Güncel HaberlerMakaleler

Dr. MUSTAFA PEKÖZ: RUSYA-UKRAYNA SAVAŞININ KISKACINDA TÜRKİYE


Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik başlattığı askeri harekâta karşı küresel çapta bir tepki oluştu. ABD ve AB tarafından uygulanmaya konulan ekonomik ambargonun kapsamı, Rusya’nın uluslar arası ilişkilerinin bütünün kapsayacak düzeye çıkartıldı. Rusya’nın özellikle küresel çapta çok güçlü olduğu enerji, finans ve askeri alanda beklenilenin üstünde bir ambargo ile karşılaşması sarsıcı etkileri sadece Rusya’da değil aynı zamanda Avrupa başta olmak üzere küresel dünya ekonomisi üzerinde ciddi olumsuz bir etkisi olacağı açıktır. Ambargo’ya G-7’lerle birlikte Güney Kore, Avustralya gibi ülkeler de dahil oldu. Rusya’yı mutlak olarak destekleyen Çin dahi, Ukrayna’ya sembolik yardımlar yaparak tarafsızlığını vurgulayan mesajlar verdi. Buna rağmen Batı dünyası en azında Rusya-Ukrayna görüşmelerinin sonuçlarına göre önümüzdeki birkaç aya kadar bu politikayı devam ettireceğini gösteriyor.

Türkiye, bölgelere ve ülkelere göre belirlediği ekonomik-diplomatik-politik ilişkiler belirli bir strateji içerisinde yürütemediği için çıkan her krizde doğrudan etkilenen ve zorunlu olarak rota değiştiren ülke haline geliyor. Libya, Suriye, Ortadoğu ve özellikle Doğu Akdeniz’de çok net olarak görüldü. Aynı durum Rusya-Ukrayna dengesinde yaşanıyor.

Ankara’dan Çelişkili Açıklamalar

Türkiye, oluşan politik saflaşmada nasıl bir tutum alacağını kestiremedi. Her iki tarafla denge ilişkileri kuran Ankara,  ABD ve AB merkezli başlayan ekonomik-diplomatik-politik kıskaca ne tam dahil oldu ne de dışında kalmak istedi.  Ankara prensip olarak Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri operasyonunu desteklemiyor. Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasını ‘ilhak’ olarak görüyor. Donetsk ve Lugansk bölgelerinin bağımsızlıklarının ilanına kesinlikle karşı çıkıyor. Bu nedenle stratejik çıkarları gereği Ukrayna-Rusya dengesinde aslında Ukrayna’nın yanında yer alsa da çıkarları gereği Batı gibi bunu kesin bir tutum olarak veya yüksek sesle dillendirmiyor.  Ankara bugüne kadar Ukrayna meselesinde Rusya ile açık bir tartışmaya veya sorun yaratacak diplomatik bir çatışmaya girmedi.

Rusya’nın askeri harekâta başladığını uluslar arası kamuoyuna duyurduğu andan itibaren Türkiye’de farklı sesler geldi. Önce cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrika gezisinde dönerken, Rusya ile kurulan ‘derin’ bağlılığı bir anda unutarak ‘NATO boş laf konuşuyor, harekete geçmelidir’ mesajını verdi.  Çavuşoğlu, ‘Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri harekâtını kesinlikle desteklemiyoruz ve derhal durdurulmalıdır’ açıklaması yaptı. İçişleri Bakanı Soylu da ‘ABD ve NATO’yu müdahale etmedikleri için pasiflikle, işe yaramazlıkla’ itham etti.  Birkaç gün sonra dış politikada nispeten kendilerini toparlayarak, Rusya’nın operasyonuna karşı olmalarına rağmen, Moskova ile ilişkileri dengeli yürütmeye başladılar. Her iki taraf arasında arabulucu olmak isteklerini dile getirildi. Cumhurbaşkanı kendisini biraz toparlayarak denge politikasını yansıtan ‘ne Rusya’dan ne de Ukrayna’dan vazgeçeriz’ dedi.

Rusya-Ukrayna Dışişleri Bakanlarının Antalya’da Buluşmasında İsrail Faktörü

Ankara’nın AB ve ABD’nin Moskova ile nerdeyse diplomatik ilişkilerini kesme noktasına geldiği bir zamanda arabulucu rolünü oynamaya yönelmesi anlaşılır bir durum. Bu nedenle  Çavuşoğlu’nun önerisiyle  iki ülkenin Dışişleri Bakanını, turist bekleyen Antalya’da yüz yüze bir görüşme gerçekleştirdiler. Arabulucu ve çözüm gücü olma konusunda Ankara’nın çabaları pozitif olarak görülmesi ve olumlu karşılanması doğaldır. Ancak bu görüşmenin yapılmasında İsrail’in de ısrarcı olduğuna dikkat çekmek gerekir. İsrail, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri operasyonunda ciddiye alınabilir tek bir açıklama yapılmadı. İsrail Başbakanı Moskova’ya giderek Putin ile görüştü. Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın Yahudilerin Rusya’ya karşı açık tepki göstermesine dair yaptığı açıklama görmezden gelindi.  İsrail, Rusya ile Ukrayna arasında gizli mekik diplomasisini çok yoğun olarak uyguladı. İsrail Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ziyareti ile Antalya’da Ukrayna-Rusya Dışişleri Bakanlarının görüşmesiyle eş zamanlı olması bir tesadüften ibaret olmadığı, gelişmeleri takip edenlerin görebileceği bir sonuçtur. Görüşmeden ciddiye alınabilir bir sonuç çıkmayacağı tahmin edilmesine rağmen diplomatik ilişkilerin devamlılığı bakımından önemsendi. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov‘un gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlarda önemli mesajlar içeriyor. Ancak ‘Avrupa ülkelerinin görüşlerinin de dikkate alınarak sorunun çözüme kavuşturulmasını istiyoruz’ açıklaması önemlidir. Lavrov, AB’nin talepleriyle uyumlu bir anlaşmanın yapılabileceği mesajını verdi. Örneğin ‘Ukrayna’nın Federatif bir devlete dönüşmesi, Kırımın tanınması ve Ukrayna’nın NATO’ya katılmaması’ gibi bir kısım temel unsurlar üzerinden anlaşma sağlanabilir mesajını verdi. Önümüzdeki günlerde Putin-Zelensky arasında olası bir görüşme yerinin İstanbul olması da sürpriz sayılmaz.

 Türkiye için Ukrayna’nın Önemi

Türkiye-Ukrayna ilişkileri, Karadeniz havzası üzerinden fiilen komşu olmaları nedeniyle önemseniyor. İki devlet arasındaki ilişkiler özellikle ekonomik, askeri ve politik bakımdan çok daha kapsamlı ve derindir. Ukrayna’nın bir bölümü uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu toprakları içindeydi. Türkiye, bugünkü uluslar arası gücünün zayıflığı ve  oluşan dengeledi nedeniyle açıkça ifade etmese de stratejik yönelimlerinin merkezinde Kırım önemli bir yer tutar. Bir bakıma kendisini Kırım’ın gizli hak sahibi ve mirasçısı olarak gördüğü içir Rusya’ya katılmasına her fırsatta karşı çıktı. Kırım’ın Ukrayna topraklarında olmasında yapacağı politik ve diplomatik müdahalelerle, Rusya’nın elinde olması birbirinden oldukça farklıdır. Türkiye’nin Ukrayna üzerinde artabilecek olası politik etkisi hem Karadeniz’de hem de Avrasya politikasında kendisine yeni bir alan açması bakımından da önemseniyor.

Ukrayna’yı önemli kılan diğer bir husus ise ekonomik ilişkilerdir. Türkiye tarım ülkesi olmakla birlikte bugün tarımda dışa bağımlı hale gelmiş bulunuyor. Ukrayna ise tersten dünyanın önde gelen tahıl üreticisi ülkelerden biridir. 2021 yılında yaklaşık 54 milyon ton tahıl üretimi yapılmış ve bunun 26 milyon tonu buğdaydır. Türkiye, sadece buğday ithalatının % 13,4’ünü Ukrayna’dan karşılıyor. Son yıllarda Ukrayna’dan Türkiye’ye özellikle Antalya bölgesine önemli oranda turist gelmeye başladı. 2019-2021 yılları arasında corona virüs’e rağmen Türkiye’ye en çok turist % 17,9 oranla Ukrayna’dan geldi. Önümüzdeki yıllarda Ukrayna’dan gelecek turist sayısının Rusya ve Almanya’dan sonra üçüncü sırada yer alacak gibi görünüyor. Aynı Türkiye, Ukrayna ile askeri alanda ilişkilerini geliştirmek ve kalıcı hale getirmek istedi. Çok sayıda İnsansız Hava Aracı İHA ve SİHA’ları Ukrayna ordusunu sattı. Bunlar özellikle Ukrayna’da ayrıldıklarını ilan eden ‘Donetsk ve Lugansk Özerk’  bölgelerinde çok yoğun olarak kullanıldı.  Rusya, Ukrayna’ya yönelik başlattığı operasyondan sonra da İnsansız Hava Araçlarını gönderdiği anlaşıldı.

Türkiye’nin Korumak İstediği Rusya Dengesi

Rusya’nın Türkiye ile ilişkileri stratejik olmayıp dönemsel dengelere göre şekillendiğini Lavrov birkaç açıkça dile getirdi. Belirli çıkarlar üzerinde kurulan ilişkilerin giderek ‘zorunlu’ bağımlılık ilişkisine dönüştüğünü söyleyebiliriz. AKP iktidarının izlediği tarım politikasıyla    tarımsal alanda Moskova’ya bağımlı hale geldi denebilir. Örneğin 2021 yılında Türkiye, Rusya’dan 1,8 milyar dolar değerinde 6,7 milyon ton buğday olup ithal edilen buğdayın % 67’isini oluşturuyor. 1.4 milyar dolar değerinde 2,5 milyon ton soya, 1.1 milyar  dolar değerinde 913 bin ton ham ay çiçek yağ, 309 milyon dolar değerinde 1,2 milyon ton arpa, 235 milyon dolar değerinde  1,1 milyon ton kepek ithal etti. Yani Türkiye tahıl ürünlerinden çok açık olarak Rusya’ya bağımlı hale gelmiş bulunuyor.

Türkiye’nin en büyük nükleer santrali Rusya tarafından yapmaya devam edilen Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin (NGS) olup 2023 yılında faaliyete geçecektir. Yıllık enerji üretim kapasitesi 4 bin 800 megavat olup 15 yıl boyunca enerji üretimi Rusya tarafından yapılacak ve Türkiye’ye satacaktır. Dünyanın hiç bir yerinde böyle bir nükleer üretim politikası yok.  BOTAŞ’ın 2020 yılı verilerine göre Türkiye, Rusya’dan, MaviAkım boru hattında 47.3 milyon metreküp, TürkAkım’dan ise 46.9 milyon metreküp gaz alma kapasitesine sahip. Türkiye’nin doğal gaz ithalatında yüzde 33.42’lik pay ile Rusya ilk sırada bulunuyor. Bir başka ifadeyle Türkiye’nin enerji alanında Rusya’ya çok yönlü ve zorunlu bir bağımlılığı bulunuyor.

Rusya, Türkiye için özellikle turizm için son derece önemli bir konuma gelmiş bulunuyor.  Son yıllarda Rusya’da gelen turist sayısı ilk sıralara oturdu. 2019 yılında coronavirüs pandemi öncesinde Türkiye’ye gelen Turist sayısı 45,3 milyon olup bunun 6,9 milyonu Rusyalı turistlerdir. Bu da toplam turistlerin % 15,0’ine denk geliyor. Türkiye’nin döviz girdileri bakımından turizm son derece önemlidir. 

Rusya ile Türkiye arasındaki S-400’ler üzerinde kurulan bir askeri işbirliği olmasına rağmen bunun her iki taraf açısından sürdürülmesi olmadığı ve özellikle Ankara için NATO askeri stratejisi nedeniyle ciddi sorunlar oluşturduğu çok açıktır.

Uluslararası Güçlerin Türkiye Üzerinden Artan Baskısı

Ukrayna-Rusya çatışmasının en kısa sürede sonlanması özellikle Türkiye için ciddi bir politik rahatlama yaratacaktır. Küresel dünyanın  önemli devletlerinin ve şirketlerinin hep birlikte Moskova’ya karşı toplu bir ambargo saldırısına yöneldikleri bir zamanda Türkiye’nin tutumunun önemli olduğu sıklıklı vurguladı. Türkiye’nin Montrö Sözleşmesine uygun olarak Çanakkale ve İstanbul Boğazların deniz trafiğine kapatılması talebi gündeme geldi ve Ankara buna uygun adımlar atarak Rusya’ya ait 3 savaş gemisinin Karadeniz’e geçişine geçici olarak izin vermediğini açıkladı. Bu durum hem ABD-NATO hem de Rusya bakımından dikkatle izlendi denebilir.  Ankara’nın NATO ile birlikte Ukrayna’nın yanında yer aldığını, Rusya’nın askeri güçlerini hemen çekmesi gerektiğini ve hatta yeni İHA ve SİHA’lar göndermesi bakımından safını dolaylı olarak belirmemiştir. Ancak AB, ABD, G-7’ler  başta olmak üzere onlarca ülke Moskova’ya karşı ekonomik ve diplomatik ambargo uygularken Türkiye, bu sürece dahil olmadı ve olmayı düşünmüyor. Veriler dikkate alındığında bunun özellikle çok kırılgan ve zayıf Türkiye ekonomisini bütünüyle felç edeceği açıktır. Ukrayna-Rusya çatışması uzun sürerse, Türkiye, İran’a yönelik uygulanan ambargonun delinmesi iddiası gibi  benzeri ve daha sarsıcı  bir durumla karşı karşıya gelme olasılığı yüksektir.

Rusya’nın Ankara Büyükelçisi’nin Parlamentoya gelerek Rusya-Türkiye Parlamento Dostluk Grubunu ziyaret  ettiğinde adeta Ankara’yı tehdit eder gibi bir  açıklama yaptı. Moskova, Batı’nın topeykün ekonomik-politik-diplomatik ambargosu karşısında Ankara’nın bir kısım diplomatik girişimlerini destekleyecektir. Ancak, Moskova, Ankara’nın Montrö Sözleşmesini gerekçe göstererek Savaş Gemilerini Karadeniz’e açılmasına izin vermemesinin karşılığını önümüzdeki süreçte ekonomik ilişkilere açıktan yansıyacaktır. Askeri olarak da Suriye’de  kapsamlı bir operasyon yaparak Türkiye’nin bölgede çıkmasını hızlandıracaktır. Aynı şekilde Demokratik Suriye Güçlerinin politik statüsünün hem Birleşmiş Milletler kontrolünde süren görüşmelerde hem de Şam rejimiyle olan ilişkilerde çok daha belirginleştirecek adımlar atacak gibi görünüyor. Yani Türkiye’nin Ukrayna politikasının karşı hem ekonomik olarak hem de Suriye’de cevap verecektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir