Tarihin bütün evrelerinde zorunlu haklı savaşlar dâhil olmak üzere bütün savaşlar, insanlığı ait bütün değerleri yok ettiğini, toplumların yaşamlarında gözyaşı ve acılar baktığını hep birlikte yaşadık görüyoruz. Geçmiş tarihimizde olduğu gibi bugün Ukrayna-Rusya arasındaki savaşta görülüyor. Savaş tüm maddi ve manevi varlıkları yok etmenin, işkencelerin ve tecavüzcülerin olağanlaştığı şiddetin en üst boyutta hissedildiği bir çatışma alanıdır. Bu nedenle savaşlar insanları doğal yaşamdan koparan, göçe zorlayan hayatın en zorlu dönemini ifade eder. Savaşlar ile soykırımlar arasında her zaman bir ilişki bulunur. Savaşlar sadece askerlerin ölmesi değil aynı zamanda milyonlarca kadın ve çocuğun yer aldığı sivillerin ölmesi, bir toplumun zorla yerlerinden sürülmesi bir bakıma tarihin, kültürel ve toplumsal değerlerin yok edilmesi olarak karşımıza çıkıyor. Doğaya karşı en büyük düşmanlık savaşlarla yapılmaktadır.
Osmanlıdan başlayan yeni cumhuriyet Türkiye ile devam eden ‘isyanları bastırma’ adı altında Kürtlere yönelik katliamların adıdır. Aynı şekilde geçmişten günümüze kadar iktidar olan egemenler, ezilen halklarımız üzerinde ki baskılarla acımasız yüzünü göstermiştir. Ağrı, Zilan, Dersim katliamı buna örnek olarak verilmektedir.
Savaşlarda kültürel değerlerin ve tarihin yok edildiğini Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de görüldü. Yani savaşlar aynı zamanda kültürel soykırımın yaratıcılarıdır. Çünkü savaşlar eğitim kurumları yok edilir, kütüphaneler yok edilir, eğitime son verilir.
Savaşlar belki de en çok kültürel ekolojik soykırıma yol açmaktadır. Çünkü savaşlar doğanın bir bütünün tahribat eder, doğayı yok eder. Bir bombanın binlerce dönüm ormanı yaktığını ve günlerce ormanların yandığını çok kez gördük. Bombaların insanlar gibi hayvanları da yok ettiğini biliyoruz. Yani savaş doğayı yok eder, bu nedenle insanlığı da yok ediyor.
Birinci Dünya Savaşında yaklaşık 65 milyon asker katıldı. 10 milyon asker, 7 milyon sivil olmak üzere toplam 17 milyon insan yaşamını yetirdi ve yaklaşık 21 milyon kişi de yaralandı. İkinci Dünya Savaşı insanlık tarihinin en kanlı savaşı olarak bilinir. Birinci Dünya savaşı öncesinden Osmanlı devletinin Ermeni tehcire zorlaması nedeniyle 1,5 milyona yakın Ermeni’nin Anadolu topraklarında öldüğü belirtilir.
Savaşta yaklaşık 75 milyon insan yaşamını yetirdi. Bunların 27 milyonu Sovyet, 10 milyondan fazlası Çinli, 6 milyonu Yahudi ve bunların yaklaşık 1,5 milyonu Polonya’daki kamplarda zehirli gazlarla katledildi.6 milyondan fazlası Alman, 3 milyondan fazlası Polonyalı, 2,5 milyonu Japon ve 1,5 milyonu Yugoslav olarak belirlenmiş. Birinci Dünya savaşında ölenlerin % 59’u asker, % 41’i sivil olarak verilmiş. İkinci dünya savaşında ise tersine yaşamlarını yetirenlerin % 67’isi sivil, % 33’ü asker olduğu belirtilmiş.
İkinci dünya savaşında, Yahudilerden sonra soykırıma tabi tutulan etnik gruplardan biri de Çingeneler oldu: 1972 yılında 3 Ağustos tarihi Romanlara uygulanan soykırımı anma günü olarak ilan edilmişti. II. Dünya savaşında Nazi terörünün on binlerce Roman kurbanı olduğu tahmin ediliyor. Çingene kurbanların çoğu toplama kamplarında hayatlarını yitirmişlerdi. Ancak savaş döneminde Avrupa’nın pek çok ülkesinde öldürülen göçebe Çingenelerin kaydının bile tutulmadığı biliniyor. Romanlar, Naziler tarafından “Avrupa kültürünü yozlaştıran, toplumun saf yapısını bozan çalışma ve sosyal hayatı dejenere eden bir etnik grup” olarak ilan edilmişlerdi ve Yahudilerle birlikte “imha edilmeleri” için karar da alınmıştı. 3 Ağustos 1944 tarihinde bir gün içinde ölüm kamplarında üç bin Roman katledilmişti. Auschwitz-Birkenauba kamplarına 14 ülkeden getirilen Romanlar o dönemde bu kamplarda Yahudi ve Polonyalıların ardından üçüncü en büyük etnik grubu oluşturuyorlardı. Tahmini olarak 3 milyon Çingene/Romanın soykırıma tabi tutularak öldürüldüğü belirtiliyor.
İkinci dünya savaşından sonra ABD liderliğinden küresel kapitalist dünyanın yeniden dizayn edilmesi ve buna paralel olarak NATO gibi askeri örgütlerin oluşturulması ön plana çıktı.
İkinci dünya savaşından sonra farklı kıtalarında işgaller, savaşlar bir birini takip etti. 1955-1975 yılları arasında Vietnam önce Fransasızlar sonra ABD tarafından işgal edildi. 20 yıl boyunca süren savaşta 2,1 milyon Vietnamlı yaşamını yetirdi. Aynı şekilde 1,9 milyon insan yaralandı. Yaklaşık 60 bin ABD askeri işgal sırasında öldü ve 300 bin asker de yaralandı.
Eylül 1980- Ağustos 1988 tarihleri arasında, Irak ile İran arasındaki savaşta 1,5 milyondan fazla askeri ve sivil öldü.
Yakın tarihimize baktığımızda, 16 Mart 1988 tarihinde Irak’ta Saddam rejimi, Sekiz MiG-23 uçakla Irak-Kürt bölgesindeki Halepçe kasabasında Kürtlere yönelik kimyasal gazlarla bir soykırım yapıldı. Atılan kimyasal gazlarla Halepçe ‘de 8.000’den fazla sivil öldürüldü ve 10.000’den fazla insan yaralandı.
2001 yılında ABD’nin El Kaide’nin İkiz Kuleleri vurduğu iddiasıyla Afganistan işgal edildi. İngiltere merkezli uluslararası yardım kuruluşu Save the Children (Çocukları koruyun), Birleşmiş Milletler verilerine göre 2005-2019 yılları arasında Afganistan’daki savaşta en az 32 bin çocuğun yaşamını yitirdiğini ya da yaralandığını açıkladı. Aynı şekilde Afganistan’da 45 binden fazla Afgan güvenlik görevlisi ve 10 bine yakın Taliban’ın öldüğü tahmin ediliyor. BM’nin verilerine göre 2009 yılından bu yana Afganistan’da ölen sivillerin sayısının da 70 binden fazla olduğu tahmin ediliyor.
Irak üzerine yapılan uluslar arası araştırmalara göre Mart 2003 tarihinde ABD ve müttefiklerinin Irak’ı işgal etmesinden sonra tahmini olarak 2 milyon sivilin yaşamını yetirdi. Yaklaşık 2 milyon kişinin göç ettiği, bunların % 60’nın kadın ve çocuk olduğu biliniyor.
Aynı durum Suriye’de gerçekleşti. On binlerce sivil yaşamını yetirdi. IŞİD, Kürtlere yönelik katliamlara yöneldi. Koban’i IŞİD tarafından işgal edilerek, Kürt sivillere açıktan saldırdı. Türkiye, hem IŞİD hem de El Nusra tarafından Kürtlere yönelik gerçekleştirilen saldırılara açık destek verildi. Aynı şekilde yapılan saldırılar nedeniyle 6 milyonun üzerinde Suriyeli ve Kürt topraklarını terk etmek zorunda kaldılar.
Bugün aynı durum Rusya’nın Ukrayna’ya karşı boşlattığı savaş başta Avrupa olmak üzere bölgemizi de doğrudan etkilemektedir. Sivillerin ölümleri binlerle ifade edilmeye başlandı. Bugün 3 milyona yakın Ukraynalı ülkesini terk etmek zorunda kaldı.
Küresel kapitalist dünya sistemi dünyanın her kıtasında kendi çıkarları ve amaçları için dünyanın her yerine savaş alanına döndürmeyi bir strateji olarak her zaman uyguluyor. Bütün savaşların hedefinde her zaman toplumun yoksul kesimlerinin olduğunu bütün savaş sonuçlarında gördük. Tersine savaşlar dünyanın küresel tekellerin akan kanlar üzerinden büyük karlar elde ettikleri verilerle ortaya çıktı.
Küresel sistemin güçleri askeri seçeneğini sürekli gündemde tutarak halkların özgürlük mücadelelerine karşı savaş açtılar. İkinci dünya savaşından sonraki halkların ulusal kurtuluş mücadelelerinde özellikle Asya ve Afrika’da sömürgeciliğe karşı savaşta bu çok net olarak görüldü. Örneğin Afrika’da İngiltere’nin, Fransa’nın ve Belçika’nın, Asya’da Fransa, ABD ve Japonya’nın, Latin Amerika’da İspanya ve ABD gibi ülkelerin bölgesel ulusal kurtuluş savaşlarında binlerce insanın katledilmesi, dillerin, kültürlerin yok edildiğini gördük.
Tarihsel olarak savaşların boyutuna ve düzeyine bakılmaksızın her koşulda sarsıcı etki yarattığı bir gerçektir. Bu nedenle küresel dünya sistem, 21.yüzyılda bölgesel savaşlar üzerinde toplumsal ve politik değişimleri yapmaya zorlarken aynı zamanda ekolojik, kültürel ve etnik soykırımlara devam edeceğini gösteriyor. 21.yüzyılın ilk çeyreğinde bunu gördük. İnsanlık derin yaralara insani erdemlere ve değerlerini kaybetmek gibi büyük bir soykırımla karşı karşıyadır. Bu bakımdan ezilen halkların, ezilen etnik ve dini grupların ve ekolojik mücadelelerin birlikte yürütülerek savaşların durdurulması artık bir zorunluluktur.