Son günlerde Alevi kurumlarına ve yöneticilerine yönelik saldırıların artmış olması sıradan kişilerin başvurduğu bir eylem biçimi olmayıp belirlenen planın bir parçası olarak uygulandığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu saldırılar Türkiye’nin iç politik denkleminde oluşan krizin bir başka versiyonudur. Sorun iktidar-muhalefet ilişkilerindeki kırılganlığının çok ötesinde devletin yeniden yapılandırılmasının geleceğiyle ilişkilidir. AKP-MHP ittifakının iç politik kriz üzerinde kendisini var ettiği bu nedenle içte ve bölgesel ilişkilerde sürekli bir kriz yaratma arayışı içinde olduğunu geçen yılların politik deneylerinde biliyoruz.
Mevcut iktidarın politik olarak yönetme sorunu çok daha fazla derinleşiyor. Güçlü görünen ve tek merkezden yönetilen iktidarın ekonomik ve politik faktörlerin yarattığı olumsuz etkiyle toplumsal dinamiklerini hızla kaybediyor.
İktidar varlığını sürdürebilmek için birkaç hamleyi bir anda yaparak aleyhine işleyen olumsuz süreci lehine dönüştürmeye çalışıyor. Bunun birinci halkası bölgesel bir savaşa girme çabasıdır. Yunanistan ile Adalar üzerinde bir kriz yaratma girişime sonuç vermedi. Kıbrıs Türk bölgesini ‘özerk statülü’ bir şekilde Ankara’ya bağlama masada duruyor. Bunun politik ve ekonomik sonuçlarının düşünülenden çok daha ağır olacağı için henüz bir karar verilmiş değil, dahası yarardan çok stratejik zarar gelmesi yüksek bir olasılıktır. Diğeri ve daha güncel olanı ise Suriye’nin en azından Tel Rıfat bölgesine yönelik bir askeri operasyon yapma istediğidir. Rusya ve ABD’nin buna izin vermediği görülüyor. Ancak bütün uyarılara rağmen bu bölgeye bir askeri hamle yaparak iç politikada kullanmak isteyecektir.
Türkiye’nin politik geleceğinde uluslar arası ve bölgesel ilişkilerin önemli bir etki yaratacağı açıktır. Ancak iç politikadaki dengeler de önemli bir rol oynayacaktır. Bu nedenle AKP-MHP ittifakına dayanan iktidarın esas planı, iç politikada krizler üzerinde hamleler yapmaktır.
Devletin iç eğilimleri değişmeye başlıyor
AKP-MHP ittifakı, iktidarı kaybetme eğilimi içinde olduğunun farkındadır. Devlet içi dengelerin giderek değişmeye başladığını ve bütün çabalara rağmen devlet aklının tek merkezden yönetilmediği görülüyor. Bu sürecin aşamalı olarak iktidarın aleyhine işlemesi kaçınılmazdır.
Bugünkü iktidar, devlet üzerindeki hakimiyetini devam ettirmesine olmasına rağmen devletin bir kanadı, 6’lı masa ile sistemin yeniden yapılandırması için en azında iktidar kadar stratejik hamleler yapıyor. Bu nedenle devletin yeniden yapılandırma stratejisi hem yakın geleceği hem de çok daha uzun erimli bir değişimi kapsıyor. Bu değişimin arka planında devletin bütünlüğünü koruma amacı var. Küresel çapta değişen güç dengelerinin bölgedeki yansımalarının Türkiye’yi doğrudan etkileyeceği görülüyor. Bu nedenle küresel çaptaki değişime uyumlu yeni bir planın hazırlanması gerektiğine inanılıyor. 6’lı masa üzerinde bu planın uygulanması hedefleniyor.
Kılıçdaroğlu değişimin aktörü olarak ön plana çıkartılıyor
Devletteki değişim, 6’lı masa üzerinde organize edilecek. Burada Kılıçdaroğlu’na özel bir rol verilmiş görünüyor. Kılıçdaroğlu hem 6’lı masanın doğal lideri hem de fiili olarak cumhurbaşkanı adayı olarak görülmeye başlandı. Erdoğan’ın karşısına sürekli Kılıçdaroğlu’nun çıkması bir tesadüf olmayıp belirlenen planın bir parçasıdır. Özellikle Akşener’in hem cumhurbaşkanı adayı olmayacağını açıklaması hem de her şekilde Kılıçdaroğlu’nun yanında durması çok bilinçli bir hamledir. Kılıcdaroğlu’nun önümüzdeki süreçte eğer ciddi bir değişim olmasa cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edilecek. 6’lı masa bu konuda anlaşmış durumda. Muhalefetin cumhurbaşkanı adayı esasen sembolik olacak. Anayasa değişene kadar yetkilerinin çok önemli bir kısmını parlamentoya devredecek bir cumhurbaşkanı aranıyor. Bu aday Kılıçdaroğlu’dur. Ne Akşener, ne İmamoğlu, ne Davutoğlu ne de Babacan sembolik cumhurbaşkanı olurlar. Bu nedenle bu sürece en uygun aday Kılıçdaoğlu görünüyor. Mansur Yavaş ise yedekte bekletilen ikinci bir adaydır.
Devletin bir kanadı neden Kılıçdaroğlu’nu istiyor
Devletin yeniden yapılandırma stratejisinde meselenin özü parlamenter sisteme geçme ve kurumları yeniden eski yapısına kavuşturmak değildir. Esası Türkiye’nin önünde bulunan Kürt melese veya Alevi sorunu gibi sosyolojik-politik sorunları çözmek ve yeni bir yol haritası belirlemektir. 2023-2030 yılları arasında küresel güçlerin Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolünü yeniden belirlemek için bugüne kadar çözülmeyen sorunların çözümü için somut adımların atılmasını sağlamaktır. Türkiye ya devlet olarak bu sorunların çözümü için somut adımlar atar ya da Irak ve Suriye gibi süreçlerle karşı karşıya kalır. Avrupa’nın jeo-politik olarak Türkiye’ye ihtiyacı var. İç sorunlarını çözmüş, küresel ve bölgesel ilişkilerde uyumlu bir devlet yapısını oluşturmuş Türkiye’nin AB’ne alınmasının önü tamamen açılacaktır.
Kılıçdaroğlu ile algıların değiştirilmesi
Devlet aklı, küresel güçlerin stratejik yönelimini doğru okuyarak iç politikanın en önemli iki sorunu olan Kürt ve Alevi meselesini, hem Kürt ve Alevi kökenli olan hem de cumhuriyeti/devleti kuran partinin lideri olarak Kılıçdaroğlu üzerinde bir çözüm arayışı önemli bir etki yaratacaktır. Kılıçdaroğlu’nun özellikle Alevi kimliği üzerinden yapılan tartışmaların sanıldığı gibi Kılıçdaroğlu’na yönelik negatif bir etki yaratmayacağı gibi tersine giderek özellikle suni toplumunun alıştırılması ve kabul görmesi süreci başladı. 6’lı masanın Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği nedeniyle cumhurbaşkanı olamaz gibi bir algıya açık tutum alması ve özellikle Akşener’in açıktan kamuoyu önünde özür dilemesi önemli bir adım olması yanında Alevilerin de olası başbakan adayları arasında ilk sırada yer alan Akşener’e pozitif yaklaşmasının önünü açtı.
Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğini ön plana çıkartması
Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğini ısrarla arka planda tutması hatta gizlemesi çabası Erdoğan tarafından bir saldırı hamlesi olarak kullanıldı. Mitinglerde ‘Alevidir’ gibi açıklamaları sıklıkla yapması karşısında sürekli sessiz kalan Kılıçdaroğlu için bir negatif etki yarattı. Yakın dönemde Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğinin sıklıkla gündeme gelmesi ve bunun iç politikada kullanılmasının devlet için negatif bir rol oynamaya başlaması nedeniyle Erdoğan ‘Alevidir’ gibi propaganda yöntemini terk etmek zorunda kalacaktır. Bundan sonra ‘meşrebini açıkla’ gibi hukuken de suç olan çıkışların hiçbir etkisi olmayacağı gibi Kılıçdardoğlu’nu çok daha güçlendirecektir.
Alevi kurumlarına ve yöneticilerine saldırının arka planı
AKP’nin özellikle krizlerden beslenerek ayakta kaldığını söylemek yanlış olmaz. 2015 seçimlerinden bu yana geçen 7 yıllık süreç dikkate alındığında ortaya çıkan bütün krizleri kendi lehine dönüştürmeyi başardı. Bu nedenle yeniden özellikle yeni toplumsal krizler yaratarak iktidar gücünü devam ettirmek istiyor. Bugünün argümanı ise ‘Aleviler’ üzerinde yeni bir kısım hamlelerin yapılmasıdır. Alevi kurumlarına ve tanınmış şahsiyetlerine yönelik saldırı denemelerinin yapılması da iktidarda kalmak isteyen gücün bir hamlesi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Eğer toplumsal ilişkilerde Alevi-Sunni saflaşması yaratılırsa yarın çok daha ciddi saldırıların gündeme gelmesi kimseyi şaşırtmamalıdır ve gerekli önlemlerin alınması için çağrılar yapılmalıdır.
Aleviler üzerinde ortaya çıkacak kriz esasen devletin iç dinamiklerini çok ciddi oranda sarsacaktır. Bazı çevreler tarafından ‘iç savaş’ uyarısının yapılması çatışmanın boyutları bakımından bir fikir edinmemizi sağlıyor.
Aleviler üzerinde bir ayrışma iktidara kaybettirir
AKP’nin toplumsal ve politik krizlerden iktidarı güçlendirme taktikleri bu dönem etkili olmayacaktır. Çünkü bugünkü politik dengeler, oluşan ekonomik tablo, uluslar arası ilişkiler, bölgesel krizler geçmişten oldukça farklıdır. AKP’nin kendi toplumsal tabanını yeni krizlerle bir arada tutması mümkün olmadığını kamuoyu yoklamalarında görmek mümkün.
Alevilere yönelik saldırıların artması ve bunun Alevi-Sunni saflaşmasına dönüştürülmesi iktidar için olumlu değil olumsuz bir tablo yaratacak ve AKP’nin çok daha fazla güç kaybetmesine zemin hazırlayacaktır.
Kılıçdaroğlu’na yapılan linç girişimi üzerinden geçen süreç, Erdoğan’ın aleyhine işlediğini söyleyebiliriz. Çünkü politik dengeler değişti. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu tür politik-toplumsal krizler üzerinde Kılıçdaroğlu’nu kendisine rakip olarak istemesi sanıldığı gibi lehine bir süreç oluşturmayacaktır. Bu nedenle belki de cumhurbaşkanına yapılan uyarılar sonucunda eskisi gibi Kılıçdaroğlu’na ‘adaylığına açıkla’ söylemini terk etmek zorunda kaldı.
Sonuç; Devletin değişim, dönüşümü yani yeniden yapılandırması Erdoğan’ın ikinci kez cumhurbaşkanı olmasından çok stratejik öneme sahiptir. Bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olması ve seçilmesi hiçbir şekilde sürpriz olmayıp hatta yüksek bir olasılıktır. Kürt ve Alevi kökenli birinin Türkiye’de cumhurbaşkanı olması, devletin küresel ve bölgesel çaptaki konumlandırmasıyla ilişkili olduğu da unutulmamalıdır. Devlet aklı yeni bir karar almadığı ve ciddi politik bir değişim olmadığı taktirde Erdoğan’ın karşısında kazanma olasılığı yüksek olan Kılıçdaroğlu olacaktır.