Makaleler

MUSTAFA PEKÖZ: TÜRKİYE’DE ÇETELER SAVAŞI


Suç örgütü liderlerinden biri olarak bilinen Sedat PEKER, video serisi yayınlamaya başladı.  Hedefinde Mehmet AĞAR ve Pelikan grubu var. Kendisini tasfiye edilmek istenildiğini iddia etti.  Devletle bağlantılı olan çetelerin yani organize suç örgütleri arasındaki çatışma kişisel bir rekabet ve hakimiyet mücadelesi değildir. Burada iki ekip ön plana çıkıyor: Ağar/Çakıcı ve Veli Küçük/Peker. Ağar/Veli Küçük devletin kontrgerilla ekibini, Çakıcı/Peker ise ülkücü gelenekten gelen çete tarafını oluşturuyor. İlginç olan dördü de cezaevinde kaldılar. İki tarafın ismi cinayetler, tehditler çek senet işleriyle anıldı. Her iki tarafın devlet içerisinde dayandığı bir kısım gruplar ve kişiler bulunuyor. Çatışma ve rekabetin boyutları nasıl şekillenecek? Kim nerede nasıl bir pozisyon alacak? Bu sorulara cevap bulmak hem zor hem de gerekli.

Türkiye’de Geleneksel Mafya Değil, Dönemsel Suç Örgütleri Bulunuyor

Türkiye’de para tahsili yapan, başkasını haraca bağlayan, gasp yapan, çek-senet işlerini organize eden, oto park kavgası yürüten bütün çete gruplarına ‘mafya’ deniliyor. Mafya kavramının karşılığı ‘zorla’ para almak olarak görünüyor. Sicilya’dan başlayıp ABD ve dünyanın başka ülkelerine yayılan Mafyanın geleneksel yapısını oluşturan hatta kendi içerisinde ilke ve normları olan yukarıdan aşağıya doğru örgütlü olan bir yapı, Türkiye’de benzeri hiçbir dönem olmadı.

Türkiye’de farklı düzeylerde etkilen çok sayıda organizeli bir şekilde faaliyet yürüten suç örgütlerinden bahsetmek mümkün. Bunlar korkutma, öldürme, tehdit, şiddet, şantaj gibi mafyanın kullandığı zorla el koyma gibi yöntemleri uygulasalar da mafya olarak değil bütünüyle sistem tarafından denetlenen, kullanılan gerektiğinde anında tasfiye edilen çete grupları olarak tanımlamak en doğrusudur. Bir sonraki yazımızda mafya tarihinin bir özetini sunacağız.

Tablo-1: Bazı Organize Suç Örgütlerinin Liderleri ve Eleman Sayısı

Sıralama

Çete Lideri

Eleman Sayısı

1

Alaaddin Çakıcı

428

2

Sedat Şahin

257

3

Sedat Peker

253

4

Burhanattin Saral

247

5

Ahmet Turgut

239

6

Serkan Kurtuluş

207

7

Galip Öztürk

158

8

Ahmet Tekin Kaykal

124

9

Ümit Saral

102

10

Mehmet Sena  Söylemez

98

11

Ayvaz Korkmaz

93

12

Menderes Kutlu

93

13

Nuri Ergin

85

14

Cemal Sincar

82

15

Mehmet Hadi Özcan

68

Türkiye’de doğrudan çete olarak bilinen 50’ye yakın gruptan bahsediliyor. Bunlardan ön plana çıkan 15 grubun ilk sırasında Çakıcı yer alıyor ve 428 elemana sahiptir, İkinci sırada Şahin 257 elemana, Peker 253 elemana, Saral 247 elemana, Turgut 239 elemana, Kurtuluş da 207 elemana sahip olduğu görülüyor. Hiç şüphesiz ki bu rakamlar sürekli değişmekte olup ortalama bir oran verilmiş. Örneğin Çakıcı cezaevinden çıktıktan sonra elemanlarından bir artış yaşanırken tersine Peker’in yurtdışına çıkmasıyla elemanlarının nispeten geri çekildiği ve belli bir kopuşun yaşandığı belirtilmektedir.  Eleman bulma ve kullanılmada genellikle akrabalık ve hemşerilik ilişkileri ön plana çıkıyor. Çete liderlerinin en yakınında bulunanların çok önemli bir kesimi birinci derece akrabalar olduğu görülüyor. Bu nedenle ‘Çete Sosyolojisi’ merkezli bir çalışmaya ihtiyaç var.

Tablo-2: Bazı suç örgütü liderlerinin politik kimlikleri ve tanınma biçimi

İsim

Doğum Yeri/Ölüm

Şehir

Yakın olduğu görüş

 

Tanınma biçimi

Abdullah Çatlı

01/06/1956-öldürüldü

NevşehirTürkiye

Ülkücü

Mayfa/kontgerilla

Mahmut Yıldırım

01/01/1951-bilinmiyor

SolhanBingöl

 

Kontrgerilla

Alaattin Çakıcı 

20/01/1953,

Arsin, Trabzon

Ülkücü

Mafya

N. Tevfik Ağansoy 

(1960-öldürüldü

 

Ülkücü

Mafya

Dündar Ali Kılıç

1935 -öldü

Sürmene

 

Mafya

Sedat Peker

26/061971

Sakarya

Ülkücü

Mayfa

Hüseyin Baybaşin

1956/tutuklu

LiceTürkiye

 

Mayfa

Hadi Özcan

1954

Kocaeli

Ülkücü

Mafya

Hüseyin Saral

 Öldürüldü

Of, Trabzon

Ülkücü

Mafya

Nuri Ergin

1964

Erzurum

 

Mafya

Fırat Delibaş

 

Diyarbakır

 

 

Şenol Turan

1962

Bafra, Samsun

 

Mayfa

Şenol Acar

 

Sakarya

Ülkücü

Mafya

Kürşat Yılmaz

03/03/1960

Giresun

Ülkücü

Mafya

Erol Evcil

1970

Bursa

Ülkücü

Mafya

İdris Özbir

1937

Kars

 

Mafya

İsmail Hacı Süleymanoğlu

 

1938-vefat

Of, Trabzon

MHP’ye yakın

Mafya

Avni Musullulu

1942

Çayeli, Rize

Ülkücü

Mafya

Kurban Yazoğlu

1952

Bayburt

Ülkücü

Mafya

Haluk Kırcı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kamuoyunda organize suç örgütleri olarak bilinen yapıların liderlerinin önemli bir kesiminin ‘ülkücü’ gelenekten gelmesi bir tesadüf olmadığı açıktır. Ülkücü-devlet ilişkisiyle, bunların suç örgütleri oluşturması arasında doğrudan bir bağ olduğu belgelerle doğrulandı. Devlet genelde kontrol altında tutarak birçok eylemde kullandığı bu insanların birçoğunu daha sonra fiziki olarak tasfiye etti/ediyor. Bunların en tanınmış ismi olan Abdullah Çatlı, hakkında idam kararı verilmiş olmasına rağmen devlet adına Avrupa’da ve Türkiye’de çok sayıda eylem gerçekleştirdi. İdamı onaylanmış olan Çatlı, parlamentoya girip partilerin iç işlerine müdahale edebilecek kadar rahat hareket edebiliyordu. Sonuçta tarihe Susurluk kazası olarak geçen olayda öldürüldü.

 

Mahmut Yıldırım, Kürtler onu Yeşil olarak tanır. Klasik bir suç örgütü lideri değil doğrudan kontrgerilla askeri gücünün bir parçası olarak görev aldı. İsmi zorla para alma, adam kaçırma, şantaj gibi birçok olayda geçti. Bugün nerede olduğu, öldürüldü mü yaşıyor mu? Devlet hiçbir açıklama yapmıyor. Ancak Yeşil’in oğlunun Ankara’da kurduğu şirketler ihaleler almaya devam ediyor. Gökçek, Ankara Büyük Şehir Belediyesi Başkanı olduğu dönemde Hafriyat ihalelerini Yeşil’in oğluna vermiş olması bir tesadüf mü yoksa arka planı derin olan ilişkiler ağının bir parçası mı bilinmez. 

 Yukarıda kamuoyunda bilinen bazı isimler içerisinde bugün ön plana çıkan ve devlet-çete ilişkisinde gündem olan dört isim bulunuyor: Ağar/Küçük, Çakıcı/Peker. Bu ilişki ağının arka planında devletin çetelerle olan ilişkilerinin boyutları ve yeniden yapılandırma stratejisi bakımından önem arz eden bir süreç başlamış bulunuyor. Bu nedenle devletin çetelerle olan ilişkisinin anlamak için Ağar/Küçük ilişkisinin derin devlet bağlamından bir kenara bırakırsak ülkücü kökenli olan Çakıcı/Peker yani bu iki ismi kısaca izlemekten yarar var.

 Alaattin Çakıcı:

Devlet adına çalıştığını sıklıkla ima eden ve MİT’in talimatıyla çok sayıda operasyona katıldığı söylenen Çakıcı, Türkiye’de organize suç örgütü içerisinde etkili olan bir grubun başında bulunuyor. 17 Ağustos 1998’de Türk ve Avusturyalı özel operasyon polislerinin düzenlediği bir operasyonda modacı Canan Yaka ile sanatçı Selçuk Ural‘ın kızı Aslı Ural’la   birlikte Fransa‘nın Nice kentinde yakalandı. Çakıcı’nın üzerinden Nedim Caner adına düzenlenmiş kırmızı pasaport ve 17 bin Amerikan doları ile yakalanarak Türkiye’ye getirildi. Bugün devletin Gri pasaportuyla yapılan insan ticareti tartışılıyor. Ancak devlet Çakıcı’ya 25 yıl önce başka bir isimle düzenlenmiş ‘Kırımızı Pasaport’ yani birinci derecede diplomatik pasaport vermesinin arka planı tahmin edilenden çok daha derindir.

 Çakıcı verdiği her mesajda devlet adına görevlendirildiği imasını sıklıkla tekrarladı. Bunun ne kadar doğru olduğunu bilemeyiz. Böyle bir görevlendirme pek ala mümkün. O dönemde yapılan açıklamalar MİT yetkililerinin ‘gözlerinden öpüyorum’ gibi açıklamaları da bunu doğrular nitelikte.

 Çakıcı, yurtdışında devlet adına ‘yasadışı bir şekilde yapılan’ bazı görevler üstlenmiş olsa da ülke içindeki görüntüsü oldukça farklıdır. Ülke içinde klasik suç örgütü lideri olarak roller üstlenmiş görünüyor. Çakıcı ve çevresinin ismi adam öldürmek, tehdit, hakaret, çek senet, gibi çok sayıda suça karıştı.  Sonuçta yargılanıp ceza aldı ve uzun süre cezaevinde kaldı.

 Yargılandığı
davalarda;

Gazeteci Hıncal Uluç‘u yaralamaya azmettirmek davasında üç yıl dört ay
hapis cezası verildi.


On beş kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan Karagümrük Spor Kulübü Lokali’ne yönelik 26 Mart 2000 tarihinde
düzenlenen silahlı saldırıyla ilgili davada, “çıkar amaçlı suç
örgütü kurmak ve yönetmek”
 suçundan üç yıl dört ay, müessir fiile
azmettirmekten de on dört yıl dokuz ay cezaya çarptırıldı. 
Yargıtay çete suçundan verilen cezayı onarken müessir
fiile azmettirme cezasında usul eksikliği buldu.


Borsacı Adil Öngen‘in arabasının kurşunlanmasıyla ilgili olarak on yıl
on ay cezaya çarptırıldı.

Uludağ‘da 1995 yılında eski eşi Nuriye Uğur Kılıç’ın
öldürülmesi olayında azmettirici olduğu iddiasıyla yargılandı ve 2006 yılında
Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından önce ömür boyu hapis cezasına
çarptırıldı. Mahkeme, Kılıç’ın Çakıcı’ya söylediği “Öcalan senden
daha şerefli”
 sözü nedeni ile tahrik indirimi yaptı ve neticede
Çakıcı’ya on dokuz yıl iki ay hapis cezası verdi.

Cumhurbaşkanı  Erdoğan‘a hakaret ettiği gerekçesiyle on ay hapis cezası
verildi.


Sedat Peker

Uzun yıllar Almanya’da yaşamış olan Peker, kendisini
Türkçü/Turancı yani politik olarak ülkücü olarak tanımlamaktadır. Ancak,
doğrudan MHP ile bir ilişki içerisinde bulunmuyor. Küçük/Peker ilişkisi kendiliğinden
oluşmadığı gibi Peker’in  Bahçeli’den 
çok Erdoğan’a yakın duran bir profil çizmesi de bilinçli bir planın
parçasıydı. Peker de tıpkı Çakıcı gibi devlet tarafından görevlendirildiğini
ima ediyor. Yayınlanan kasetin birinci bölümünde ‘derin devletin tam göbeğinde’
yer aldım açıklaması ile hem kamuoyuna hem de birilerine mesaj verdi, 1990’lı
yıllarda çeteleşen örgütsel oluşumlar içerisinde yer aldığı iddiasıyla birçok
kez yargılandı.

Yargılandığı davalar

 

1997 yılında, Rize’de Abdullah Topçu‘yu öldürmek suçundan yargılandı. Peker tahliye edildi
ama suçu üstlenen iki elemanı adam öldürmekten müebbet hapis cezası aldılar.
Tehditle tahsilât yapmak, zorla alıkoymak, adam öldürmeye azmettirmek ve
benzeri suçlardan’ aranan Peker, 19 Ağustos 1998’de 
Romanya‘dan Türkiye’ye getirildi.

Eylül 1998’de Peker ve adamları hakkında 7,5 yıla
kadar hapis istemiyle dava açıldı. 12 sanıkla birlikte çete oluşturmak suçundan
yargılandığı davada, 24 Mayıs 1999’da tahliye edildi. Sekiz ay 29 gün
cezaevinde kaldı.

12 Mart 2005 tarihinde Kelebek Operasyonu kapsamında yeniden tutuklandı.

31 Ocak 2007 tarihinde İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinde
görülen davada verilen ‘çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek,
hürriyetinden yoksun bırakmak, evrakta sahtecilik’ suçlamaları gerekçesiyle
toplam 14 yıl 5 ay 10 gün hapis cezası verildi.

 21. Ağır Ceza
Mahkemesinin uzun tutukluluk süreleri göz önünde bulundurularak cezasının 10
yıldan 5 yıla inmesiyle tahliye edildi.
Peker, ayrıca Ergenekon davasında “silahlı terör örgütü kurma”
suçuyla yargılandı.

Bahçeli/Erdoğan-Ağar/Küçük-Çakıcı/Peker

Çakıcı, devlet bürokrasisi ve politikacılarla ilişkileri görünenden daha karmaşık olduğu açıktır.  Cezaevinde olduğu halde ülkenin politik gündemi içerisinde sürekli yer edinmeyi başardı.

Bahçeli’nin ‘dava arkadaşım’ dediği Çakıcı’yı cezaevinde ziyaret etti ve tahliye edilmesi gerektiğini sıklıkla dile getirildi. Cumhurbaşkanı kendisine birçok kez hakaret etmesine rağmen Bahçeli’nin baskılarına dayanamayarak kamuoyunda ‘Çakıcı Af’ denilen ceza infaz yasasını düzenlemesini kabul etti. Çakıcı tahliye edildi. Yani Cumhurbaşkanı, Bahçeli’nin karşısında geri adım attı ve Çakıcı’nın kendisine yapmış olduğu hakaretleri içine sindirerek tahliyesine onay verdi.

Çakıcı’nın tahliye Bahçeli’nin söylediği gibi ‘bir vefa borcunu ödemenin’ çok ötesinde stratejik bir hamledir.  Bahçeli, Çakıcı’nın tahliyesini sağlayarak Türkiye’nin iç politik dengelerine ayar vermek için bir kısım hazırlıkların yapılmaktadır. Ağar-Çakıcı-Alan-Ekmen dörtlüsünün çok bilinçli olarak kamuoyuna verdikleri görüntü, devletin iç dengeleri bakımından bir mesaj içeriyor.  Ağar, sistemin derin devlet ağını, Çatıcı sistemin sivil çete ilişkilerini, Alan, sistemin askeri yönünü, Ekmen ise istihbarat yönünü temsil ettikleri belirtmek istiyorlar. Bunların politik temsilcisi de Bahçeli’dir

Ağar, sistem için vazgeçilmez bir güç olduğun mesajlarını sıklıkla tekrarlar. Ağar dörtlü fotoğraf ile devlet içerisindeki güç odaklarındaki hakimiyetini yansıtmak istedi.  Ergenekon davasının önemli sanıklarından biri olan Veli Küçük aynı şekilde devlet içerisinde güç dengesinin bir tarafını temsil etmesine rağmen bugünkü süreçte geride kalmaya özen gösteriyor.  Ağar’ın kurduğu ağın bir adım önde olması, AKP-MHP iktidar denkleminin yanında yer alması, gücünün mutlak olduğu anlamına gelmiyor. Tersine Küçük’ün nispeten sessiz kalması da gücünün mutlak olarak gerilediği anlamına gelmiyor.

Ağar-Turkuvaz grubu ittifakı mı

Çakıcı’nın cezaevinde dışarı çıkması, Peker’in ülkeyi terk etmesi sistemin iç dengelerinin değişmesiyle ilişkilidir. Çakıcı cezaevinde cumhurbaşkanına hakaret eden mektuplar yayınlarken, Peker, Erdoğan için özel mitingler düzenledi, hatta ‘gerekirse oluk oluk kan akıtırız’ dedi.  Kendisine polis korumaları verildi. Her gittiği yerde polis ekipleri kendisine eşlik etti. Ancak bütün bu çabalara rağmen Erdoğan, Peker’den desteğini çekti. Dahası Bahçeli’ye teslim oldu. İlginç olan ise Pelikan Grubunun da Peker’i hedef tahtasına oturtmasıdır. Peker, yayınlamış olduğu videosunda operasyonun bir ayağının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Albayrak ailesi tarafından organize edildiğini iddia ediyor. Turkuaz grubu Peker’e savaş açtı mı bilemeyiz ama Peker’in ididası  böyle. Sorunun düşündüğümüzden daha kapsamlı olduğu açıktır.

Peker, 2.videosunda ‘beni kurban edemezsiniz’ diyor. Bununla çok açık bir mesaj veriyor; ‘Beni bitirmek isterseniz ben de yapacağım açıklamalarla sizi bitiririm.’  Kendisinin de bir dönem ‘derin devletin göbeğinde olduğunu’ söyleyen Peker’in yapacağı açıklamalar önümüzdeki sürece ilişkin bir kısım ip uçları veriyor. Örneğin Kolombiya’dan Türkiye’de İzmir limanına getirilecek olan 4,9 ton kokainin Ağar’a ait olduğunu belirtiyor. Ağar’ın Azeri iş adamanın mallarına nasıl el koyduğunu belirten bir kısım iddialar var. Bu iddialar daha çok artacak gibi görünüyor,

Peki, Peker tek başına mı hareket ediyor? Elbet ki hayır. Ağar-Çakıcı-Alan-Ekmen ekibinin karşısında belirttiğimiz üzere Veli Küçük ekibi bulunuyor. Veli Küçük ile Peker arasındaki ilişki Sakarya’da başladı. Küçük’ün bölgede görevli olduğu dönem aynı zaman faili meçhul cinayetlerinin yoğunlaştığı süreçtir. Peker ile Küçük arasındaki ilişki sadece ‘Ergenekon’ davasında başlayan bir süreç olmayıp tahmin edilenden çok karmaşıktır. Peker’in açıklamalarında Hakan Fidan-Mehmet Ağar arasında bir çatışmanın olduğu iması var.

Peker, sürekli hareket halinde bulunuyor. Karadağ, Makedonya, Bosna, Arnavutluk, Fas ve son durak bir Arap ülkesi oldu.  Bu Arap ülkesinin BAE olduğunu kendisi açıkladı. Operasyondan 3 hafta sonra konuşmaya karar vermesinin nedeni de eşini ve çocuklarını yani ailesini yanına alarak güvenceye alması olarak açıkladı. Peker’in kızlarını ve eşini yanına almasına neden izin verildi. Bununla Peker’in yerinin tespit edilmesi mi amaçlandı? Yerini gizlemiyor. Nerede olduğu da biliniyor.

Tehlikeli beyin Serhat Albayrak mı?

Bugünkü rekabetin oldukça karmaşık ilişkilerin bir parçasıdır. Devletin iç dengelerinin nasıl şekilleneceğiyle de doğrudan ilişkilidir. Ön plana çıkan sorunlardan biri de İstanbul’un kimler tarafından kontrol edilmesidir. Cumhurbaşkanı’nın damadı ve eski Maliye Bakanı Berat Albayrak ailesiyle Mehmet Ağar arasında bir iş birliğinin yapıldığı iddiası var. Hatta esas tehlikeli beynin Sedat Albayrak olduğunu iddia ediyor. Yani esas meselenin çatışmanın bir tarafı İstanbul rantının kimler tarafından kontrol edileceği meselesidir. Peker-Küçük ekibinin etkisizleştirilmesiyle İstanbul’un kontrol altına alınması amaçlanıyor mu?

Tolga Ağar’ın AKP Marmara Bölge Koordinatörü Olması

Peker, Mehmet Ağar’ın oğlu ve AKP Milletvekili ‘Tolga Ağar’ın, Kazakistanlı muhabir Yeldana Kaharman’a tecavüz ettikten sonra öldürdüğünü’ iddia diyor. Tecavüz ettikten öldürülmesi iddiası tartışılırken Tolga Ağar’ın AKP’nin Marmara Bölge Koordinatörlüğüne getirilmesi de bir tesadüf olarak görülemez.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bütün bu gelişmeler içerisinde Peker’in tasfiyesine onay vermesi, Ağar ve ekibinin İstanbul’u tekrar ele alacakları güvencesini vermiş olması mıdır? AKP’nin politikalarının çöküş sürecinin hızlanmasının arka planı, İstanbul seçimlerinin kaybedilmesidir. Ciddi iddiaların ortalıkta dolaştığı böyle bir zaman diliminde Tolga Ağar’ın Marmara Bölge Koordinatörlüğüne atınmış olması, İstanbul üzerine yapılan gelecek senaryolardan kaynaklanmış olabilir.

Çete savaşları olarak görünen çatışma sistemin geleceğinin nasıl dizayn edilmesiyle ilişkilidir. Mesele AKP’yi de aşan CHP-İYİ PARTİ denklemi, HDP’nin gelecekteki rolü, SAADET, DEVA ve GELECEK gibi partilerin tutumları da etkili olacaktır. Mesele güç savaşlarından birini tercih etmek olmayıp politik dengelerin alacağı biçimin politik alandaki yansımalarıdır. Güç savaşının politik alanda alacağı pozisyon belirleyicidir. Peker “oyun yeniden kuruluyor” değerlendirmesiyle sistem içi çatışmanın boyutlarına işaret ediyor.

 Bu güç savaşı sadece iç dinamikleri etkileyebilir. Küresel dünyanın dışında yürütülen iktidar savaşları ne kalıcı olur ne de istikrarı sağlayabilir. Burada küresel güçlerin alacağı pozisyon da oldukça önemlidir. Küresel güçlerinin Ankara’daki iktidarla veya muhalefetle olan ilişkileri de bu süreci belirleyen faktörlerden biri olacaktır.

Çeteler savaşını izlemeye devam edelim. Karmaşık kirli ilişkilerin bir parçası açığa çıkacak. Peker, bunları açıklayarak aynı zamanda kendisini güvene almak istiyor. Bütün açıklamaların bir kısmını kamuoyuna sunmadan yedekten tutacak. Bir bakıma sigortası olarak görüyor. Çünkü devletin kendisini alıp Türkiye’ye getirmek için bir iki ülkede operasyon yaptığını iddia ediyor. Peker’in açıkladıkları açıklamadıklarının çeyreği etmez.

Önümüzdeki süreç ciddi gelişmelere gebedir