Sistem tarafından dışlanan, kuşatılan adeta kapana kıstırılmak, sindirilmek ve bitirilmek istenen Kürt siyaseti, tıpkı bir anka kuşu misali her defasında olduğu gibi yine kendi küllerinden doğdu. HDP, Ankara’da kitlesel ve coşkulu bir şekilde 5. Olağan Kongresini gerçekleştirdi. Sistemin tuzaklarını parçalayıp aştı. Şimdi sıra kendi hataları ve yetersizliklerini bilince çıkarmaya, yüzleşmeye ve aşmaya geldi. Öncelikle Kürt halkının ekseriyetini, Türk halkının da kayda değer bir kesimini, etnik ve dini azınlıklarınınsa önemli bir kesiminin teveccühünü kazandı. Siyasi olarak milyonları temsil eden ve iktidar kazandıracak güçte olarak rüştünü herkese ispatladı. Türkiye’nin 3.büyük partisi, bir kitle hareketi olarak HDP büyük bir sorumluluk almış olmasına rağmen Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılma tehlikesiyle karşı karşıyadır. HDP bu sorumluluğun bilinciyle hareket etmek kadar kapatılma riskini minimize edecek çözüm politikaları geliştirmeli, kapatılacaksa da kapanmasını şu anki seçim sathi mahallinde bir kazanıma dönüştürebilmelidir.
İşte tam da bu nedenle HDP kendini bir takım kalıplara, doğmalara ve ideolojilere bağlamamalıdır. Dar, tutucu, fanatik, doğmatik, ütopik değil, daha geniş kitlelere, Kürt halkının ve Türk halkının dindar ve muhafazakar dediğimiz kesimlerine de dokunabilecek, gerçekçi, yaratıcı, esnek, akıcı, akılcı ve pragmatik politikalar üretebilmeli. Halkların temel ekonomik, siyasi, etnik, dini ve sosyal sorunlarının kökenine inerek değişime açık ve çözüm gücü olacak bir siyasal strateji izleyebilmelidir. Türkiye’deki mevcut ekonomik, sosyal ve siyasal havayı, atmosferi ve nabzı çok yönlü okuyabilmelidir. Zaman artık öngörülü, cesur, çözüm perspektifli ve politik uzlaşıya sonuna kadar açık olma zamanıdır. Siyasette bir takım marjinal grup ve kesimlerin gözlüğünü takarak, kahve-cafe-bar kültürü ile teorinin o gri alanında boğulan, mahalle tarzı dedikodu ve kasaba politikacılığı yapanlarla çok fazla zaman ve enerji kaybetmemelidir. Aktüel gelişmelere durmadan akan hayatın, toplumun ve canlı yaşam gerçeğinin içinde halkla birlikte ama hep halkın bir adım önünde olarak cevap olunmalıdır.
Halkı ve toplumu her zaman tehlikelere karşı uyaran, koruyan, halkın ve toplumun yaşamsal hayati çıkarlarını ön planda tutan, kendini yenileyen, güncelleyen, dar kısır ve gerçeklikten uzak bir politika geliştirmelidir. “Ben dedim oldu yada benim dediğim olmalıdır” yerine biz bilincini öne çıkaran, kurumsallaşan, kurum kültürü içinde kendini yenileyen kişiliklerle olanakları sonuna kadar zorlmayı başarmalıdır. Mümkün olan en iyi sonucu almak için imkan dahilindeki ve eldeki tüm enstrümanları, seçenekleri, fırsatları ve olanakları değerlendirmelidir. En yüksek düzeyde hiç bir tereddüte ve kuşkuya mahal vermeden, hızlı, seri, yaratıcı ve sonuç alıcı bir tarzda çözüm gücü olabilmek için kullanmak gerekir.
Ülkedeki hiç bir siyasi yapıyı kişi ve kurumu karşıtlaştırmamak, itmek, düşmanlığını derinleştirmek ve yeni düşmanlıklar yaratmak yerine, mümkünse geçicide olsa uzlaşmaya çekmek, karşıtlarının içinde bulunduğu zor durumdan en yüksek düzeyde faydalanmayı, istifade etmeyi bilme siyasal ustalığını sergilemek gerekir. Bunu yaparken temel ve taktik ittifakları karıştırmamak geçici yol arkadaşlığını stratejik düzeyde değerlendirmemek, temel stratejik ittifaklarıda taktik ve tali duruma düşürmemek, özcesi hiç bir gücü kalıcı ittifak veya kalıcı düşman ve karşıt olarak görmemek gerekiyor.
Unutulmasın ki, durmadan bozulan ve kurulan bu sonsuz evrende. Dünya, bölge ve ülke siyasetinde; dostluklar kadar düşmanlıklarda kalıcı, sarsılmaz, yıkılmaz ve uzlaşmaz değildir. Dünün can dostu bu günün can düşmanı. Dünün can düşmanı bu günün dostu olabiliyor. Hiç bir şey imkansız ve kalıcı değildir. Her şey habire çok hızlı bir şekilde boyuna değişip durmaktadır. Türkiye’de sözüm ona dünün “en büyük ilke adamları, ultra milliyetçileri” bu günün en değme pragmatist politikacıları olabiliyorsa. Yarın çok daha baş döndürücü bir hızla ve çok illeri değişim ve gelişmelerde olabilir. Çağımız ışık hızında değişimin yaşandığı bir çağ. Kendi siyasetini özgürce belirlemek, kendi çıkarlarını temel eksen almak, hiç bir güce angaje olmamak ve hiç bir güce dayanıp bağlanmamak gereken bir çağ. Ulusal çıkarların farklı siyaset ve güçlerle örtüşüyorsa onlar senin geçici yol arkadaşın ve dostundur. Çıkarların çatışıyorsa o zaman karşıtındır.
Kendi siyasal çıkarlarının ve temel siyasal stratejik eksenin üzerinde olabildiğince esnek, pratik ve pragmatik bir politika izlemek bu sürecin en doğru yöntemidir. Küresel ve bölgesel düzeyde bile asırlık ilişki ve ittifaklar yıkılıp yeni ilişki ve ittifaklar kuruluyor. Bu değişimden en karlı çıkacak olanlar, değişimi doğru okuyup anlayan, kendini bu değişime uyarlayan, değişim ve dönüşümün doğru tarafında konumlandıran ve hazırlayanlar olacaktır. Eski tarzda ısrar edenler de kaybedenler kulübünde yerini alacaklardır.
Bu ara ve geçiş döneminin siyaseti çok kesinlikli ve keskin bir tarafgilliği kaldırmaz. Bu tarz bir siyaset faydadan çok zarar getirir. “Düne ait ne varsa, dünde kaldı cancağızım; bugün artık yeni bir gün, yeni şeyler söylemek lâzım” demiş Celalletin Rûmi. Kim veya hangi siyasi irade Kürt halkının temel insani taleplerini kabul edip karşılayacaksa onunla gizli, açık olsun farketmez, tatbik edilecek uygulanacak. Atılacak somut pratik adımlarla desteklenecek, ispatlanacak bir anlaşma ve ittifak yapmak gerekir. Bu akılcı siyasetin kendisidir. Pragmatik ve pratik politikayı çok iyi bilmek ve çok iyi uygulamak gerekiyor.
Siyasi anlaşmaların illaki aleni yapılması gerekmiyor. Doğru ayrıdır ama doğrunun ilan edilmesi veya uygulanması apayrıdır. Dünya siyaset ve diplomasi tarihindeki anlaşma ve protokollerin %99’u gizlidir. Perde arkasında da bir çok konuda uzlaşma ve anlaşma sağlanabilir. Bu anlaşmanın tek tek maddeleri karşılıklı atılacak güven artırıcı adımlarla desteklenir. Bilinmelidir ki; Kürt halkı artık somut bir kazanımı ve başarıyı yaşamak ve görmek istiyor. Bu da bu halkın en temel hakkıdır. Her iki tarafında en azından bir ara anlaşmaya ihtiyacı var. Yine her iki taraftanda kaynaklanabilecek büyük bir hatayla bu fırsat yeniden kaçırılmaz ve güme gitmezse diyebiliriz ki çözüme en yakın andayız.
Muhattap ister iktidar ister muhalefet olsun, hiç farketmez. Seçim sonrası yeni Türkiye’yi yönetecek güç hangi güç olursa olsun uluslararasılaşan Kürt sorununu ivedi ve şiddet dışında siyasi bir yöntemle çözmekle karşı karşıya kalacaktır. Çözemeyen aşılır ve çözülür gerçekliği işliyor ve hükmünü icra ediyor. Hiç kimsenin bu gerçekle yüzleşmekten kaçış şansı yoktur. Kürt siyasetininde muhattap beğenmeme veya muhattap seçme şansı yoktur. Çünkü ortada iki ayrı alternatif yoktur. Devletin iktidarı ile devletin muhalefeti kendi aralarında tali çeliskiler olsada Kürde karşı her ikiside temel ittifaktır ve ortaktır.