Türkiye’de seçimler en zor dönemlerde dahi yapıldı. Partiler ve politikacılar seçim beyannameleri ile toplumun karşısına çıktılar ve oy isterler. Ortaya çıkan sonuçlar herkes tarafından kabul edilirdi. Sistem içerisinde iktidarlar, hükümetler değişir ama güç ilişkileri esasen aynı kalırdı. Ancak 14 Mayıs 2023’te yapılacak olan seçim, geçmişteki seçimlerden farklı olarak tarihsel bir öneme sahip. Genelde her seçimde aynı kavram kullanılsa da neden bu seçim daha fazla önem arz ediyor.
Birkaç saptama yapalım
Birincisi, Türkiye’de toplum politik olarak sağ eğilimli politik çizgiye sahiptir. Örneğin eğer CHP’yi Sosyal Demokrat olarak değerlendirirsek en yüksek oy oranı 1977’de seçimlerinde aldı. Ecevit’in liderliğindeki CHP %42 civarında oy aldı.
İkincisi, Toplumun dinsel değerleri geçmişten bugüne çok ciddi oranda değişmedi. Din sosyolojisi bakımda Sünniliğin çok ciddi olarak egemen olduğu ve gündelik yaşamda çok daha fazla hissedildiği görülür. Alevilik gibi sistem tarafından sürekli baskı altına alınmış farklı inanç gruplarına sahip olanların azınlıkta olmaları ve toplumsal değişimde tek başına etkide bulunamayacakları da bir gerçeği oluşturuyor.
Üçüncüsü, Türkiye’de etnik kimlik sorunun çok yönlü devam ettiği veya ettirildiği bilinen bir gerçek. Sistemin kuruluşundan bu yana asimilasyona dayanan ‘Türkleştirme’ politikası önemli oranda başarılı oldu denebilir. Bugün Kürtlerin asimilasyona karşı durdukları politik pozisyon, yine iktidarda kalmanın önemli bir aracı haline getirildi. Özellikle Türkleştirilmiş kesimlerde bunu çok daha belirgin hale geldiğini söyleyebiliriz. Bir başka ifade ile Alevi-Sünni, Kürt-Türk gibi kimlik ve etkin ayrıştırma esas olarak devletin izlediği önemli ve etkili bir politikadır.
Dördüncüsü, Tarihsel olarak devletle ideolojik ve politik bağları koparmamış olan ve bütün kritik dönemlerde devlete destek vermiş, devletin de aktif olarak desteklediği cemaatler, bugün fiilen iktidar gücü olmuşlardır.
Beşincisi, Toplumda niteliksel bir değişim isteyen, mevcut sisteme esasta karşı olan ve bunun mücadelesini yıllardır sürdüren devrimci- sosyalistlerin toplam oy oranı ise %5’i geçmemiştir. Nesnel olarak bu oy oranı yüksek olması gerekir ama tarihsel olarak bakıldığında bu nesnel durum toplumsal tabana dönüşmemiş.
Altıncısı, bugün Türkiye’nin toplumsal değişiminde aktif güç olan Kürt politik hareketi, ciddiye alınabilir bir toplumsal taban oluşturmuş olmasına rağmen bu da tek başına sistemde niteliksel bir değişimi yaratacak durumda değildir. Ancak bugünkü politik dengeler içerisinde politik değişimi zorlayabilecek bir kısım değişimlerde etkili olabilecek düzeye gelmiş bulunuyor.
Nedenlerini olursa olsun yukarıda saydığımız olgular halen çok ciddi oranda etkisini hissettirmektedir.
14 Mayıs 2023 tarihli seçimde belirlenecek politikanın objektif ve gerçekçi olması son derece önemlidir. 21 yıldır iktidar olan AK Parti. Türkiye toplumunun İslamlaştırılmasında önemli bir rol oynadı. AK Parti aynı zamanda devlet kurumlarının İslamcı geleneklere göre yönetilmesi için ciddi adımlar atmaya başladı. Devlet tarafından desteklenen cemaatlerin devlet kurumlarındaki örgütlenmesi çok yönlü gelişti ve belirli bir hakimiyet kurduklarını söyleyebiliriz.
AK Parti 2013 yılına kadar devleti belli bir dengeler içerisinde yönetirken özellikle 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra iktidarın otoriterleşmesini hızlandırdı, sistemi merkezileştirilip tek elde yönetilmesi için somut adımlar attı. Darbe girişimi gerekçe göstererek Olağanüstü Hal ilan edilmesi ile sistem içerisindeki muhalif güçler önemli oranda tasfiyesi edildi. 2018’de yapılan Anayasa Referandumu ile merkezleşme- otoriterleşme kurumsal bir düzeye çıkartıldı. Devletleşen AKP iktidarı MHP ile birlikte kurdukları Cumhur ittifakı, sistemi en küçük hücresine kadar kontrol etmeyi bir strateji olarak benimsediler ve uyguladılar.
Aynı şekilde devletin silahı kurumları dışında SADAT gibi özel militarist güçler oluşturdular. Bugün kamuoyunda sıklıkla tartışıldığı üzere Ülkü Ocakları, Hizbullah, Osmanlı Ocakları gibi iktidarı açıktan destekleyen kurumların da silahlı güç olarak sokaklarda konumlandırılmaya başlandıkları iddia edilmektedir. Bütün bulgular bugünkü Türkiye’nin toplumsal politik gerçeğini oluşturuyor. Bütün bu gerçeklerin hesaba katılması ve buna uygun bir politikanın belirlenmesi son derece önemlidir.
Genel olarak sosyalistler-devrimciler, seçimlere büyük rol biçmezler. Sistemin değişmesini esas alırlar. Ancak genel doğru her koşulda geçerli değildir. Güç ilişkilerini nasıl şekilleneceği, toplumsal değişim için ne gibi sonuçlar yaratacağı hesaba katılmalıdır. Aksi taktirde genel geçer değerlendirmelerle, politik ve toplumsal değişim sağlanamaz.
Biliyoruz ki bu seçimler esasen iktidar ve devlet muhalefetinin iç dinamikleri arasında geçecektir. Bugünkü iktidar kendi varlığını devam ettirebilmesi için 14 Mayıs 2023 seçimlerini kazanmak zorundadır. Yeniden iktidar olmaları demek; Türkiye’nin toplumsal ve politik olarak artık dönüşü olmayan bir yola girmesi anlamına gelir. Bu nedenle sistemin iç dengelerindeki çatışmalardan ve rekabetten yararlanmak, toplumsal değişim için yeni olanaklar yaratmak, güç ilişkilerini buna göre belirlemek önem arz ediyor.
Bir yandan sistem bütünüyle otoriterleşmesini sağlayacak bugünkü iktidar, diğer yandan sistemin nispeten burjuva demokrasisine doğru evrilmesini sağlayacak muhalefet. Her ikisi arasında nitelik ise bir fark olmadığı gerekçesiyle karşı çıkmak, oy kullanmamak fiilen bugünkü iktidarı yani MHP AK Parti ittifakına dayanan ‘tek merkezli’ otoriterleşmeyi desteklemektir.
Aynı şekilde ilerici-demokratik güçlerin, bir blok olarak parlamentoda kendini çok daha ciddi olarak hissettirmeleri, önümüzdeki dönemde sistem içi değişikliklerde rol alabilmelerine olanak sunacaktır. Parlamento seçimlerinden oy kullanıp 80 milletvekili çıkartılması bir bakıma mecliste dengeleri belirleyecek bir güce ulaşılması anlamına gelir. Gelecekteki yıllarda politik ve toplumsal değişimi etkileyecek ve rol üstlenecek bir sürecin başlangıcı olabilir.
Bugünkü koşullar içerisinde devrimci demokratik güçlerin, toplumu örgütleyip sistemde niteliksel bir değişim yaratacak bir potansiyellerinin olmadığı gerçeğini dikkate alarak bu sürecin oluşması için çok yönlü olanaklar yaratılmalıdır Bunun öncelikli koşulu mevcut iktidarın politik olarak yenilgiye uğratılmasıdır. Hiçbir yoruma yer bırakmayacak kadar net söylemek gerekirse, bunu iki yolu vardır. Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı olmasını desteklemek ikincisi merkezinde Yeşil Sol Parti’nin olduğu Emek Ve Özgürlük Blokunun parlamentoda ciddi bir güç olarak temsiliyetini sağlamaktır.
Yani ‘Parlamento da oylar Yeşil Sol Parti’ye, cumhurbaşkanlığında Kılıçdaroğlu’na” çağrısını yapmak en doğru hem taktik hem stratejik olarak en doğru karar olur.