümüzdeki 5 yıl içerisinde İran, G20’lerin yeni bir üyesi olarak Ortadoğu’da önemli bir rol üstlenecekti. Trump ile bu süreç kesintiye uğradı ama Biden ile daha üst düzeye çıkacak koşullar oluşmaya başladı.

Sonuç; ABD’nin İran stratejisini yeniden değiştirmeye karar vermiş olması, Ortadoğu’da Molla rejimiyle kuracağı yeni ittifak bütün dengelerin yeniden oluşturulması anlamına gelecektir. Ortadoğu ve Orta Asya’nın belki de jeo stratejik önemi bakımından ön plana çıkan tek ülke İran’dır. Bu nedenle İran ile olan ilişkiler, güç ve ittifak ilişkilerini yeniden tanımlayacaktır. Çin ve Rusya’nın İran ilişkileri bunun somut bir örneğidir.

ABD, İran üzerinde hakimiyet kurarak hem Ortadoğu’daki mevcut dengeleri korumak hem de Asya jeo politiğinde önemli bir güç olarak yanında görmek istiyor daha isteyecektir. Biden yönetimi özellikle Çin ile başlattığı ekonomik, politik, askeri ve diplomatik rekabette ve çatışmada etkili olabilmesi için İran gibi hem jeo politik konumu hem de enerji yataklarıyla güçlü olan bir ülkeyi yanına alarak bölgesel üstünlüğünü teyit etmeye çalışıyor.

Ne kadar başarılı olur birlikte izleyelim.

 



[1] BRZEZİNSKİ Zbigniew and GATES Robert M., America and the world, Profile publications Ist. 2008, p.77

[2] BARNETT Thomas AM, The Pentagon’s New Map,A Futur Worth Creating ,  New York, Paperback –2004, p. 121.

[3]  America and the World: Conversations on the Future of American Foreign Polic, New York, 2008,  p 68.

[4]  BRZEZİNSKİ and GATES Iran: Time for aNew ApproachReport of an Independent Task ForceSponsored by the Council on Foreign Relations,  Council on Foreign Relations Press Release, 2004

[5] NYE JRY Joseph., The Paradox of American Power, Oxford University Press publications,   New York, 2002, p.96

[6] Indira Lakshmananç Iran to Reap $7 Billion in Sanctions Relief Under Accord, November 24, 2013, http://www.bloomberg.com/news/articles/2013-11-24/iran-to-reap-7-billion-in-sanctions-relief-under-accord,