AKP-MHP ittifakına dayanan iktidar, izlediği bütün saldırı ve baskı politikalarına rağmen yönetme inisiyatifini önemli oranda kaybetmiş buluunuyor. Karizmaktik ve etkili lider konuumuunda olan cumhurbaşkanı Erdoğan, geçcmişten çok farklı olarak artık gündemi belirleyemiyor. İzlediği politikaların toplum üzerinde etkisi önemli oranda kırıldı. AKP ve cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politik inandırıcığı ve söylemleri artık güven vermiyor. Cumhur İttifakından kitlesel kopuşlar devam ediyor.
AKP-MHP ittifakı, mevcut iktidarını koruyabilmek için çok yönlü arayışlara girdi. Bunlardan biri devlet bürokrasisini bütünüyle kontrol etmek ve bir bakıma devletten çok iktidarı ‘özel’ gücü haline getirmektir. 20 yıllık iktidarına rağmen devlet bürokrasisini istediği şekilde kontrol edemediği CHP lideri Kılıçdaroğlu’na giden özel ve gizli bilgilerden anlayabiliyoruz. Cumhurbaşkanı tam bir kontrol sağlamak ve bürokrasiden CHP’ye bilgi akışını kesmek için merkezi devlet kurumlarına sürekli yeni atamalar yapıyor. Ancak bunun ne kadar etkili olacağı bilinmiyor.
İkincisi, Cumhur ittifakı, ekonomik krize ve politik kaosa rağmen iktidarda kalabilmek için toplumu yeniden psikolojik olarak yönlendirecek bir kısım hamleler yapmaya karar verdiği anlaşılıyor. Bu hamlelerin ne kadar etkili olacağı ve iktidara verilen toplumsal desteğin artamasında etkili olup-olmayacağı bilinmemekle birlikte, başka bir alternatifi bulunmuyor. Burada iki ana hedef var. Ege denizinde Yunanistan ile bir krize yönelmek. Bu olasılığın bugünkü küresel ve bölgesel dengelerde mümkün olmayacağı biliniyor. Belirli aralıklarla yapılan ve yapalacak olan çıkışlarla gündem sıcak tutulmaya çalışılsa da ‘adalara operasyon yapmak’ gibi bir adımın atılması sıfır bir olasılıktır. Diğer husus ise Suriye Demokratik Güçlerinin bulunduğu bölgelere yönelik askeri bir operasyona yönelmek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıklıklı tekrarladığı bu sorun uluslararası ve bölgesel ilişkilerde giderek daha güncel bir şekilde tartışılmaya başlandı.
Ankara’da Türkiye kamuoyuna verilen mesaj şu ; ‘Operasyon hazır, her şey tamam, sadece günü hatta saati kaldı.’ Hatta iktidar medyasında askeri birliklerin özellikle Tall Rıfat, Menbiç, Kobani bölgeleri haritalar üzerinde hangi bölgelere gireceğini ayrıntılarıyla açıklıyor. Doğal olarak toplumda oluşan psikolojik beklenti ; ‘operasyon başlamış, Türk askeri birlikleri fiilen savaş sürecine girmiş.’ Daha çok psikolojik savaşa dayanan ama gerçeği yansıtmayan bu tür yayınların kısa bir süre sonra açık bir güvensizliğe dönüştüğü ve inandırıcılığını kaybettiği de görülüyor. Çünkü hiç bir askeri güç, savaş stratejisini ve taktiğini basında gündelik haberlere ve tartışmalara konu etmez.
Rusya, Ukrayna savaşıyla meşgul olmasına rağmen Suriye’de yeni bir krize izin vermez
Oluşan genel kanı Rusya’nın bütün dikkatini Ukrayna savaşına vermiş bulunuyor. Stratejik askeri birliklerini ve silahlarını Ukrayna’da koşullandırmış durumda. Bu nedenle Suriye’de askeri gelişmelere yeterince güç ayırmaz ve Türkiye’nin operasyonlarına sessiz kalabilir. Bu algı önemli oranda kabul gördü denebilir. Ancak Ukrayna, Moskova için ne kadar stratejikse bilinmeli ki Suriye de bir o kadar stratejiktir. Suriye olmaksızın Rusya’nın Ortadoğu ve Akdeniz stratejisinin bir önemi kalmaz. Bu nedenle Rusya, Ortadoğu-Kuzey Afrika-Akdeniz havzası için Suriye’den hiç bir şekilde vazgeçmez. Suriye’nin önemli bir bölümünü kontrol eden Rusya, yeni bir krize izin vermez. Yani Türkiye’nin özellikle Menbiç, Kobani ve Tall Rıfat bölgelerine kapsamlı yeni bir askeri operasyona sessiz kalmaz, onay vermez. Asker olarak da bütün önlemleri alır.
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, “Ankara’nın Suriye’de zaten zorlu olan koşulları tehlikeli bir şekilde daha da kötüleştirecek hamle yapmayacağını umuyoruz” açıklaması, Ankara’ya verilen dipolamik-politik bir mesajdır. Aynı şekilde Rus ordusunun Türkiye’nin sınır bölgelerine yakın yerlere ‘kısa ve orta menzilli hava savunma sistemi Pantsir-S füzelerini’ yerleştirmesi, onlarca araçtan oluşan Rus askeri birliklerin ‘Ayn İsa, Tel Temir, Aynul Arab, Münbiç ve Kamışlı’ bölgesine yerleşmeye başlamaları, Türkiye’nin olası bir operasyonuna karşı verilen askeri bir mesaj olarak değerlendirildi. Pantsir-S füzelerinin, Türki ordu birliklerinin olası hava operasyonlarına karşı koyma amaçlı olduğuu çok açıktır. Moskova’nın hem orta ve kısa menzilli savunma füzelerini sınır hattına yerleştirerek, Ankara’ya operasyona katılacak askeri uçakların düşürülebileceği mesajını veriyor. Aynı şekilde Türkiye’nin olası bir saldırısına karşı Rusya’nın kontrolünde olan Suriye’nin hava sahasını uçuşa yasak bölge ilan etmesi yüksek bir olasılıktır. Putin’in « bazıları kızacak ama Ukrayna’da kullanılan İHA’lar savunma sistemimiz için çerezdir. Bunların onlarcası düşürüldü. » Bazıları kızacaktan kastın özellikle Türkiye ve cumhurbaşkanı Erdoğan olduğu belirtiliyor.
ABD’nin onayı olınmadan Ankara’nın olası bir askeri operasyonunun sonuçları ağır olur
Kuzey-Doğu Suriye bölgesinin ABD tarafından kontrolü, kısa süreli sadece Kürtlerin korunmasına yönelik bir politika olmayıp önümüzdeki 15 yıllık süreci kapsayan bölgesel stratejinin ve değişimin bir parçasıdır. ABD, bu stratejinin değişmesine veya zarar görmesine izin vermez. Petrol ve doğal gazın halen stratejik enerji kayanağı olmaya devam ettiği ve bunun da 2050’li yıllara kadar süreceği dikkat edildiğinde, ABD bölgedeki gücünü azaltmayacak tersine arttıracaktır.
ABD’nin Şam rejimine karşı uygulamaya koyduğu ambargda Kuzey-Doğu Suriye’yi muaf tutma kararı aldı. Böylelikle Venezuela’da olduğu gibi enerji başta olmak üzere bir çok küresel şirketin bölgeye yatırım yapmasının önünü açtı. ABD’nin yıllık hazırlanan bütçesinde Rojava için önemli bir kaynak ayırdığı, bunun 2023 ve 2024 yılını da kapsadığı dikkate alındığında, ABD’nin yeniden bölgesel bir istikrarsızlığa onay veremeyeceği açıktır. Bu nedenle Kuzey-Doğu Suriye’deki askeri ve ekonomik etkinliğini arttıran ve bölgeye sürekli ağır silahlar taşıyan Pentangon, Ankara’nın bölgesel bir operasyonla dengeleri değiştirmeye izin vermesi çok zor görünüyor. Washington yönetiminin Ankara’nin bölgesel politikalarına karşı açık bir tutum alıyor. Bu nedenle Biden, Erdoğan ile zorunlu olmadıkça bir ilişki kurmak istemiyor ve bunu her fırsatta hissetiriyor.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Price, “Suriye’nin kuzeyinde artan olası askeri faaliyetlere ve özellikle buradaki sivil nüfus üzerindeki etkilerine ilişkin rapor ve tartışmalardan derin endişe duyuyoruz…Her türlü gerilimi arttırma girişimini kınıyoruz ve mevcut ateşkesin korunmasını savunuyoruz. Türkiye’den Ekim 2019’da varılan ortak anlaşma bildirisine bağlı kalmasını istiyoruz… Biz Türkiye’nin Güney bölgelerinde karşı karşıya olduğu kaygıları biliyoruz. Ancak yeni bir saldırı bölgedeki istikrarını daha da zayıflatacak ve ABD güçlerini tehlikeye düşürecek » açıklaması, ABD’nin Ankara’nın olası bir operasyonuna karşı açık tutum alarak diplomatik bir mesaj verdiği anlaşılıyor. Dişişleri Bakanlığı sözcüsünün sorulan bir soruya ‘Kuzey-Doğu Suriye’de PYD merkezli SDG’ni kastederek ‘müttefiklerimizle birlikte IŞİD ile mücadeleye devam ediyoruz’ biçiminde cevap vermesi esasen Ankara’ya verilen bir mesaj olarak değerlendirildi.
Kuzey-Doğu Suriye’de ABD tarafından kontrol edilen alanların ‘uçuşa yasak bölge’ ilan edilerek Türk savaş uçaklarının doğrudan operasyona katılmasının engellenmesi, kara harekatını oldukça zorlaştıracağı ve tahmin edilenden çok askerin ölümününe yol açabileceği tahmin ediliyor. Aynı şekilde ABD’nin SDG’ye ağır silahlar vermeye devam ettiği, bunların olası bir operasyonda kullanılmasına izin verileceği söyleniyor. ABD’nin bölgedeki askeri güçlerinin Özgür Suriye Ordusu olarak tanımlanan İslamcı örgütlere eş zamanla operasyon düzenleme kararı alması kimseye sürpiz gelmemelidir. Bu tür faktörler dikkate alındığında Ankara açısından açık riskler oluşturacağı ve çatışmaların tahmin edilenden çok daha sert geçeceğini söylemek yanlış olmaz.
İran ve Esad Birliklerinin Ankara’nın planladığı operasyon bölgelerine askeri güç yığması
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye’ye yönelik operasyon yapılacağı açıklamasından sonra Suriye’de savaşın önemli bileşenlerinden olan İran’a bağlı binlerce milisin Tall Rıfat bölgesine gönderildiği aynı şekilde Esad rejimine bağlı tank ve topların bulunduğu ağır silahlı birliklerin El Bab, Menbiç ve Tall Rıfat bölgesine kaydırıldığı, Türkiye’nin olası bir askeri operasyonunda doğrudan savaşa katılacakları açıklandı. Bunun bir başka ifadesi Ankara ile Şam arasında doğrudan bir çatışma sürecinin başlaması riski yüksektir. Şam-Ankara savaşında Rusya’nın hava gücünü kullanması ve geçmişte olduğu gibi Türk askeri birliklerini vurabileceği tartışılan olasılıklardan biridir. Rusya’nın ‘İran’ın bölgedeki askeri gücünü sınırladığı ve operasyonlara katılmasına pek izin vermediği’ gibi yapılan değerlendirmelerin gerçekçi olmadığını, İran’ın Şam’da askeri ve politik varlığının ve etkisinin devam ettiğini söyleyebiliriz.
Türkiye’nin hedefinde hangi bölge var.
Ankara’nın operasyon yapmak istediği bölgeler Menbiç’ten Qamışlıya kadar 30 km derinliğinden bir alan olduğu belirtilse de daha çok Fırat’ın Doğusu ön plana çıkıyor. Bu nedenle Menbiç bölgesi çok daha fazla tartışılmaya başlandı. Böylikle Menbiç’ten başlayarak El Bab, Afrin, Tall Rıfat ve İdlib hattının bütününü kontrol edilmek isteniyor. Menbiç’in de kolay olmayacağı bilindiğinden bu süreçten daha çok Tall Rıfat ön plana çıkıyor. Burası ne Rusya ne de ABD tarafından doğrudan kontrol ediliyor. Arka plan pazarlıkları özellikle Tall Rıfat’a yönelik bir operasyona izin verilmesi üzerinedir. Böylelikle AKP iktidarının, iç politikada bir süre kullanabileceği bir politik gerekçe oluşmuş olacak.
AKP-MHP iktidarı kısa çaplı da olsa neden bir operasyona ihtiyaç duyuyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidarı korumak için aklımıza gelen bütün olasılıkları ve riskleri değerlendiriyor. Özellikle ekonomik çöküşün önüne geçilememesi kaybetme riskini arttırıyor. Oy oranlarında belirgin düşüş yaşanan iktidarın elinde mazleme yeni bir askeri operasyona girmek. Yunanistan ile olası bir çatışma iktidarın iç politikada güç toplaması çok daha yüksek bir olasılık ama buna başvurması pek mümkün görünmüyor. Geriye yeniden Suriye Demokratik Güçleri tarafından kontrol edilen Kuzey Doğu Suriye bölgesi kalıyor. Bu bölgeye örneğin Tall Rıfat bölgesine olay verilmesi dahi yeterli görülecek. Böylelikle iç politikada PKK/PYD’ye ağır darbe vurulduğu, tasfiye edildiği propagandası yapılacak. Ancak bölgeye en küçük bir operasyonun dahi kabul edilmediği, ABD, Rusya ve İran tarafından yapılan açıklamalarda anlaşılıyor. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin onay verilmesi karşılığında bölgeye operasyon izini verilmesi talebi de en azında şu aşamada kabul görmedi.
Sonuç: Son kararın G-20 zirvesindeki politik hava değerlendirildikten sonra verileceği belirtilsede geçen haftaki yazımda belirttiğim gibi ‘AKP-MHP iktidarının kurunması için belki de son şans olarak görülen Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik olası bir operasyonu yapması, sanıldığı gibi iktidara seçim kazandırmaz tersine kaybettirir.’ Politik pusulasını şaşırmış Ankara’daki iktidarın Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik bir operasyona yönelmesi olasılık olarak reddedilmez. Ancak böyle bir olaslığın Ankara’ya büyük bir faturası olacağı ve çöküşü tekikleyeceği açıktır.